Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde 19 Ekim Cumartesi günü “Keşmir’in Kara Günü” başlıklı toplantı düzenlendi.
Oturum Başkanlığını SDE Başkan Yardımcısı Alper Tan’ın yaptığı toplantının konuşmacısı Pakistan Ankara Büyükelçisi Yousaf Junaid idi.
SDE Başkan Yardımcısı Alper Tan konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
"27 Ekim 1947'de, Hindistan ile Pakistan arasında Keşmir bölgesi konusunda başlayan anlaşmazlığın önemli bir dönüm noktası yaşandı. Hindistan, Prenslik Devleti olan Keşmir'in Maharacası Hari Singh'in talebi üzerine bölgeye asker gönderdi. Bu, Keşmir'in Hindistan'a katılmasını ve Hindistan ile Pakistan arasında günümüze kadar sürecek bir kriz, gerilim ve çatışmayı başlattı. O günden beri, Keşmir sorunu Hindistan ve Pakistan arasında çözülemeyen bir mesele olarak devam etti.
Hindistan ve uluslararası camia bu konuda beynelmilel hukuku hiçe sayan bir siyaset takip ediyor.
Güney ve Güney Doğu Asya'daki bazı ülkeler, ekonomik olarak güçlü olsalar bile ekonomilerine paralel kararlar veremiyorlar. Güvenlik paradoksu her zaman öne geçiyor. Yani ülkeler, kendilerini düşünmeden, süper güçlerin güvenliğini ve menfaatlerini düşünmek zorunda kalıyorlar.
Pakistan ve Hindistan, kurulduğu günden bugüne Keşmir nedeniyle açık bir husumet içerisinde. Keşmir, Hindistan ve Pakistan için hem ideolojik hem de stratejik açıdan önemli.
Yeni Delhi açısından Keşmir, Hindistan'ın bütünlüğünü simgeliyor. Hint bakış açısıyla baktığımızda, Hindistan eğer Keşmir'i tam kontrol ederse, kendisine Orta Asya'ya bir kapı açmış oluyor.
Ama 77 senedir Hindistan bu bölgeyi kendine tam olarak bağlayamadı. Bunu yapmaya çalışırken güç kullandı ve yaklaşık 500.000 kişiyi sistematik bir biçimde öldürdü, kadınlara tecavüz etti, hapishanelerdeki insanlara işkence etti, 6.000 kişiyi kör etti. Binaları, bağları, bahçeleri yok etti ve Keşmirlilere hakaret ederek onları aşağıladı.
Silahsız Keşmir halkına terörist diyorlar. Onlar hakkında yalan yanlış bilgiler veriyorlar. Hindistan bölgedeki silahsız Keşmir halkını kontrol altında tutmak için 1.000.000 civarında asker görevlendirdi. Hindistan’ın kendi istatistiklerine göre yerli “militanların” sayısı sadece 250. Bunun için bir milyon asker yolluyorlar. Bu sayı Hindistan ordusunun yarısından fazla. Bu kadar asker yalnızca 250 militan ile mücadele etmek için mi, yoksa “terör” bahanesiyle bölgeyi işgal etmek için mi?
Hindistan, Pakistan’ın Keşmir’de “teröristleri” desteklediğini iddia ediyor. Halbuki Hindistan, Siyonist İsrail gibi masum insanlara zulmediyor. Narendre Modi hükümeti, soykırımcı İsrail hükümetinin en yakın destekçilerinden biri.
Sık sık Keşmir ve benzeri krizlerde çözüm için göreve davet ettiğimiz uluslararası kurumlar, hiçbir zaman çözüm istemediler. Aksine onlar ve küresel düzeni kurgulayan hakim güçler, zaten sorunu çıkaran ve büyüten devletlerdir. Onlar çözümsüzlükten yararlanıyorlar.
Uluslararası toplumun bu meseleyi görmezden gelmesinin bir başka nedeni de mevcut zalim dünya düzenidir. Hindistan’ın, soğuk savaş döneminde, Sovyetler Birliği ile ilişkileri vardı, ABD’nin düşmanı değildi ama dostane ilişkileri de yoktu. Fakat Sovyetler’in dağılmasının ardından,1995’ten sonra Hindistan yüzünü Washington’a çevirmeye başladı. Daha sonraki yıllarda Hindistan ve ABD arasında bir yakınlık oluştu ve Hindistan doğrudan ve dolaylı olarak Cammu Keşmir konusunda ABD’den yardım istedi ve Cammu Keşmir’i Washington aracılığı ile Pakistan’dan ayırmaya çalıştılar.
Kısaca diyebiliriz ki Washington ve Hindistan stratejik olarak birlikte hareket ettiler. Çünkü ABD çıkarları tehlikeye düşmüştü. Hindistan, bölgede Çin’e karşı ABD’nin çıkarlarını koruyacağını belirterek Washington’u ikna etti. Hindistan’ın ABD için Çin’e karşı savaşacağını düşünmüyoruz. Aksine Hindistan Çin ile bağlantılarını güçlendirmeye çalışıyor. Bu konuda da dürüst davranmayıp Pekin’de farklı, Washington’da farklı konuşarak adeta nabza göre şerbet veriyor.
Ekonomik anlamda Hindistan, ABD önderliğinde Batı ile daha fazla iş yapıyor, bu ülkelerin bölgede gittikçe artan çıkarları var. Son yıllarda ABD’nin ilgisi, Ortadoğu’dan kayıp Asya-Pasifik bölgesine odaklanıyor.
BM Genel Kurulunda Batılı güçlerin sayısı daha az. Fakat çıkarılan kararlar bakımından, özellikle BM Güvenlik Konseyi ve İnsan Hakları Konseyi gibi forumlarda, Amerika’nın dediği oluyor. Bu yüzden Keşmir konusu hep kenara atıldı. Lakin bu konu çözülmedikçe bütün dünya için bir tehlike oluşturmaya devam edecektir.
Eğer bu anlaşmazlık çözülmezse Güney Asya’daki kırılganlık devam edecektir.1998’de Hindistan ve Pakistan nükleer güç haline geldiler. Nükleer boyut, olayı uluslararası bir mesele haline getiriyor.
Eğer Hindistan ve Pakistan arasında nükleer bir savaş olursa dünyanın her tarafına mülteciler gidecektir. 2.5 milyar insan doğrudan veya dolaylı olarak radyasyona ve tehlikeli sonuçlara maruz kalabilir.
İnsan hakları beyannamesindeki tüm kriterler, Hindistan tarafından ihlal ediliyor. Bunu pervasızca yapıyorlar ve hiçbir ceza görmekten korkmuyorlar. Fakat bu eşkiyalık uluslararası egemen güçlerin umurunda değil.
Dünyadaki hakim güçlerin bu tür taraflı veya umursamaz tutumu sadece Keşmir’e mahsus değil. Kafkasya’daki krizler için de öyle Balkanlar için de Arakanlı Müslümanlar için, Afrika, Ortadoğu, Kıbrıs ve netice olarak 7 Ekim 2023’ten bu yana TV’lerin naklen yayınlarıyla bütün dünyadan seyredilen Siyonist İsrail’in soykırımına maruz kalan Filistinli Müslümanlar için de öyle. Filistin’deki soykırımın sponsorları uluslararası kurumların kurucularıdır.
Keşmir meselesini çözmek istiyorsak uluslararası kurumları göreve davet etmekten vaz geçmeliyiz. Özgüvenimiz olmalı. Kendi başımıza veya gerçek dost olan ülkelerin dayanışmasıyla sorunları çözebileceğimize inanmamız ve bu konuda yoğunlaşmamız lazım. Büyük potansiyelimiz var. Ancak özgüven zafiyeti içindeyiz. Güçlerimizi, imkanlarımızı birleştirmeliyiz.
Bunu yapabilirsek uluslararası kurumlara hiçbir ihtiyacımız olmadan ve onlara rağmen meseleyi çözeriz. Libya’da nasıl çözdü isek! Karabağ’da nasıl çözdü isek! Kıbrıs’ta nasıl çözdü isek!"
Büyükelçi Yousaf Junaid ise yaptığı konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“İşgal Altındaki Jammu & Keşmir'deki ve dünyanın dört bir yanındaki Keşmirliler, Hindistan'ın birliklerini Srinagar'a çıkararak Jammu & Keşmir Eyaletini zorla ve yasadışı bir şekilde işgal ettiği 1947'yi anmak için 27 Ekim'de birkaç gün sonra "Keşmir Kara Günü"nü anacaklar.
Jammu ve Keşmir, uluslararası alanda tanınan tartışmalı bir bölgedir ve Filistin ile birlikte en uzun süreli yabancı işgal durumlarından biri olmaya devam etmektedir. Bu mesele, BM Güvenlik Konseyinin gündemindeki en eski çözülmemiş sorunlardan biridir.
İşgal altındaki Jammu ve Keşmir, aynı zamanda 900.000'den fazla Hintli işgal gücünün konuşlandırıldığı dünyanın en ağır şekilde militarize edilmiş bölgesi olma ayrıcalığına sahiptir. Bu anlaşmazlık bölgede çok sayıda çatışmaya neden olmuştur ve bölgesel barış, istikrar ve refah umutlarını tehlikeye atmaya devam etmektedir.
BM Güvenlik Konseyi, şimdiye kadar aldığı çok sayıda kararıyla Jammu ve Keşmir hakkındaki nihai kararın, BM gözetimindeki özgür ve tarafsız bir plebisit yoluyla ifade edilen halkın iradesine uygun olarak belirleneceğini ilan etmiştir.
Ancak, Hindistan'ın tekrarlanan girişimlere rağmen bu kararların uygulanması yönünde anlamlı bir ilerleme kaydetmediğini hepimiz biliyoruz.
Anlaşmazlık aynı zamanda bölünmenin tamamlanmamış olmasının ve Keşmir halkının özlemlerinin reddedilmesinin dokunaklı bir hatırlatıcısıdır ve tartışmalı bölgeyi bugüne kadar Keşmirlilerin kanayan açık yaralarıyla ortada bırakmıştır.
Hindistan'ın ilk Başbakanı Cevahirlal Nehru'nun 'Sözümüzü verdik ve geri dönemeyiz ve Keşmirlilere haklarını vereceğiz' dediğini vurgulamak isterim. Hindistan Hükümeti'nin BM Güvenlik Konseyi'ne, Pakistan'a ve Jammu & Keşmir halkına ilgili Güvenlik Konseyi kararlarına uyma ve bunları uygulama konusunda verdiği ciddi taahhütlere rağmen Hindistan yıllar içinde bu taahhütlerden giderek uzaklaştı. Hindistan, Keşmir halkının meşru özlemlerini bastırmak için devlet terörizmine başvurarak bu kolektif başarısızlığı istismar etti.
Geçtiğimiz otuz yılda 96.000'den fazla Keşmirli, çoğu gözaltında olmak üzere, Hindistan işgal güçleri tarafından şehit edildi. İşgal altındaki topraklar yetmiş beş yıldan uzun süredir şiddetli baskılara maruz kalsa da, 5 Ağustos 2019, Keşmir'in işkence dolu tarihinde başka bir kasvetli sayfa açtı. Hindistan'ın 5 Ağustos 2019'daki eylemleri, işgal altındaki toprakların tartışmalı statüsünü değiştirmeyi amaçlıyordu.
2019 sonrası dönemde işgal altındaki bölgedeki Müslümanların hayatının hemen her kesimi Hindistan işgal güçleri tarafından saldırıya uğradı. Keşmirlileri güçsüzleştirmek ve oy haklarını ellerinden almak ve Keşmir'in Müslüman kimliğini değiştirmek için bir dizi idari, demografik, politik ve seçimleri etkileyici adım atıldı.
Demografik değişiklikler, milyonlarca sözde ikamet belgesinin Keşmirli olmayan yabancılara verilmesi ve yerleşik olmayanlara oy hakkı verilmesiyle belirlenen yeni ikamet kurallarını içeriyordu. Mülklere el konuldu ve arazilerin yerel halktan alınmasını ve yabancılara devredilmesini sağlamak için yeni arazi yasaları çıkarıldı. Bu önlemler BM Sözleşmesini, ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarını ve uluslararası hukuku, özellikle 4. Cenevre Sözleşmesi'ni ihlal ediyor.
İşgal altındaki bölgedeki insan hakları durumu kötüleşmeye devam ediyor. Yargısız infazlar, keyfi tutuklamalar, zorla kaybetmeler, aşırı gözetim, mülke el konulması ve gözaltında işkence sıradan bir norm haline geldi. Son beş yılda 930'dan fazla Keşmirli şehitlik mertebesine erdi. Hindistan medyayı susturdu ve Keşmir liderlerini ve insan hakları savunucularını hapse attı.
Hindistan'ın aldığı bu önlemler aynı zamanda dünyaya devlet terörizminin masum Keşmirli erkeklere, kadınlara ve çocuklara karşı bir politika aracı olarak kullanıldığına dair sürekli bir hatırlatmadır.
Hindistan'ın taahhütlerini yerine getirmeyi inatla reddetmesi nedeniyle anlaşmazlık çözülmeden kalmıştır. Jammu ve Keşmir anlaşmazlığının bölge ve dünya genelinde geniş kapsamlı etkileri vardır. Güney Asya'da kalıcı barış, güvenlik ve kalkınma, uzun süredir devam eden Keşmir anlaşmazlığının ilgili BM kararlarına ve Keşmirlilerin özlemlerine uygun şekilde barışçıl bir şekilde çözülmesine bağlıdır.
Uluslararası toplumu, Hindistan'ı işgal altındaki bölgedeki aşırılıklarından sorumlu tutmak için pratik adımlar atmaya çağırıyorum. Hindistan Hükümeti, 5 Ağustos 2019'daki tek taraflı ve yasadışı eylemleri geri almalı, korkunç insan hakları ihlallerini durdurmalı ve Keşmirlilerin BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun şekilde kendi kaderlerini tayin haklarını kullanmalarına izin vermelidir.
Pakistan, her zaman olduğu gibi, Keşmirli kardeşleriyle omuz omuza duruyor. Onların haklı mücadelesine tam manevi, diplomatik ve politik desteğimizi sunmaya devam edeceğiz. Yeryüzü cennetimizin daha fazla kanamasını görmek istemiyoruz. Keşmir Pakistan'a, Pakistan da Keşmir'e aittir.
Pakistan-Türkiye arasındaki kardeşçe ilişkiyi en iyi şekilde tanımlayan şey sonsuza dek değer verilen duygular olsa gerek. Her iki ülkenin de bölgesel ve uluslararası konulardaki görüşleri birbirine çok benziyor ve ikili, bölgesel ve çok taraflı forumlarda yakın işbirliği içindeler. Pakistan, inşallah her zaman Türkiye'nin yanında olacaktır.
Türkiye'nin Jammu & Keşmir Anlaşmazlığı konusundaki ilkeli tutumu ve sürekli desteği için son derece minnettarız. Bu etkinlikte "Keşmir Kara Günü"nün burada anılmasına katılan tüm seçkin katılımcılarımız, Türkiye'nin bu asil davaya olan bağlılığının bir başka yansımasıdır. Bunun için her zamanki gibi sizlere minnettarız.
Bir gün inşallah Keşmir halkının özlemlerini gerçekleştireceğine inanıyoruz.”