TTB (Türk Tabipleri Birliği) bir mesleki örgütlenme, demokratik bir baskı örgütü gibi görünse de müzmin radikal muhalif siyasi hareket olmaktan öte bir toplumsal karşılığa sahip değil muhalif olduğu siyasi cephe açısından. Bir meslek örgütü olarak faaliyet alanı ile ilgili açıklamalar yapmaktan öte, meslekle ilgisi olmayan siyasi çıkışlarıyla dikkatleri üzerinde toplayan birliğe yönelik en büyük eleştiri, neden sağlıkla-tıpla ilgili açıklamalar yapmadığı yönündeydi. Her ne kadar bir meslek örgütü olarak meslek sorunlarını dile getirse de siyasi çıkışları mesleki sorunları dile getirmesinden daha çok yankı yaptı bu zamana kadar.
Türkiye’de TTB’nin yanında TMMO (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği), TBB (Türkiye Barolar Birliği) gibi kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinin temel özellikleri sağ-muhafazakâr iktidarlara karşı sergiledikleri muhalefettir. Özellikle 1970’li yıllarda sergilenen bu tavır bugün de izlerini sürdürmektedir. TBB’deki son seçimde başkan değişikliği adeta AK Parti’ye karşı kazanılmış bir zafer olarak algılandı ve iktidarın kalelerinin teker teker düşmeye başladığı şeklinde yorumlandı, kast edilen büyükşehir belediye seçimleriydi. Kamu kurumu niteliğindeki bu meslek örgütlerinin siyasi dili popüler tabirle o kadar ortodokstur ki kendilerini sivil toplum kuruluşu (STK) olarak da görmezler çünkü STK’lar neoliberal ideolojinin paravan örgütleri olarak görülür neyse ki süreç içinde soldaki parçalanma zaman zaman bu örgütlerde de izdüşümünü bulur.
TTB hep kuruluş amacı dışında yaptığı açıklamalarla dikkati üzerine çekerken Turkovac aşısının kullanımı sonrası şaşırtıcı biçimde sağlıkla ilgili bir açıklamayla dikkatleri üzerine çekti. Lakin açıklamanın içeriği şaşırtmadı çünkü Türkiye’nin ürettiği aşının aşı değil bir “solüsyon” olduğunu söyleyerek zihinleri karışık vatandaşların zihninde yeni bir kontaminasyona sebep oldu. Aşının üretim sürecinden üretici ve tedarikçi firmaya oradan da doz başına maliyetine kadar bir dizi soruya Sağlık Bakanlığı’nın cevap vermesini istedi[1]. Aşı konusunda zaten kafası karışık insanların Türkiye’nin ürettiği aşıya olan güvenini sarsmak için tipik bir beşinci kol saldırısına benzeyen bu sorular insanın aklına acaba TTB’nin amacının “mesele aşı değil hâlâ anlamadınız mı?” sorusunu getirdi. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin vb. aşı olmasının da bir karşılığı olmadı. TTB’nin oluşturduğu tazyikle Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu bir açıklama yapma gereği duydu. Çünkü yaptığı açıklama ile Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’na da bir ayar vermeye çalışıyordu TTB:
“… Bu uyarılar kamu kurumlarınca göz önünde bulundurulmalıdır. Sıraladığımız önlemler, hem salgın kontrol deneyimi olan bilim insanları hem de Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyeleri tarafından da bilinmektedir. Olması gereken, bilginin gereğini yerine getirecek iradeyi gösterebilmek ve yükümlülükleri yerine getirebilmektir[2].”
TTB Sağlık Bakanlığı tarafından şu soruların cevabının verilmesini istiyordu[3]:
- Çalışmaların bilimsel bir makaleye dönüştürülerek yayınlanması: Aşının faz-1, faz-2 ve faz-3 çalışmaları bilimsel rapor olarak kamunun erişebileceği biçimde yayınlanmış mıdır?
-Aşının güvenli ve etkili olduğuna dair rapor: Acil Kullanım Onayı verilmeden önce aşının 'güvenli' ve 'etkili' olduğu konusunda bir rapor var mıdır?
-Bu aşının üretim tesislerinde İyi İmalat Uygulamaları (İİU-GMP) ve biyogüvenlik seviyesi (BSL 3) koşulları sağlanmış mıdır?
-Üretici ve tedarikçi firmalar hangileridir ve doz başına maliyeti nedir?
Bu soruların sorulması gayet makuldür ve özgür bir toplumda kamu kurumlarının icraatları sorgulanabilir. Demokrasi, kamu kurumlarını denetleyen, onları takip eden STK’ların varlığı ile güçlenir. John Keane’in tabiriyle bu anlamda “sivil toplum devletin başından gitmeyen bir bela olmalıdır.” Ama aynı zamanda sivil toplum sadece devletin karşısında değil devleti tamamlayandır da. Kamusal faydayı arttırmak için devletle ortak hareket eden bir örgütlenme türüdür STK’lar. Ancak TTB ve benzeri meslek örgütlerinin devletle ilişkileri, devletle STK arasındaki ilişkileri daha da keskinleştiren bir ilişki ortaya koyar. Bu anlamda devletle ilişkide onu ıslah edilemeyecek kadar sorunlu bir yapı olarak gördüğü anlaşılan TTB’nin tamamlayıcı bir ilişkiye girmesinin devlet örgütlenmesi ile doku uyuşmazlığı nedeniyle pek de mümkün olmadığı açıktır.
Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu nihayetinde bir açıklama yaptı ve TTB’nin eleştirilerine cevap vermeye çalıştı. Bu arada hekimler arasında da aşıya yönelik farklı değerlendirmeler yapıldı. TTB’nin tahkir edici “solüsyon” ifadesine karşılık Turkovac aşısı ile ilgili açıklama yapan Kurul üyeleri oldukça mütevazı biçimde aşı hakkında şunları söylediler: Aşı bilimsel yöntem ve kriterlerle yürütülen bir çalışmayla üretilmiştir. İnaktif aşı olduğu için mukayese edileceği aşı bir başka inaktif aşı olan Çinli Sinovac firmasının geliştirdiği CoronaVac’tır. Etkinliği ve yan etkileri açısından Sinovac’a göre daha etkin ve daha az yan etkisinin olduğu ortaya çıkmıştır. Turkovac aşısı etkinliği ve güvenilirliği ispatlanmış bir aşıdır.
Üç fazı da geçtikten sonra 22 Aralık 2021’de acil kullanım onayı alan Turkovac aşısının acil kullanım onayı almasıyla Omicron varyantının hızla yayılması benzer zamanlarda gerçekleşti. Aşı kullanılmaya başlandı ancak önce TTB aşıyla ilgili çeşitli sorular sorarak onun bir solüsyon olduğuna dair kampanya başlatırken daha sonra Almanya ve peşi sıra Yunanistan aşının TTB’nin tabiriyle solüsyon olduğunu ima edip küçümseyen açıklamalar yaptılar. Almanya ve ABD’nin küresel virüs salgını sonrası elde ettikleri kârı açıklamak anlamlı olabilir: “BioNTech, 2020 yılının ilk yarısında yaklaşık 142 milyon avro zarar açıklarken, 2021 yılının ilk yarısındaki net karı 3 milyar 915,3 milyon avroya ulaştı. BioNTech'in piyasa değeri 13 Ağustos 2021 itibarıyla 90 milyar doları aştı[4]. Haliyle ABD ve Almanya’nın Turkovac’a yönelik eleştirilerini aşı pazarı tekelini elde tutma açısından da değerlendirmek gerekir. Nitekim hiç de yabancısı olmadığımız haber sitesi Deutsche Welle’nin (DW) açıklamasıyla “Çinli Sinovac firmasının geliştirdiği CoronaVac, Dünya Sağlık Örgütü'nden onay olsa da ABD ve Avrupa Birliği'nden henüz kullanım izni alabilmiş değil. Karara aşının bulaşıcılığı yüksek olan Delta varyantı karşısında yeterince etkili olduğuna işaret eden verilerin olmaması gerekçe gösterilmiş[5]”. Benzer bir izah Turkovac aşısı için de yapılıyor. Turkovac aşısı hakkında sadece DW (Deutsche Welle’nin) sitesindeki haberle Euronews’in sitesindeki haberin veriliş biçimini görmek meselenin sadece aşı olmadığını anlamak için yeterli. CBirinci Turkovac’ı adeta merdiven altı üretim gibi algılatırken diğeri (Euronews) aşının geçtiği süreci ve etkisini objektif biçimde veriyor.
TTB’nin Turkovac ile ilgili eleştirisi kurumun aşırı siyasal karakteri nedeniyle temkinle karşılanırken medyanın kadrolu bazı doktorları da aşıya yönelik eleştirilerini sıraladılar. Bunlardan biri olan Prof. Dr. Ceyhan[6], eleştirisinin temeline aşının örnekleminin yetersizliğini koyarak, çalışmanın başında uluslararası ilgili kuruluşlara gönderilen projede vaka hedefinin 40 bin 800 olduğu ancak 1182 vakayla Faz-3 aşı çalışmasının yapıldığını, bunun da yeterli bir sayı olmadığını belirterek eleştiri kervanına katıldı.
AB ve ABD’nin aşı olarak kabul etmediği Sinovac virüsün yayılma tehdidine karşı Dünya Sağlık Örgütü'nden acil kullanım onayı ile hastalarda kullanılmaya başlandı. Onu gibi Türk aşısı Turkovac’ta Omicron varyantının hızla yayılması karşısında üçüncü faz sonrası Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) tarafından "Acil Kullanım Onayı" aldı. Sırada Dünya Sağlık Örgütü’ne başvuru var. Böylece Türkiye aşı üreten dokuz ülke arasına girmiş oldu. Ya da TTB’nin açıklamasıyla Türkiye havanda solüsyon dövüyor.
Şimdi Turkovac aleyhinde açıklamalar yapan her iki aktörün yaptığı açıklamalara daha farklı bir yönden bakalım. Önce TTB’nin Ömicron’un yayılma hızı yüksekliği ve ölüm oranı azlığı ile ilgili açıklamasına bakalım: “Son bilimsel verilere göre hastaneye yatırma ve ölüme yol açma potansiyelinin Delta’ya göre düşük olması ve daha hafif seyrettiği de bilinmektedir. Buna rağmen riskli gruplarda ölüme yol açma tehdidinin de büyük olduğu ve bu pikin ilerleyen günlerinde daha fazla ölümle karşılaşılabileceği de öngörülmektedir. Bununla birlikte hatırlatma dozunu yüksek düzeylerde tutan ülkelerde Omicron varyantının yol açabileceği hastane yatışlarının ve ölümlerin daha düşük olduğu görülmektedir[7].” Yani TTB’nin yaptığı açıklamalara göre Omicron varyantının Delta (İngiliz) varyantına göre hastaneye yatırma ve ölüme yol açma riski daha az. Bu arada Turkovac’ın Delta varyantına karşı başarılı olduğu da tespit edilmiş[8] bunu da not edelim. TTB yine hatırlatma dozu yüksek düzeyde tutulduğunda Omicron varyantının yol açabileceği hastane yatışlarının ve ölümlerin daha düşük olduğunu belirtiyor. Turkovac ile ilgili testlerde de hatırlatma dozlarının başarılı sonuçlar verdiği görülmektedir.
Şimdi diğer aktörün (Prof. Dr. Ceyhan’ın) daha önceki açıklamalarına bakalım. Mehmet Ceyhan sosyal medya hesabında şu açıklamayı yapar: “İnaktif aşılar güvenli aşılardır, ancak oluşturduğu bağışıklık mRNA aşılarına göre daha düşüktür ve daha erken yetersiz hale gelir[9].” Demek ki inaktif aşılar etki süresi açısından sorunlu olsa da aslında güvenilir aşılar. Bir de virüsün eskiye oranla yayılma hızını göz önüne alınca hatırlatma dozunun ve genel aşılama oranının artmasının ne kadar hayati olduğu ortaya çıkıyor. Bunu Biontech’le Sinovac’ı mukayese Ceyhan’ın ağzından dinleyelim[10]: "Vaka sayılarımız hala yüksek. Herkesin kendisini koruması lazım. Bir de yüzde 70-75 aşılamaya ulaşırsak salgın bitecek zaten. BioNTech biraz daha bağışıklığı artırıyor deniliyor ama çok da uzun süre korunmamız gerekmeyebilir. Yani üçüncü dozdan falan bahsediliyor ama onun gerekip gerekmediği daha belli değil. Bunu, birkaç ay sonra daha rahat konuşuruz. Onun için herkes hangi aşıyı buluyorsa bir an önce onu olsun."
Türk aşısı üretilene kadar kim hangi aşıyı bulursa onu bir an önce olabilir ama Türkiye aşı üretince onun ürettiği aşı bilimsel aşamaları geçince solüsyon olarak görülüp tahkir edilebilir, makale şartı getirilir, varyantlara karşı durumu nedir diye sorgulanabilir, denek sayısı yetersiz görülebilir. Bir de bilimsellik zırhına bürünerek TTB gibi slogan atılır. “Bilimin Gereklerini İfade Etmeye, Gerçekleri Söylemeye Devam Edeceğiz!”
Meslek Odası Olarak TTB
TTB 6023 sayılı yasa ile kurulmuş kamu kurumu niteliğinde bir örgütlenmedir ve 2017 verileriyle ülkedeki hekimlerin %88’inin (100.000) üye olduğu bir örgüttür. 2019 verileriyle doktor sayısının 165 bini aştığı düşünülürse üye sayısının daha da fazla olduğu görülecektir.
Türk Tabipleri Birliği 6023 Sayılı Kanunda belirtildiği gibi meslek mensuplarının menfaatlerini ve haklarını, bunun yanında halkının sağlığını korumayı, geliştirmeyi ve herkesin kolay ulaşabileceği kaliteli ve uygun maliyetli sağlık hizmeti için çalışır. Bu bilinen amaçlar dışında faaliyet alanıyla ilgili de bir sınırlama vardır, 6023 Sayılı Kanunun 3. Maddesi bu sınırı şöyle çizer: “Türk Tabipleri Birliği ve tabip odaları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.” Ancak TTB bir meslek odası olmanın ötesinde siyasi, ekonomik, kültürel her konuda açıklama yapar bunu yaparken de meslekle bir bağlantı kurmak zorunda hissetmez kendini. Meslek alanının dışında faaliyette bulunması, açıklama yapması suç mu? Değil ama kanuna uygun değil çünkü kanunun 3. Maddesi TTB’nin kuruluş amacı dışında faaliyette bulunamayacağını söylüyor. Gerçekte demokratik bir toplumda bu tür meslek örgütleri ya da demokratik baskı grupları demokratik sınır içerisinde her türlü açıklamayı yapabilmeliler. Yani Mühendisler kültür dünyası ile ilgili, doktorlar ülkenin sanat politikası ile ilgili açıklama yapabilirler ve yapabilmeliler.
Demokrasi farklıklarla, farklılıklara yaşama şansı-fırsatı vermekle mümkündür, demokrasinin çıtası rekabetle, farklılıkların birbirleriyle rekabeti ile mümkündür. Ancak bu rekabet neden meslek örgütleri için de geçerli olmuyor? Yani neden doktorlar sadece TTB’ye ya da mühendis ve mimarlar TMMO’ya üye olmak zorunda kalıyorlar. Kaldı ki bu örgütlerin bir meslek örgütünden çok bir siyasi parti-ideolojinin arka bahçesi olduğu çok açık. Öyleyse Türkiye’nin orta sınıflarını, beyaz yaka çalışanlarını neden ideolojik kimliği mesleki kimliğinin önüne geçen bu örgütlere teslim olmak zorunda bırakıyoruz. Demokrasi rekabet ve çeşitliliği gerektiriyor derken bunu neden meslek örgütleri için de hayata geçirmiyoruz. Kanunlar mı bağlayıcı, hiç sanmıyorum eğer kanunun bir bağlayıcılığı varsa 6023’ün 3. Maddesi kapsamında bazı meslek örgütleri için hukuki süreci başlatmak gerekiyor. 3. Madde aslında kağıt üstünde kalan bir kanun maddesi gibi duruyor hem meslek örgütlerini bu tür bir kısıtlamaya maruz bırakmak yerine daha demokratik bir Türkiye için alternatiflerin olduğu yeni yapılanmalara gidilemez mi? Unutmayalım demokrasi rekabetle ve tercihle kaimdir.
[1] https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrk-tabipleri-birli%C4%9Fi-turkovaca-ili%C5%9Fkin-verilerin-payla%C5%9F%C4%B1lmas%C4%B1n%C4%B1-istedi/a-60373467
[2] https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=30b0d0c8-75e5-11ec-a83c-469e4684c346
[3] https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrk-tabipleri-birli%C4%9Fi-turkovaca-ili%C5%9Fkin-verilerin-payla%C5%9F%C4%B1lmas%C4%B1n%C4%B1-istedi/a-60373467
[4] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/kovid-19-asisi-alman-ekonomisine-yaradi/2334442
[5] https://www.dw.com/tr/turkovac%C4%B1n-faz-3-ara-sonu%C3%A7lar%C4%B1-a%C3%A7%C4%B1kland%C4%B1/a-60399100
[6] https://www.dw.com/tr/turkovac%C4%B1n-faz-3-ara-sonu%C3%A7lar%C4%B1-a%C3%A7%C4%B1kland%C4%B1/a-60399100
[7] https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=30b0d0c8-75e5-11ec-a83c-469e4684c346
[8] https://tr.euronews.com/2022/01/01/5-soruda-turkovac-as-s-covid-19-varyantlar-na-kars-etkili-mi-yan-etkileri-var-m
[9] https://twitter.com/mehmetceyhan23/status/1400835167497895949
[10] https://www.aa.com.tr/tr/koronavirus/prof-dr-mehmet-ceyhan-kovid-19-asilarina-iliskin-iddialari-degerlendirdi/2263725 (4.6.2021)