Tevfik ERDEM

Tevfik ERDEM

Tüm Yazıları

Terör, Çokkültürlülük, Jacinda Ardern ve Nobel

25 Mart 2019
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

15 Mart 2019 tarihinde Yeni Zelanda’nın Christchurc şehrinde Cuma namazındaki Müslümanlara yönelik saldırılarda 51 Müslüman şehit edilmiş ve 46 Müslüman yaralanmıştı. Bu saldırı sonrası her zamanki gibi Batılı ülkelerin haklarının ve yöneticilerinin baskın duyarsızlıklarıyla karşı karşıya kalacağımızı düşündük. Çünkü bu saldırıların sorumlusu, terörü alevlendiren dünyanın değişik bölgelerindeki İslam kimliğiyle ortaya terör örgütlerinin eylemleriyle ilişkilendirilirdi. Hülasa Müslümanlara yönelik saldırıda bile müsebbibler Müslümanlar olarak sunulurdu. Ayrıca Müslümanların gönlünü almak, şöyle dursun bu saldırılardan Müslümanların ders çıkararak geldikleri yerlere bir an önce dönmeleri ima edilirdi, çünkü onlar Batı medeniyetine ait değillerdi. Artan nüfusları bir tehdit olarak görülüyor, kılık kıyafetlerinden yaşam tarzlarına kadar tüm kamusal görünürlükleri istenilmeyen, içerilmek istenmeyen bir dünyaya ait oldukları hissi veriyordu.

Ancak bu saldırı sonrası pek de alışık olmadığımız bir seri durumla karşı karşıya kaldık;

  • Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern ki kendisini ilk kez bu andan itibaren tanımaya başladık, saldırıyı bir “terör eylemi” olarak gördüğünü üzgün bir beden dili eşliğinde açıkladı. Oysa aynı zamanda Trump ve diğer Batılı ülke yöneticileri olayı akli dengesi yerinde olmayan, sorunlu birinin şiddet saldırısı olarak tanımladılar.
  • Ardern bizim gazetecilerin büyük çoğunluğunun özellikle muhafazakâr yazarların hırsla ve inatla yaptıklarının tersine, katilin beklediği şöhreti kendisine vermeyeceğini söyleyerek katilin adını asla anmayacağını belirtti. “Hakkında konuştuğumda isimsiz olacak” diyen Ardern hiçbir konuşmasında katilin adını anmadı. Darısı bizimkilerin başına…
  • Saldırının gerçekleştiği camilerin etrafı çiçeklerle ve Müslümanların yalnız olmadıklarını onlara hissettiren notlarla doldu taştı.
  • Avustralya Senatörü Fraser Anning, saldırıdan sonra Müslümanları ve göç politikalarını eleştiren bir açıklama yaptı; "Toplumumuz içinde gerçekleştirilen her türlü şiddet eylemine karşıyım ve saldırganları kesinlikle kınıyorum, fakat but tür bir saldırının savunulacak bir yanı olmasa da bugün gerçekleştirilen saldırı toplum içinde hem Avusturalya'da hem Yeni Zelanda'da artan Müslüman nüfusuna karşı büyüyen korkunun bir göstergesidir. Her zamanki gibi sol görüşlü politikacılar ve medya bu saldırıyı silahlara yönelik yasalar ve aşırı milliyetçilik ile bağdaştıracaktır. Ancak, bu klişeleşmiş bir saçmalık. Bugün Yeni Zelanda sokaklarında yaşanan vahşetin nedeni radikal dincilere Yeni Zelanda'ya gelme izni veren göçmen programıdır.” Bu açıklama saldırının arkasında yatan ruh halinin bir kırıntısı gibi çünkü Müslüman göçmenlerin varlığı rahatsız edici bir unsur olarak görülüyor. Oysa oraya göç edenlerin çoğu Batılı devletlerin kendi ülkelerini savaş alanına çevirmelerinden dolayı daha iyi bir hayat beklentisiyle bu ülkeye göç etmişti. Biz bu senatörün açıklamasını cep telefonuna yaptığı yumurtalı saldırıyı kaydeden 17 yaşındaki Will Connolly’nin senatöre yönelik yumurtalı saldırısıyla tanıdık.  Bu sivil eylem sonrası adı tarihe “Egg Boy” olarak geçen Connolly için hem daha fazla yumurta alması ve hem de yasal ücretlerde kullanması amacıyla 50 bin dolardan daha fazla para toplandı. Egg Boy gözlerimizi yaşarttı ve toplanan parayı cami saldırısı kurbanlarının ailelerine bağışlayacağını söyledi.
  • Saldırı sonrası Yeni Zelanda Meclisi açılırken Kuran-ı Kerim okundu. Ardern konuşmasına, selamın aleyküm diyerek başladı, tıpkı Cuma namazı öncesinde yapılan saygı duruşu sonrasında yaptığı kısa konuşmasında Hz. Peygamberin hadisi üzerinden Müslümanların acılarının paylaşıldığı ve onlarla birlikte olunduğunun mesajını verdi.
  • Cuma günü (22.3.2019) öğlen ezanı Devlet TV’si ve radyosundan canlı yayında okundu.
  • Adeta tüm ülke yastaydı, saldırının gerçekleştiği el Nur Camiinde kılınacak Cuma namazı için sosyal medya üzerinden iletişim kuran kadınlar “Uyum İçin Başörtüsü” hareketi çerçevesinde başlarını örterek Müslümanlara yönelik desteklerini gösterdiler.
  • Aile fertlerini kaybetmiş Müslümanlarla kucaklaşırken Ardern’in beden dili olaydan ne kadar etkilendiğini ve bunu ne kadar samimi ve içten bir şekilde yaptığını gösteriyordu.
  • Silah yasasını değiştireceğiz, derken bunu insanların gönlünü almak için yapmadığını gösterdi ve hemen birkaç gün içinde silah yasasını çıkarttılar.
  • “Sıra sende” diye sosyal medyada kendisini tehdit eden ırkçı sosyal medya saldırganlarına pabuç bırakmadı.
  • Caminin etrafında Yeni Zelandalılar namaz kılan Müslümanların etrafını çevreleyip, onların huzur içinde namaz kılmaları için güvenlik koridoru oluşturdular. Benzer bir tutum birçok ülkede görüldü. Müslümanlar güven ve huzur içinde namaz kılsınlar diye etraflarında ele ele bir zincir oluşturan insanların varlığı bir hümanizm patlamasıydı. Nihayet Aydınlanma düşüncesinin dile getirdiği hümanizm yüzyıllar sonra Yeni Zelanda’da cereyan etmişti.

Bu gelişmelerden çıkarılacak bazı sonuçlar şöyle sıralanabilir:

Saldırı bir terör saldırısıdır ve ilk andan itibaren Ardern tarafından terör saldırısı olarak tanımlanmıştır. Bunun nedenlerini şu şekilde sıralamak mümkün; saldırı siyasi ve dini bir nedenle ve siyasi dini amacın alanını genişletme amacıyla yapılmıştır. Kişilerin can ve mülkiyetlerine karşı ciddi bir şiddet içermektedir. Terör saldırısıdır çünkü elde edilmesi hedeflenen siyasi hedefler için başkalarının hayatına saldırı yapılmıştır. İnsanları yıldırmak için (göç etmelerini engellemek, burada yaşayanları tekrar geldikleri yere gitmelerini sağlamak için) zorlamak, onlara yönelik beklenmedik bir saldırı gerçekleştirildiği için terör eylemidir. Bu ifadelerin her birisi gerçekte sosyal bilim literatüründe terör tanımı olarak ileri sürülür. Resmi terör tanımları ise Gus Martin’in Terörizm (2017:32, Adres Yayınları) adlı eserinde şöyledir:

“İngiltere terörü “Bir siyasi, dini veya ideolojik nedeni ilerletme amacıyla, herhangi bir kişiye ya da mülkiyete karşı, ciddi şiddet içeren eylemde veya eylem tehdidinde bulunmak” olarak tanımlamıştır. Almanya’da terörizm, “elde edilmesi amaçlanan siyasal hedefler için, başkalarının yaşam ve mülkleri üzerine, özellikle şiddetli suçlar yoluyla saldırılarda bulunarak sürdürülen mücadele” şeklinde tanımlanır.”

Bu tanımlardan hareketle saldırının terörist bir saldırı olarak tanımlanmama sebebi şarkıcı Ricky Martin’in ifadesiyle açıklanabilir: “Bir adam namaz kılan 40’tan fazla insanı öldürüp 20 tanesini de yaraladı. Tüm uluslararası medya onu terörist olarak değil saldırgan ya da radikal olarak nitelendirdi. Neden? Çünkü Müslüman değil.”

Bu terör saldırısı sonrası Yeni Zelanda hükümeti ve vatandaşlarının yaptıkları ile Müslümanlar bu ülkenin asli vatandaşları olduklarını hissettiler. Hem Ardern hem de Yeni Zelandalılar Müslümanların yüreklerine dokunuyordu. Saldırı sonrası ilk Cuma hutbesinde imam Cemal Fuda, sevginin ve önemsemenin ne olduğunu tüm dünyaya gösterdikleri için Yeni Zelandalılara teşekkür etti, cümlesine şöyle devam etti: “Teşekkür ederim Yeni Zelanda hükümetine ve diğer tüm müthiş insanlara, bizleri önemli gördüğünüz ve unutmadığınız için.” Zaten Ardern şöyle demişti: “Sizin kederinizi tahmin bile edemeyiz ama her aşamada yanınızda olabiliriz.” Müslümanlar anlaşılan o ki, her aşamada yanlarında birileri olduğunu hissetmişler. Güvende olduklarını, önemsendiklerini hissetmişler. Bir ülkenin vatandaşı olarak zaten hissetmeleri gereken şeyleri hissetmeleri bize ne kadar olağanüstü ve gerçekleşmesi ne kadar uzakmış gibi görünüyor.

Müslümanlar yalnız olmadıklarını o ülkenin ve toplumun bir parçası olduklarını yanlarında duran farklı inançlara mensup insanların varlıklarıyla hissettiler. Çokkültürlülüğün mükemmel bir örneğiydi yaşanan. Yani farklılıkları bir tehdit değil bir zenginlik olarak gören bakış açısıydı bu. Modern demokrasi tanımı dillendirilirken sürekli vurgulanan, “demokrasi farklı kültürleri zenginlik olarak görüp onlara yaşama şansı vermek ve hatta desteklemektir” ifadesi burada tecelli ediyordu. Bu bağlamda başörtüsü takarak Müslümanlara destek vermeye çalışan ve sosyal medya üzerinden iletişim kuran Yeni Zelandalı kadınların hareketlerine verdikleri başlık bile ne kadar içselleştirici ve özgeci bir başlık: “Uyum İçin Başörtüsü.” Sizin farklılığınız bizim bir parçamız, biz sizi sizin farklılıklarınızla birlikte kabul ediyoruz, işte çokkültürlülük bu… farklı olanı tehdit değil bir zenginlik olarak görmek. Aynı zamanda etnosentrik bakış açısını değil kültürel göreceliği esas almak yani farklı kültürleri, kültürel kodları yabancı görüp küçümsemek (etnosentrizm) yerine onları anlamaya çalışmak, o sembol ve davranışları o kültür ekseninde anlamaya çalışmak yani kültürel göreci bir bakış açısına sahip olmak, tam da bu, şahit olduğumuz sosyolojik durum.

Nobel Barış ödülü, farklı uluslar arasındaki çatışmaları çözmeyi, barışa doğru adım atmayı, silahlanmayı azaltmayı, toplumsal huzur ve barışı tesis etmeyi hedefleyen insanlara verilen bir ödül. 51 Müslümanın sapkın bir beyaz Hristiyan tarafından şehit edildiği bir olaydan sonra, bu ödülü kim hak ediyor diye İslam dünyasına sorulsa cevabın ne çıkacağını tahmin ediyorsunuz?

 

 

 

 

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA