Yayına hazırlayanlar: Zeynep Defne YAVUZ - Burak SIRAKAYA
Mithat Işık
Türkiye'nin terörle mücadelesi 2018 yılından itibaren bir konsept değişikliğine gitti. Konsept değişikliği yurt içerisindeki terörle mücadele, İçişleri Bakanlığı’na dolayısıyla Jandarma Genel Komutanlığı’na verildi. Sınır ötesi terörle mücadele de Milli Savunma Bakanlığı yani Genelkurmay Başkanlığı’na devredilmiş oldu. Bu bence doğru bir hareket tarzıydı. Çünkü mücadele sadeleştirilmiş oldu. Yani sorumlu birimler ayrılmış oldu. Son 5 senedir bunun mükafatlarını, başarılarını görüyoruz. Yurt içerisinde zaten terör örgütünün baktığınız zaman eylem yapma imkan ve kabiliyetleri azalmıştır. Ancak hiç eylem yapamayacak diye de bir şey söyleyemeyiz. Ancak şu anda terör örgütünün son 2 seneye baktığımız zaman yurt içerisinde herhangi bir eylem yapamadığını biliyorum. Eylem teşebbüsleri var ancak yapamıyorlar. Bu mücadele, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı ile yürütülüyor. Jandarma komando, jandarma özel harekat birlikleri var. Bir de polis özel harekat var. Operasyon yaptığımız bölgelerde bizim korucularımız var. Hangi bölgede operasyon yapılıyorsa o bölgede bulunan korucular da bu operasyonlarda görev alıyorlar. Sınır ötesi operasyonları Türkiye yapmak mecburiyetinde.
Artık terör örgütlerinin elinde ak-47, RPG ve el bombası gibi silahlardan ziyade çok modern silahlar var. Bunların menzilleri de çok fazla. Dolayısıyla biz sınırlarımızı hem Irak'tan hem Suriye'den hem Kıbrıs’tan hem Doğu Akdeniz'den hem de gerekiyorsa Afrika'dan da korumak mecburiyetindeyiz. Çünkü terör örgütlerinin imkanları ve kabiliyetleri de çok artıyor. Ellerinde uzun menzilli havanlar var, çok namlulu roketler var. Yani bugün sadece Türkiye'nin terörle mücadele ettiği PKK, YPG’den ziyade bunların arkasındaki güçleri de görmemiz lazım. Bunlara verilen eğitimler var. Helikopter ve uçak hariç bizim mücadele ettiğimiz terör gruplarının elinde bütün diğer imkan ve kabiliyetlerin var olduğunu düşünmemiz lazım. İşte Türkiye'de mücadelesini bu şekilde yapıyor.
Bugün bizim Irak’ta operasyon yaptığımız bölge yaklaşık 378 km uzunluğunda bir sınırı oluşturuyor. Derinliği de 15 ila 40 bazı yerlerinde 50 veya 60 kilometreye indiği alanlar var. Bu bölge Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin yönetiminde olup 800.000 - 1.000.000 arası nüfus yaşıyor. Biz bunları koruyoruz. Burada biz daha önce operasyonları yapıyorduk. Biz 1 hafta, 1 ay, 2 ay kalıp geri dönüyorduk. Fakat bizim döndüğümüz yere terör örgütü tekrar geliyordu. Tamamını imha edemiyorduk. Çok sarp bir arazi. Dolayısıyla kalıcı güçler işgal ediyordu. Bence şu anda orada 4 tugay bulunduruyorsa zamanla bunu 2 tugaya da düşürebiliriz. Yani birlik yerleştikçe, istihbarat imkan kabiliyetleri arttıkça, teknoloji arttıkça, kuvvetlerimiz de orada azalacaktır. Bu bölgede Zap Suyu var, Hakurk Çayı diye bir çay var. Bunların önlerinde yaptırabilecek olan barajlar var. Bizim şu anda mücadele edip kontrol altına almak istediğimiz Zap ve Hakurk bölgesidir. Buraların büyük bir çoğunluğu su altında kalacak. Dolayısıyla bu da örgütün barınma alanlarını kapatacak. Tahmin ediyorum Türkiye bunu da yapacaktır. Hakurk çayı üzerine kurduğumuz bizim sınırımıza daha yakın. Yani Silopi’den geçen çayın önünü kapadığımız zaman bu sefer Haftanin bölgesi su altında kalıyor. Dolayısıyla set oluşturuyor. İşte bunu Irak’ta da yaptığımız takdirde -şu anda barındıkları o mağaraları tabi geliştirmişler- onlar su altında kalacak. Benim düşüncem Türkiye bu barajları kendisi yapıp parasını belki de petrol karşılığında Irak’tan alabilir. Bu ekonomistlerin veya siyasi otoritenin düşüneceği şey. Şunu söylemek istiyorum biz Irak'ta bulunmak zorundayız. Yani Irak ordusu kendi sınırlarını koruyana kadar biz orada kalacağız. Çünkü biz oralarda bulunmazsak örgütün elindeki silahların imkan ve kabiliyetine, menzillerine baktığımız zaman büyük bir iç göçle karşı karşıya kalırız. Onun için orada bulunacağız. Karşımızdaki devletler sınırına sahip çıkana kadar, karakollarını karşılıklı kurana kadar. KYB, İran’ın ve Amerika'nın kontrolünden çıkmaz ise Türkiye, Irak Türkmen Cephesi ve KDP’yi müşterek bir silahlı güç haline getirmelidir. Bu konuda Türkiye'nin büyük çabaları var. Dışişleri Bakanı, MİT Başkanı gitti ve görüşmeler yaptı. Neticede biz Irak'ta orada devlet olana kadar kalmak durumundayız.
Suriye'ye gelecek olursak bizim için bence Irak’tan daha önemli olan bölüm. 911 km sınırımız var. Problemin esas Türkiye'yi ilgilendiren kısmı İsrail'in hedeflerine baktığımızda Amerika Birleşik Devletleri'nin düşüncelerini okuduğumuzda bu Irak’ın Kuzeyini teknolojiyle donatıp, oradaki Peşmerge güçlerini emir komutamıza almalıyız. Suriye Milli Ordusu’yla yaptığımız gibi. Yani bu şekilde kuvvet tasarrufu yapabiliriz. Coğrafyanın özelliklerini dikkate alarak orada daha az kuvvet bulundurmalıyız. Kuvvetlerimizin çoğunu Suriye'de bulundurmamızın büyük faydası olur. Esas problemin kaynağı Suriye'de. Şimdi Suriye'de Fırat Kalkanı Harekatı, Zeytin Dalı Harekatı, Barış Pınarı Harekatı olmak üzere 3 büyük harekat icra ettik. Belli bölgeleri kontrol altına aldık. 911 kilometrelik sınırı, Dicle'den başlarsak Resulayn ve Tel Abyad’ı kontrol altına aldık. Orada Ayn-el Arap ve Kamışlı bölgesi bizim kontrolümüzde. Hedeflerimizden birisi de geri kalan boş alanları da control altına almaktır. Genel olarak kontrol altında ama cepheyi düzleştirmemiz lazım. Tel Rıfat ve Menbiç’e gelirsek, buralar Zeytin Dalı Harekatın’dan sonra ABD tarafından boşaltılmalıydı. Orada şimdi rejim ve terör örgütü var. Dolayısıyla Türkiye'nin hedefi bu söylediğim cepheyi birleştirmek olmalı. Türkiye’ye müzahir bir takım Arap aşiretleri de son 4-5 aydır PKK-PYD’ye karşı bir mücadele ediyorlar ve başarılı da oluyorlar. Örgütün yaşaması için tabii ekonomik şartların da olması lazım. Terör örgütleri oradaki petrol kuyularını control altına alıp petrolden gelir elde ettiği için Türkiye o tesisleri imha etti. Dolayısıyla şartlar Türkiye’yi güneye doğru gitmeye zorluyor. ABD terör örgütlerini kullanarak, Kandil'den Akdeniz'e kadar bir terör kolidoru oluşturup Türkiye’nin güney komşularıyla bağlantısını kesmek istiyor. Türkiye bunu önlemek için oralarda bulunmak mecburiyetinde.
Suriye'de, Doğu Akdeniz'de, Kıbrıs'ta çok güçlü olmamız lazım. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması yolunda özellikle Türk dünyasında Türkiye'nin girişimler yapması gerekiyor. Libya'daki etkinliğimizi de güçlendirmeliyiz. Somali'de zaten eğitim veriyoruz. Türkiye kendi güvenliği için bu bölgelerde bulunmak zorundadır. Aksi takdirde halkımızın ve coğrafyamızın güvenliğini sağlayamayız.