Henüz 1924 yılında ilk Türk tipi uçağı yapan[1] Vecihi (Hürkuş), Gazi Mustafa Kemal’in 15 Mayıs 1925 tarihinde “İstikbal göklerdedir!” ifadesini kullandığı bir dönemde, bu ideali hayata geçirmeye gayret eden ama zaman zaman da hayal kırıklıkları yaşayan bir kahraman. Hiçbir maddi menfaat ya da şöhret peşinde olmaksızın yüreği vatan sevgisiyle atan ve ülkesine katkı sunmak dışında hiçbir talebi olmayan bir idealist. Hiç durmayan bir enerji ve mucit merakı olan bir gazi.
TB2 Bayraktar’ın Libya ve Karabağ’daki savaş ile Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı gibi harekâtlarda savaş ve operasyonların seyrini değiştiren etkisi olmasaydı bugün kimse ne Vecihi’yi ne Nuri Demirağ’ı ne Ali Yıldız’ı ne de Şakir Zümre’yi tanır ya da bilirdi. Pilot Vecihi, Şener Şen’in filminde alay konusu bir karakter, Nuri Demirağ ise çok partili hayata geçişte kurduğu etkisiz partiyle tanınan zengin iş adamı olarak tanınmaya devam edecekti (XII).
Ali Babacan’ın Baykar Teknoloji (Bayraktar TB2 üreticisi firma) ile ilgili biraz tehdit iması olan ve onun diğer şirketlere göre eşitsiz bir rekabet ortamı içinde bulunduğunu vurgulayan “kimse kusura bakmasın dokunacağız” ifadesi, kamu vicdanını oldukça yaraladı ki kamuoyunda özellikle vatanseverlerin cephesinde yoğun bir eleştiri öznesi haline geldi.
Erkan Mumcu, 367 krizinde meclise girmeyerek siyaseten nasıl intihar ettiyse Babacan da bu çıkışıyla siyaseten intihar etmiştir. HDP ile açıkça görüştüklerini söyleyen Babacan’ın ne HDP’den ne de kendi söylediklerini farklı bir tarzda söyleyen Sezgin Tanrıkulu’nun partisinin seçmenlerinden oy alması mümkün değil. Bir siyasi parti lideri böyle bir çıkışın kendisine hiçbir oy getirmeyeceğini bildiği halde bunu neden yapar? TTB başkanıyla hoş görüntüler vermenin motivasyonu neyse o nedenle yapar.
Mustafa Kemal’in Uçakları adlı eseri yazan İsmail Yavuz, eserinin adını koyarken Mustafa Kemal varsa uçak var o yoksa uçak yok, diye düşündüğü için kitabına bu ismi koyduğunu söyler. Onun döneminde kurulan uçak fabrikalarından ve üretilen uçaklardan söz eder. Gerçekten de Cumhuriyetin ilk yıllarında çok büyük yatırımların olduğu uçak fabrikaları kurulur. Yazar, Türkiye’nin uçak macerasının ABD ile ilişkilerin artmasıyla sona erdiğini söyler ancak kitapta belirttiği gibi fabrikaların kapatılma sebebini sadece bununla açıklamak yeterli değil, eğer kitaptaki bilgiler üzerinden gidilirse doğru da değil. Kötü yönetim, liyakatsiz atamalar gibi etkenleri de görmek gerekir. Ayrıca Vecihi (Hürkuş) gibi yeteneklerin de görmezden gelindiğini, yok sayıldığını, önünün tıkandığının altını çizmek gerekir. Nitekim kızı “Gönül Hürkuş, babasını ve yaptıkları uçakları anlatırken, babasının kabiliyetinin görmezden gelindiğini ve desteklenmediğini” söyler.
Gönül Hürkuş’un babası Vecihi Hürkuş için söyledikleriyle Haluk Bayraktar’ın kendi imkânlarıyla geliştirdikleri İHA ve SİHA’lar için söyledikleri[2] arasında büyük paralellikler var.
Türkiye’nin kendi uçağını üretim tarihi Vecihi Hürkuş ve arkadaşlarının Halkapınar Tayyare Atölyesi’nde Vecihi K-VI uçağının imalatı ile Cumhuriyetin ilanında dört ay önce başlar (24 Haziran 1923).
1916’da pilot diplomasını alan Vecihi, 1917 Kafkas Cephesinde Rus uçağı düşüren ilk tayyarecidir. 8 Ekim 1917’de hava savaşında yaralanır ve düşer. Uçağını Ruslara teslim etmemek için yakar. Rus esareti 1918’de Hazar Denizi’ndeki Nargin Adasından kaçışıyla sona erer. 1920’de Yunan ordusuna karşı bomba atarak ilk hava muharebesini yapar (12). Savaş sonrası tayyare okulunda eğitmenlik, uçak tasarımı yapma, her türlü uçağı uçurabilme, Edirne’de arızalandığı için İtalyanların terk ettiği uçağı tamir edip onu Edirne’den İzmir’e getirmek gibi aktiviteler onun olağan üstü marifetli bir kişi olduğunun göstergesidir. Yaşadığı dönemi, sahip olduğu imkânları düşününce ne kadar olağanüstü bir yetenekle karşı karşıya kaldığımız aşikâr.
İlk uçağımız Vecihi K-VI’nın hikâyesi de Edirne vakası gibidir. “Motoru savaştan kalan Yunan uçaklarından alınarak, gövdesi ve kanatları ile diğer tüm parçaları yerli malzemeler kullanılarak” (15) on dört ayda montajı yapılır. Uçabilir duruma gelen uçak için uçuş müsaadesi istenir. Bir teknik heyet oluşturulur. “Ancak teknik heyetin içerisinde mühendis ve kontrol edecek seviyede tecrübeli ve bilgili personel olmadığından işlem gecikir” (16). Vecihi bu durumu ve 28 Ocak 1925'te İzmir'de gerçekleştirdiği izinsiz uçuşun öyküsünü o yıllarda yayımlanan Resimli Ay Dergisi'ne şu şekilde anlatır[3]:
"Müfettişlik, tayyarenin tecrübesine müsaade etmiyor, bir defa Heyet-i Fenniye tarafından tetkikine lüzum gösteriyordu. Tayyareyi ben yapmıştım, üzerinde ben uçacak, hayatımı ben tehlikeye koyacaktım. Ben ne kadar sabırsızlanıyorsam, onlar o kadar soğukkanlılık gösteriyorlardı. Heyet-i Fenniye tayyareyi tetkik etti. Uçmasına mani bir kusur görmedi fakat tecrübe yapılmasına da müsaade etmedi. Tetkikat bir aydan fazla sürdü. Bir türlü karar verilmiyor, tecrübe yapmama müsaade edilmiyordu... Bir gün gizlice havalandım… Ben yere iner inmez arkadaşlarım etrafımı aldılar. Muvafakkiyetimi tebrik ettiler. Fakat biz asker olduğumuzu unutmuştuk. İçimden gelen hisse mukavemet edemeyerek verilen emir hilafına tecrübeye kalkışmış, müfettişliğin emrini dinlememiştim. Müfettişlik derhal bir emri vaki ile on gün hapse ve yarım maaşımın katına karar verdi. Mektep sıralarında iken aldığımız terbiye bize ya mükafatla ya da cezayla karşılanacağını öğretmişti. Benim muvaffakiyetim cezayla mükafat görüyordu. Bu icadımdan dolayı bir ikramiye ile taltif edilmem lazım gelirken, 10 gün hapse mahkum olmuştum. Fakat bu ceza artık benim için ehemmiyetini kaybetmişti. Ben tecrübemi yapmış ve tereddütler içinde bulunan Heyet-i Fenniye'ye tayyaremin mükemmeliyetini tasdik ettirmiştim. Benim için en büyük mükafat buydu."
Vecihi kendisi hakkında verilen bu karardan sonra Hava Kuvvetlerinden istifa edip Türk Tayyare Cemiyeti’ne (THK) katılır. Uçağı, aslında ilk Türk uçağı da olan Vecihi K-VI’yı istese de bir türlü geri alamaz (19).
Vecihi Hürkuş’un bir de Türkiye’deki ilk uçak fabrikası, Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi (TOMTAŞ) ile ilgili değerlendirmeleri vardır ki bu da ayrıca üzerinde durmaya değer. 15 Ağustos 1925 yılında, TOMTAŞ Almanya’nın Junkers Uçak Fabrikası ile yapılan anlaşma ile Kayseri’de uçak imalatı ve Eskişehir’de uçak bakım onarımı amacıyla kurulur. Bu başarısızlık hikâyesi ise tamamen liyakatsizlik ve yolsuzluk temellidir.
Şimdi modern Vecihiler olarak Bayraktar kardeşlerin hikâyesine bakıldığında vatan ve millet sevdalısı insanların önlerinin nasıl tıkandığını ne tür engellemelerle karşı karşıya kaldıklarını bir kere daha görüyorsunuz. Ali Babacan’ın suçlamaları olan, rekabet ortamının olmayışı ve kaynakların sadece tek bir şirkete aktarılması, tamamen işletmeci mantık esasına sahip. Babacan’ın hiçbir milli hassasiyet belirtmeksizin yaptığı bu açıklamalar onun teknik, tekno-politik ve uluslararası gerçeklikten, terörle mücadelede alınan yoldan, milli teknolojiden vb. bihaber olduğunu sanki başka bir ülkede yaşadığını gösteriyor.
“Kusura bakmasınlar dokunacağız”ın anlamı, Tanzimat’tan beri kendisini batı medeniyeti karşısında ikinci sınıf insan olarak gören, modernleşmenin Batılı gibi olmak olduğu dayatılan millete aynı üslupla yaklaşmak demektir. “Sizin ne haddinize batılılarla rekabet etmek oturun oturduğunuz yerde!” demektir.
Bayraktar ve genç mühendis Selçuk Bayraktar, gençlere daha iyisini yapabileceklerine dair bir özgüven aşıladı ve aşılıyor. Artık taklit etmeyen, etmediği gibi alanın öncüsü olabileceğini, kendi geliştirdiği teknolojiyle dünyanın her ülkesine İHA ve SİHA satan bir ülkenin inşasına katkı sağlıyor. Savaşın seyrini değiştirebilen bir teknolojiye sahip olduğu hissi ve güvenini veriyor. Vecihi Hürkuş yattığı yerde artık huzur içinde uyuyabilir.
Haluk Bayraktar’ın Ali Babacan’ın iddiaları karşısında dediği şey şu, Türkiye bir zamanlar parasıyla alamadığı teknolojiyi şimdi daha iyi bir şekilde kendisi üretebiliyor. Bir kuruş ar-ge desteği almadıklarını belirten Bayraktar, Baykar'dan önce Türkiye’nin İsrail'den Heron aldığını, üstelik onun da silahsız olduğunu ve ortalama uçuş ömrünün 100 saat olduğunu belirtiyor. TB2’lerin ise ayda ortalama 15.000 saat uçtuğunu belirtiyor. Her hal ve şartta yabancı rakiplerine göre büyük bir üstünlüğe sahip olan TB2 Bayraktar’ın 27 ülkeye ihraç edildiğini belirtiyor. Ayrıca damat olma hikâyesinin TB2 üretiminden sonra olduğunu da ekliyor.
Kendi kuruluş hikâyelerini anlatan Haluk Bayraktar’ın da Vecihi’nin, Vecihi K-VI’nın test uçuşuna benzeyen hikâyesi var. Gabar Dağlarında terörle mücadeleye katkı sunmak için başlattıkları çalışmaların sonucunda ürettikleri ürün için deneme uçuşu yapılmasına izin verilmediğini söylüyor, Haluk Bayraktar. Yani üretilen uçağı uçuracak pist yok, Kastamonu, Çorlu ve Keşan’da uçurulmuyor. 6 ay bekleme sonrasında 1. Ordu Komutanı Ergun Saygun emir veriyor uçurun diye ve o zaman uçuruluyor (ama yine kaçak olarak).
Haluk Bayraktar’ın bahsettiği bir başka engellenme hikâyesi daha var ki tamamen içler acısı. Bir subay tarafından yapıldığını iddia ediyor Bayraktar. Oysa bu tür engellemeler yerine destek olunsaydı teröre karşı verilen mücadele çok daha önceden başarılı olacaktı. Üretilen ürün yerli, 1500’ü mühendis 3500 çalışanı istihdam ettiren bir işletme ve ürettikleriyle Türkiye’nin gururu olan bir firma.
Tam gazla % sıfıra doğru gitmeye çalışan küçük bir partinin liberal-muhafazakâr lideri. Kusura bakmayın da siz kimden oy alacaksınız? Kandildekiler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı seçmen değil, size oy vermeleri de bu yüzden mümkün değil.
[1] Yavuz, İsmail (2022), Mustafa Kemal’in Uçakları, Türkiye’nin Uçak İmalat Tarihi, 13. Basım, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, s.XI. (Bundan sonraki tüm sayfa referansları aksi belirtilmediği takdirde bu esere aittir).
[2] https://www.youtube.com/watch?v=ImOvYhhlxgc
[3] https://www.trthaber.com/haber/yasam/vecihi-hurkusun-kaleminden-ilk-yerli-ucagin-hikayesi-457067.html