Turizm 1980’lerden sonra Türkiye’de önemli bir gelir kaynağı olarak görülmeye başlandıktan sonra sahiller otellerle dolmaya daha doğrusu işgal edilmeye başlandı. Eski tartışma, turistin ahlaksızlık getirmesinden turizmin bacasız sanayi olduğuna dair bir iki farklı teorik sarkacı ifade ediyordu.
Turistin etnik kimliği mi önemli yoksa getirdiği döviz mi? Yeni tartışma da bu.
Mesela “Birinci Dünya Savaşı’nda bizi arkadan vuran Arapların” ülkeyi yeniden işgal etmiş gibi görünen varlıkları onları bir turist olmaktan çok işgalci hüviyetine sokmakta bu durumda da dövizden çok onların etnik kimliği ve tehdit olma özelliğini ön plana çıkarmakta.
Zaman zaman sosyal medyada Arap turistlerin kiraladıkları arabaları bir çöplüğe çevirdikleri ve çok kaba oldukları dile getirilir. Arap turistlerin yoğunluğu yüzünden turistik işletmelerin tabelalarını neredeyse tamamen Arapça ’ya dönüştürmeleri de işgalin bir parçası gibi sunulur.
Zaman zaman Arap turistlerin kendi etnik kıyafetleriyle sokaklarda dolaşmaları mesela Uzungöl’de, cep telefonlarıyla kayıt altına alınarak, Türkiye’nin Suriyelilerden sonra yeni bir işgalle karşı karşıya kaldığı havası verilir.
Ama İstanbul’u işgal eden İngilizlerin, Maraş'ı işgal eden Fransızların ya da tarih boyunca onlarca savaş yaptığımız Rusların ya da Birinci Dünya Savaşı’nda ittifak kurduğumuz ama bize pek de insan muamelesi yapmayan Almanların ya da Ege’den başlayıp iç Anadolu’ya kadar birçok yeri yakıp yıkan, taciz ve tecavüzle ilerleyen Yunanistan’ın modern vatandaşlarının ülkemizi turist olarak ziyaret etmesi kimseyi rahatsız etmez. Hatta turistler arasında nitelik farkı olduğu belirtilerek özellikle Avrupalı turistlere övgüler dizilir. Elindeki çöpü kilometrelerce çöp kutusu bulamadığı için yere atmayan Avrupalı turist efsaneleri dillerde dolanır.
Aslında Arap turistlerle diğer turistler arasındaki temel fark, bizim çağdaşlaşma maceramızla ve bu macerayı biçimlendiren bilinçaltımızla çok yakından alakalı. Çünkü biz, kendileriyle savaştığımız, ülkemizi işgal edip, insanlarımızı şehit eden Batı ile barışmak ve o medeniyet dairesine girmek istedik. Aşkın gözü kördür, bizim çağdaşlık aşkımız gözlerimizi kör etti. Ne İngiliz ya da Fransız işgalini ne Almanların tavırlarını ne de Yunan işgalini hatırlamıyoruz ama şu Araplar yok mu, askerlerimizin gözlerine mil çeken, bizi arkadan vuran Araplar… Aklımızda kalan tek şey, ne İngiliz ne Yunan ne de İtalyan suçlu tek suçlu Araplar.
Etnik kimlik her turist için önemli mi? Aslında hayır. Örneğin “Rusya-Ukrayna savaşının ardından, Antalya'da Rusların geçen yıl açtığı şirket sayısı bir önceki yıla göre yüzde 527, Ukraynalıların ise yüzde 155 artış göstermiş[1]. Artış sadece ekonomik yatırımlarla değil satın alınan ya da kiralanan ev sayısıyla da kendini gösteriyor. Antalya’da 10 bin tirajlı Rusça gazeteler çıkıyor. Bir Rus kökenli şahıs, 2019 seçimlerinde belediye başkanı adayı olduğunda sadece ilginç bir haber olarak TV’lerde yer alıyor.
Suriyelilerin varlığı her zaman demografik bir tehdit olarak gündeme gelir. Aynı şekilde Arap turistlerin sayısının ve Türkiye’den aldıkları konutların sayısı da bir tehdit oluşturacak biçimde sunulur ama tarih boyunca onlarca kez savaştığımız ve her an bir tehdit oluşturacakmış gibi yönetilen Rus vatandaşlarının sayısal çokluğu bir tehdit olarak görülmez. Buradan çıkan sonuç, onlar tehdit olarak görülsün ya da görülmeli değil. Sadece algıdaki seçiciliği ve turistin etnik kimliğine karşı hangi önyargılarla yaklaştığımızı ortaya çıkarmak istiyorum.
Mesela demografik değişimin Rus ve Ukraynalılar lehine değiştiği Antalya’da durum şöyle: “Ev kiraları ile konut fiyatları astronomik artarken, demografik yapının değişmesine yönelik endişeler baş gösterdi. Kent trafiğinde çok sayıda Rus ve Ukrayna plakalı araç görülmeye başlandı. Kentin zaten sorunlu trafiği, yabancı plakalı araçlarla daha da ciddi boyutlara ulaştı[2]. Şimdi bu arabaların plakası Arapça olsaydı trafikteki insanların tepkisi nasıl olurdu? Hangi psikolojik üstünlükle muhataba yaklaşılırdı. Hangi plakaya küfredilir hangisinde kibarca özür dilenirdi.
Etnik köken açısında turistlerin harcamalarına bakıldığında da ilginç bir sonuç ortaya çıkıyor. Arap turistler Avrupalı turistlere göre 3 ya da 4 kat fazla harcama yapıyorlar. Bunun birkaç sebebi var. Arap aileler kalabalık, her şey dâhil otellerde otelin içinde kalmayıp sokaklara çıkıyorlar, dışarıda yemek yiyip alışveriş yapıyorlar, bu alışveriş Avrupalılar gibi hafif el işçiliği süs eşyaları değil ve ortalama 8-10 günlük tatiller yapıyorlar.
2013 yılı itibariyle 2 milyondan fazla Arap turist Türkiye’yi ziyaret ederken bu sayının %25’ini Körfez ülkeleri vatandaşları oluşturmaktadır. Türkiye’ye gelen yabancı turistlerin ortalama 4 katı fazla harcama yapan Arap turistlerin sayısı her yıl ortalama %35 artmaktadır.
Araplar, 4-8 kişilik ailelerden 30 kişiye kadar varan aile gruplarına kadar kalabalık aile grupları şeklinde seyahat ettiklerinden, ailenin birlikte yapabileceği etkinliklerin varlığı önemlidir. Aynı zamanda bu kalabalık aile yapısı ve otel dışı harcama etkinliği her şey dâhil kapsamı içinde yer alan Avrupalı ve Rus turistlere göre daha fazla harcama yapmalarına imkân sağlamaktadır.
Doğu Karadeniz Bölgesinde Arap Turizmi Mevcut Durum ve Gelişme Stratejisi Raporu’na (DOKA 2013) göre, Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası’nın (TTSO) yaptığı anket çalışmasında Körfez ülkelerinden gelen turistlerin ortalama kalış süresinin 7,6 gün ve kişi başı harcadıkları paranın da 2 bin 340 dolar olduğu belirtilir[3]. Tek başına bir gösterge değil ama fikir vermesi açısından bir turistin kredi kartı başına yaptığı harcama 610 Dolar[4] olarak görüldüğünde Arap turistin ne kadar fazla harcama yaptığı ortaya çıkar.
TUSAD Başkanı Hasan Bayram’a göre, Arap turistler Türkiye’de çok fazla harcama yaptığı için esnaf Arap turistleri dört gözle beklemektedir: “Bize gelen fişler var. Bir turist tek kalemde 500 bin liralık giyim alışverişi yapmış. Bir diğeri 180 bin liralık alışveriş yapmış.” Körfez ülkelerinde Türkiye’ye başka bir gözle bakıldığını ifade eden Bayram, esnafın Avrupalı turistten kazandığının çok daha fazlasını Arap turistlerden kazandığını vurgular.
Tüm bunlara rağmen bir Arap turist düşmanlığı varsa bunu sadece birkaç niteliksiz ve medeniyetten nasibini almamış Arap turist üzerinden genelleştirmek çok doğru görünmüyor. Ama burada esas olan görünenin ötesi daha doğrusu çağdaşlaşma maceramızın bizim bilinçaltımızda oluşturduğu Arap (diğer açıdan da bizim geri kalmamıza sebep olduğu iddia edilen İslam) algısı. Araplar birçok insan için sadece “bizi arkadan vuranlar” (!) bize geri kalmışlığımızı kılık kıyafetleriyle, sakallarıyla, esmerlikleriyle vb. hatırlatanlardır. Ayrıca geçmişte bizim kanatlarımızın altında yer alan bedevilerin şimdi bizden daha zengin olmaları, ülkemizde bizden daha iyi bir tatili yaşamları, daha iyi bir hayatı sürmeleri bizi yani artık çağdaş Avrupa medeniyetinin bir parçası olarak kendini görenleri rahatsız ediyor. Bir Alman, İngiliz, Yunan, İtalyan vb. her şeyi hak ediyor, ülkemizde her şeye sahip olabilir ama bir Arap asla. Onun yapması gereken tek şey var geldiği çöle geri dönmesi. Yallah Arabistan’a… Ama Avrupalı öyle mi bizim ülkemizi işgal etmiş olsa da biz ondan medeniyeti öğrendik ve öğreniyoruz atmadığı ve cebinde taşıdığı çöp ile. Sömürü sadece fiilen işleyen bir süreç değil aynı zamanda zihinsel bağlamda bir prangadır ve bu pranganın kırılması için zihniyetin değişmesi gerekir.
Dipnotlar
[1] https://www.gazeteduvar.com.tr/antalyada-kurulan-rus-sirket-sayisi-yuzde-527-artti-haber-1599837, 24 Ocak Salı 2023
[2] https://www.sozcu.com.tr/2023/ekonomi/antalyada-rus-ve-ukraynalilar-konut-fiyatlarini-ucurdu-memurlar-tayin-istiyor-7565096/ 22 Ocak 2023
[3] https://www.turizmnews.com/arap-turistlerin-kisi-basi-harcamalari-2-bin-300-dolara-ulasti/13987/
%20hem%20nakit%20%C3%A7ekimler%20ge%C3%A7en%20y%C4%B1l%C4%B1n,harcamas%C4%B1%20610%
20dolar%20olarak%20ger%C3%A7ekle%C5%9Fti.