Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr
Almanya’da Aktüel Sosyo-Politik ve Ekonomik Durumlar
phD. Sahra Şahin, SDE'de düzenlenen "Avrupa'da Siyasi-Sosyal Çalkantılar" başlıklı toplantıda konuştu: "Bugünlerde Almanya belki de geçen 75 yılın toplamından daha fazla önemli ve yoğun gündemlere sahiptir."
15 Şubat 2024 15:32

 

 

phD. Sahra Şahin*

Almanya, II. Dünya savaşı sonrası, özellikle de Pandemi ile başlayan süreçte Türkiye gibi yoğun bir sosyo-politik ve ekonomik gündemlerin hâkim olduğu bir dönemi yaşıyor. Yaklaşık üç çeyrek gibi uzun bir süre sakin ve istikrarlı bir siyasi ve toplumsal bir dönem yasayan Alman siyaseti ve toplumu son dönemlerde girdiği sancılı ve çalkantılı süreçlerin sıkıntısını yaşıyor.

II. Dünya Savaşı sonrası kurulan Federal Sistem içinde 1949’dan bugüne 75 yıllık siyasal düzende Almanya uzun bir istikrar dönemi yaşadı. Bugün, 9. Başbakan Olaf Scholz daha henüz 2,5 yıldır yönetimdedir. 1949 – 2021 yılları arasındaki uzun dönemde görev yapan 8 başbakanın görev sürelerinin ortalaması alınırsa dokuz yıl gibi istikrarlı hükûmetler dönemleri geçirdikleri görülmektedir. 1949 – 2014 yılları içerisinde Türkiye’nin Başkanlık sistemine geçene kadarki 65 yılda 19 başbakanın görev yaptığı göz önüne alınırsa konu daha iyi anlaşılacaktır.

75 yıllık Federal Almanya yönetim döneminde, 14 yıllık Konrad Adenauer (1949-1963), 5 yıllık                Willy Brandt (1969-1974), 8 yıllık Helmut Schmidt (1974-1982), 16 yıllık Helmut Kohl (1982-1998), 7 yıllık Gerhard Schröder (1998-2005) ve 16 yıllık Angela Merkel (2005 -2021) dönemleri Federal Almanya’nın siyasal ve ekonomik hayatında uzun ve istikrarlı dönemler olarak öne çıkmıştır. Bunun dışında da Ludwig Erhard (1963-1966), Kurt Georg Kiesinger (1966-1969), Olaf Scholz (2021- --) gibi üçer yıllık kısa dönemler de olmuştur. Bunlardan sonuncusu görevine devam etmektedir. Bu 75 yıl, 52 yılı CDU (Hristiyan Demokratlar) ve 23 yılı SPD’li (Sosyal demokratlar) başbakanlar tarafından, yani iki parti tarafından yönetilmiştir. Bazı belediyeler de, örneğin Hannover Büyükşehir Belediyesi 70 yıl SPD’li bir başkan tarafından yönetilmiştir. Bu uzun ve istikrarlı dönemlerin uzun vadede siyasal dinamizm açısından iyi mi kötü mü olduğu ayrıca tartışılabilir. Ancak, siyasal, sosyal ve ekonomik sonuçları en azından o dönemler için iyi ve memnuniyet verici ise göreceli olarak da bu sistem iyi sonuçlar vermiştir denilebilir.

Çalkantılı Günler

Bugünlerde Almanya belki de geçen 75 yılın toplamından daha fazla önemli ve yoğun gündemlere sahiptir. Bunlar başlık olarak; Ukrayna – Rusya savaşı ve Almanya’nın rolü, Almanya’nın Rusya ile savaş riskine karşı ordusunu yenileme ve güçlendirme çalışmaları, Türk gençlerinin orduda görev almaya çağrılması, ekonomik zorluklar, ilk kez kurulan üçlü koalisyon hükümetinin çokça tartışılması, İsrail-Gazze savaşı, Filistin gösterileri, Antisemitizm tartışmaları, göçmenler, çifte vatandaşlık yasası, SOS veren Alman sağlık sistemi ve Almanya’dan başka ülkelere göç eden doktorlar, yüksek enflasyon, konut problemi, çiftçi protestoları, kamuda, iş yerinde, okulda, sosyal yaşamda ve pek çok alanda ırkçılık ve ayrımcılık, İslamafobi, AfD’nin yükselişi ve AfD’nin göçmenleri ülkeden kovmaya yönelik yaptıkları geniş katılımlı gizli toplantı, Haziran 2024 AP seçimlerine yönelik kurulan ve öncülüğünü Türklerin yaptığı DAVA Hareketi. Bütün bunlar ve pek çok konu eş zamanlı olarak Alman siyaseti ve toplumunun gündeminde tartışma konuları olarak öne çıkmaktadır.

Bazı kesimlerce Avrupa’nın hasta adamı yakıştırmasının da yapıldığı Almanya’nın bu problemleri nasıl çözeceği, içe kapanarak daha katı bir yol mu izleyeceği, ki bu AfD gibi partilere yarayacaktır, yoksa daha demokratik, kapsayıcı ve çoğulcu bir yol izleyerek mi çözeceğini zaman gösterecektir. Zira, geçmişte Weimar Cumhuriyeti sonrasındaki gibi çözülemeyen ve sarmal haline gelen toplumsal problemlerin yeni siyasal ve toplumsal yapılanmalara yol açtığı acı sonuçları ile tecrübe edilmiştir.

Ağırlıklı Gündem

Devam eden savaş gündemlerinin dışında son günlerde Almanya’da iki konu daha öne çıkmış durumda. AfD’nin yükselişi ve Türklerin öncülük ettiği DAVA Hareketi.

2013 yılında kurulan ve temeli Doğu Almanya’da ortaya çıkan İslam ve Müslüman karşıtı bir hareket olan PEGİDA hareketine dayanan AfD, gerek mevcut partilere karşı olan memnuniyetsizliğin artması gerek ekonomik ve göçmen karşıtlığına bağlı olarak gün gün büyüyerek Almanya’da kamuoyu yoklamalarına göre ikinci sıraya kadar yükseldi. Bu durum, göçmenler dahil diğer kesimler tarafından Alman Demokrasisi için büyük bir tehdit olarak görüldü. AfD’nin %23’lere kadar çıkmış olması, Almanya’da, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi aşırı sağcılığın konjonktürel ve geçici değil, kalıcı bir toplumsal tabana sahip olduğunu göstermektedir. Buna karşılık son günlerde de AfD’nin yükselişine karşılık büyük halk protestoları düzenlenmektedir. Alman hükümeti de AfD ve aşırı sağcı hareketlere karşı finansal kaynaklarını zayıflatma ve insan kaynakları arasındaki bağları kopararak network gücünü zayıflatma gibi birtakım tedbirler alma yoluna gitmektedir.

Ancak, Almanya’da ilk kez kurulan üçlü koalisyon hükümetinin giderek oy kaybetmesi, siyasi ittifaklar açısından zor bir dönemi beraberinde getirirken, kamuoyu yoklamalarındaki oy oranları merkez partilerin aşırı sağ AfD ve aşırı sol Die Linke ile ittifak kurmaya zorlayacak gibi görünüyor. Parti tüzüğünde AfD ve Die Linke ile ittifak kurmaya karşı çıkılan CDU’da da bu zorlu ikilem yaşanıyor. Zira, özellikle Doğu eyaletlerinde AfD’siz bir hükümetin kurulamayacağı görülüyor. En son 2020 Thüringen eyalet seçiminde bu sıkıntı yaşanmıştı. AfD’nin desteği ile seçilen Almanya’nın tek sol partili başbakanı ülkede ciddi tartışmalara yol açmıştı. Bu durumda gelecek seçimler için CDU’nun ya parti tüzüğünü değiştirmesi ya da aşırı sol parti Die Linke’den ayrılıp yeni parti kuran Wagenknecht’in partisi (BSW) gibi oluşumlar ile ittifak için yeni arayışlara girmesi muhtemel olacaktır.

Almanya’da son günlerde öne çıkan bir başka gündem maddesi de Türkiye kökenlilerin öncülük ettiği 09 Haziran 2024 AP Seçimlerine yönelik kurulan DAVA ittifak hareketidir. Hareketin öncüleri, bugüne kadar Alman siyasi partilerinde temsil edilmediklerini ve toplumsal meselelerinin gündeme alınmadığı gerekçesi ile böyle bir hareketin doğal olarak doğduğunu belirtmektedirler. Türk Toplumunun büyük kesimini oluşturan muhafazakâr kesim ile diğer Müslüman kesimlerin Alman siyasetinde hiç temsil edilmediği pek çok kimse tarafından dile getirilmektedir. Bu durumu, son günlerde DAVA Hareketine siyasetin dışından tutma amaçlı yapılan yakıştırmalar da teyit etmektedir. Bu durum, Müslüman Toplum ile kendi toprakları içinde tanışıklıkları ve beraber yaşamaları yarım asırdan biraz fazla bir tecrübeye sahip Batı Toplumları için çok da yadırganacak bir durum değildir. Osmanlı’da, bundan yaklaşık 150 yıl önce 1876 Meclisi Mebusan’da Gayr-i Müslim mebus sayısının %40 civarı olduğu düşünülürse Batılı Modern Demokrasilerin Osmanlı’nın çoğulcu, kucaklayıcı ve kapsayıcı anlayışından çok daha geri olduğu söylenebilir. Bu bağlamda Almanya devleti, siyaseti ve toplumunun ülkedeki bütün kesimlerin tamamının siyasal temsili için çoğulcu ve daha kucaklayıcı bir yaklaşıma yönelmesi, ekonomik ve sosyal alanlarda topluma ciddi katkılar sunmuş olan Müslüman kesimin siyasal alanda da temsili ve her alandaki meselelerin çözümüne katkıda sunmalarına destek vermeleri Almanya’nın daha da gelişimine ve zenginleşmesine katkı sunacağını söylemek yanlış olmayacaktır.  

Almanya’da gündemden düşmeyen göçmenler, yeni nitelikli göçmene olan ihtiyaç, ırkçılık, İslamafobi, ayrımcılık gibi konular dönemsel ve konjonktürel konuların dışında her zaman gündemde ve sürekli bir tartışma konusunun nesnesi konumunu sürdürecektir. Bu konuların çözümü bu kesimleri birer sorun olarak veya sorunların öznesi olarak görme yerine toplumun eşit birer parçası ve sorunların çözümünde eşit özne konumunda değerlendirmek daha doğru olacaktır. Bu anlamda, göçmenlerin siyasal talepleri ve siyasal hayata katılım çabalarını Almanya ve Avrupa demokrasisi, ekonomisi, siyaseti ve toplumsal yaşamı için bir fırsat olarak görmek daha doğru olacaktır.

Almanya’da son dönemlerde İsrail-Gazze Savaşına bağlı olarak Antisemitizm tartışmaları ve Alman Devleti ve Hükümetinin bir bütün olarak Antisemitizm hareketlerine verdiği reaksiyon da önemli gündem maddelerinden biri oldu. Almanya’nın devlet politikası gereği kırmızı çizgisi olan Antisemitizm konusu fikir özgürlüğü kapsamının da dışına çıkarılarak eleştirilemez tabu-tema haline getirildi. Bu anlamda, Almanya’da Filistin yanlışı gösteri, slogan ve görüşler yasaklandı veya sınırlandırıldı, İsrail aleyhine olan her hareket ve görüş antisemitizm olarak nitelendirildi. Örneğin Berlin Frei Üniversitesi'nde okuyan Yahudi bir öğrenciye okul dışında düzenlendiği iddia edilen bir saldırı sonucunda Berlin Senatosu, yüksek öğrenim yasasını sıkılaştırma kararı aldı. Yahudi karşıtı öğrencileri üniversiteden atmak gibi yönetmeliklere daha sert maddeler ekleyeceğini duyurdu.

Özetle, Almanya’da gündeme eskisine göre çok daha yoğun ve çok daha zorlu konular hâkimdir. Ciddi bir medeniyet krizinin yaşandığı, insan ve insanlık tanımlarının yeniden yapıldığı, büyük kırılma ve kurulma dönemlerinden geçtiğimiz bu dönemde dışlayıcı, ayrımcı, ırkçı yaklaşımlar yerine daha çoğulcu, daha demokratik, daha adil ve hukuk ilkelerinin herkes için eşit uygulandığı bir sistem ve toplumsal anlayış bütün toplumların yararına olacaktır. Siyasal ve toplumsal kırılmaların ve çalkantıların üstesinden ancak bu şekilde gelinebilecektir. Aksi durum, gelişmiş devletlerin dahi içine kapanacağı, ırkçılık ve ayrımcılığın daha da artacağı bir durumu ortaya çıkaracaktır.  

Bununla birlikte Batı dünyasında şu konunun farkına varıldığı gözlenmektedir. II. Dünya Savaşı sonrası Batı’nın kendi kurduğu ve egemen olduğu kapitalist ve emperyalist düzen, sahip olduğu güç ile hükmettiği bir dünyaya bugün artık toplumlara huzur vermiyor, ülkeleri daha güvenli kılmıyor.  Dünyanın tek taraflı yaşanması veya dünyayı tek taraflı kontrol etme isteği küresel huzursuzluğu artırıyor. Bu anlamda, fikir olarak yeni ve kapsayıcı bir düzen veya sistem tekliflerine ihtiyaç duyuluyor.  İçinde bulunduğumuz bu karmaşık, sancılı ve huzursuz dönem de bu geçiş döneminin getirdiği sancıların bir sonucudur.

Bu anlamda Almanya’da demokrasiyi, sosyal çeşitliliği güçlendirmeye ve aşırıcılığı önlemeye yönelik çalışan kuruluşlara daha iyi bir destek sağlamak amacını güden ve Almanya’da Federal Meclis’ten geçirilmeye çalışılan “Demokrasiyi Geliştirme Yasası - Demokratiefördergesetzes“in “Demokratik hukuk devletinin toplumsal çeşitliliği sağlama görevi yoktur” gibi itirazlara rağmen göçmenlerin ekonomik, sosyal ve siyasal yaşama katılımını daha da destekleyecek şekilde düzenleyerek geçirmeleri umumi menfaat açısından daha faydalı olacaktır.

 

*Sahra Şahin-Sosyolog

-Kayseri İlahiyat Fakültesinden mezun oldu.

-Kayseri İlahiyat Fakültesi’nde ‘Felsefe ve Din Bilimleri’ üzerine master yaptı.

-Almanya Duisburg-Essen Üniversitesinde Sosyoloji bölümünde "Almanyada Türk İntihar Vakalarının Sosyal Sebepleri" üzerine doktorasını yazdı.

-Almanya ve Avrupa'daki Türk ve Göçmen Toplum üzerine farklı dergi, gazete ve kitaplarda yazıları yayınlanmaktadır.