Tevfik ERDEM

Tevfik ERDEM

Tüm Yazıları

Yeni Siyasi Alaşım CHP'nin Kabuğunu Kıracak mı?

11 Mart 2019
h4 { font-size: 24px !important; } Print Friendly and PDF

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) uzun yıllar boyunca %20-26’lık dilimlerde kalarak bu oranları aşma konusunda bir sorun yaşadı.  Her seçim dönemi CHP’lilerin kalbi 1977’deki tabloyu (%41.4) görme umuduyla attı. 77 Ruhu, 77 Şahlanışı hep beklenendi ancak hiçbir lider bu şahlanışı gerçekleştiremedi. Ecevit’in Ortanın Solu’nu Anadolu Solu ile yeni bir ruha dönüştürmek isteyen Deniz Baykal laiklik üzerine abanarak bu işi çevirmeye çalıştı ancak olmadı. Kılıçdaroğlu biraz da matematiksel yorumların eşliğinde farklı bir yol denemeye çalıştı. Bu yorumlara göre, Türkiye’de seçmen baskın biçimde (%70) sağ-muhafazakâr eğilimliydi ancak %30’u sol ve sosyal demokrat eğilime sahipti. Bu tablodan çıkan sonuç sağ seçmene hitap edecek söylem ve onların oyunu çekebilecek adayları vitrinde sunmaktı.

Kılıçdaroğlu’nun yerel ve genel seçimlerdeki aday tercihleri seçmen profiline bağlı olarak parti kimliğiyle doğrudan örtüşmeyen kimliklerle çakıştı hatta Cumhurbaşkanlığı seçiminde bile. Halihazırdaki Ankara’nın ülkücü kimliğiyle bilinen Büyükşehir belediye başkan adayı Mansur Yavaş ve liberal sol havası estiren İstanbul Büyükşehir belediye başkan adayı Ekrem İmamoğlu İzmir adayının özel sicili bir kenara bırakılırsa en dikkat çekici adaylar ama sol kimliği ön plana çıkmayan adaylar. Bu yüzden Kanal D’de Kılıçdaroğlu’na sorulan şu sorular çok anlamlı "Adaylarınıza baktığımızda genelde sağ cenaha daha yakın adaylar göze çarptı. Bu bir taktik mi? CHP sağa mı yöneliyor?" Kılıçdaroğlu bu soruya ezilen ve sömürülen söylemi üzerinden tam bir Küçükömer talebesi gibi cevaplıyor gözükürken onu da aşıyor ve diyor ki, “Sağ-sol kavramları hangi yüzyılın, 1789. Hangi yüzyılda yaşıyoruz? 21'inci yüzyılda. 21'inci yüzyılın sorunları, 17'nci, 18'inci yüzyılın kavramlarıyla çözülemez. Dünya değişti, sağ-sol kavramları değişti. İçerikler değişti, yeni sınıflar çıktı ortaya...” Anlaşılan o ki CHP Genel Başkanı zihninde sağ ve sol arasındaki çatışmayı kendi pratikleri açısından çözmüş. Sağ veya sol değil demokrat olup olmamak, insan hakları, eşitlik vb. üzerinden siyaset yürütmenin geçerli olduğunu düşünüyor. Bu zihinsel meşrulaştırma önemli çünkü bu meşruiyet üzerine oturan özgüvene dayalı siyasal pratik %26’yı aşmanın tek yolu.

Kılıçdaroğlu’nun Kurtlarla Dansı

CHP’nin Kılıçdaroğlu ile birlikte milliyetçi-muhafazakâr sağ oyları çekmeye yönelik girişimleri, ilkelerinden birinin ‘milliyetçilik’ olduğu CHP için çok zor değildi. Milliyetçilik zaten ülke için çalışmak, milletine hizmet etmek demekti. Öyleyse CHP ile Türk milliyetçilerinin partisi MHP’lilerle arasında görüş ve anlayış farkı olamazdı. MHP ile CHP arasındaki milliyetçilik tartışmaları esas olarak MHP’nin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Ak Parti hükümetinin yanında yer almasıyla alevlenir.  23 Aralık 2016 tarihinde MHP’lilere hitaben Kılıçdaroğlu şunları söyler: 'Siz ne kadar milliyetçiyseniz biz de o kadar milliyetçiyiz. Siz ne kadar ülkücüyseniz biz de o kadar ülkücüyüz.' Daha sonra tartışmalar özelleştirmeler üzerinden yürütüldü. Bazı özelleştirmelere (Sakarya’daki Silah Fabrikası’nın satışına) MHP’nin tepki göstermemesi onun milliyetçiliğinin yetersizliğine yorumlanarak eleştirildi. MHP lideri Devlet Bahçeli, Twitter’da “Milliyetçilik lafla olmaz, doğru. Senden zaten milliyetçi olmaz” diyerek cevap verdi.

CHP’nin Türk milliyetçileriyle olan ilişkisi zaten 22 Nisan 2018 tarihinde mecliste grup kurabilmeleri amacıyla İyi Parti’ye gönderdiği 15 vekille bir kere daha tescillenmişti. 6 Mart 2019’da CHP ve İyi Parti’nin ilk ortak yerel seçim mitingi daha önce Türk siyasetinde pek de alışık olunmayan bir süreci başlatmış oldu. Bu süre. iki partinin bir araya gelerek yeni bir biçim alma girişimi yani siyasi alaşım olarak tanımlanabilir.

Siyasi Alaşım?

Neden alaşım? Alaşım, bir metalin, belli oranlar içinde, başka tür bir ya da birkaç metalle ergime yoluyla birleşmesiyle oluşan yeni metal anlamına gelir. Tıpkı İyi Parti ve CHP’nin bir araya gelerek yeni bir parti gibi ortaya çıkmaları. Tabii bunu doğrulayacak İyi Parti tarafından bir girişim henüz yok o yüzden bu teori test aşamasında şu anda. Ancak İyi Parti’nin de Kılıçdaroğlu’nun milliyetçiler yönelik iltifatlarına karşılık bir karşı iltifatı ortaya çıkabilir. Kendi milliyetçi seçmen kitlesini konsolide etmeyi hedefleyen Akşener’in ikinci girişiminin bu olacağı düşünülebilir. Ancak asıl odak konusu ana muhalefet ve onun alan genişletme politikaları olduğunda alaşım daha anlamlı ve işlevsel bir kavram halini alıyor. Burada da karşımıza sorular çıkmıyor değil.

Bu ikilinin birlikteliğini siyasi alaşım olarak niteleyecek ne var? Sanki CHP eski CHP değil mi? İyi Parti yine milliyetçi kimlikle ön plana çıkanların bir partisi değil mi? Belki evet ancak bu birlikteliğin çok özel bir anlamı var: Daha önce halk tabanında bir araya gelen farklı ideolojik kimlikler ortak bir eylem içinde olabiliyorlardı. Örneğin üniversitelerde başörtüsü yasakları olduğu zaman liberal, liberal sol ve diğer sosyalist grupların nadir de olsa farkı unsurları bu yasağa evrensel insan hakları ve özgürlük ekseni çerçevesinde destek veriyorlardı. Yine 15 Temmuz darbe girişimi sonrası 7 Ağustos 2016 tarihinde yapılan Yeni Kapı Mitingi Ak Parti, MHP ve CHP’nin bir araya gelerek beş milyon insanı bir araya getirdiği milli bir kenetlenmeydi. Peki Denizli’de yapılan (6 Mart 2019) miingin farkı ne?

Denizli farklı çünkü toplumsal arka planı birbirinden farklı özelliklere sahip iki parti (CHP ve İyi Parti) ilk kez bir araya gelerek miting yaptı. Bu farklılık MHP ve Ak Parti gibi toplumsal temelleri birbirine görece daha yakın iki partiyle mukayese kabul etmeyecek kadar ayrıdır. Peki onları bir araya getiren sebep ne? Belki de en büyük sebep mevcut iktidar partisine karşı mücadele etmek. Bu zamana kadar muhalefet partilerinin temel hedefi iktidar partisini alaşağı edip onun yerine geçmek değil miydi zaten? Yine evet. Öyleyse bu durumu farklı kılan ne? Bu durumu farklı kılan iki farklı ideolojik ve toplumsal temele (popüler tabirle farklı sosyolojik özelliklere) sahip parti kitlesinin ortak bir amaç için bir araya gelmesidir. Bu bir araya geliş siyasal mühendisliğin nelere kadir olduğunu gösterir. Bu durumun bir başka yorumu da Türkiye’de siyasal fay hatlarının çok da derin olmadığını, ortak amaçlar için bu kırıklıkların hızlıca onarılabildiğini göstermektedir. Buradan hareketle Türk siyasi kültüründe siyasal keskinliklerin ideolojik temellerinin kayganlaşmaya başladığından söz edilebilir. Ekmelettin İhsanoğlu da bu farklı kitleleri bir araya getirmemiş miydi? Evet, ancak kendi mahallelerindeki bir adayı değil Türkiye Cumhuriyetinin cumhurbaşkanını seçiyorlardı, zaten kazanmaları mümkün görünmeyen bir seçim içindeydiler bu yüzden de 2014’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri katılım düzeyinin %73.7’ye düştüğü (ortalama %85 civarında) bir seçim olmuştur. Şimdi kendi solcu ya da sağcı kimliğiyle bilinen adayları yerine karşı ideolojik kamptan birine oy vermek zorunda kalan seçmenlerle karşı karşıyayız. Üstelik bunu meşrulaştırmaya çalıştıkları için de olduklarından daha farklı hareket edecekler ve söylem geliştirecekler tıpkı Kılıçdaroğlu gibi: , "Ben bütün ülkücüleri seviyorum. Ülkücülük ne demektir? Bir insanın ülküsü kadar değerli bir şey olabilir mi? Vatan ülküsü, bayrak ülküsü, insan sevgisi, bütün herkesi kucaklamak. Eğer bunlar ülküyse ben de ülkücüyüm. Ne var bunda yani?"

 

Tüm hakları SDE'ye aittir.
Yazılım & Tasarım OMEDYA