Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Toplumların Düşünce Üretebilme Gücü

Bu yazı 05/08/2023 tarihinde yayınlanmıştır.

*Doç.DR.Güray ALPAR/SDE BAŞKANI

 

Aslında, düşünmenin hayatımızdaki yerini ve düşünen bir toplum düzeni yaratmanın önemini anlatmaya gerek yok. Ancak diğer taraftan kişiler düzeyinde ele alındığında, düşünmeye ve farklı fikirler üretmeye karşı da gizliden bir tepkinin olduğu da bir gerçek. Hatta daha da ileri gidersek, birçok toplumda, “sırf kendisi ile birebir aynı düşünmediği için” karşısındaki kişiyi ötekileştiren ve düşmanlaştıranlara bile rastlamak mümkün ki bu kesinlikle sağlıklı bir toplumsal yapıya işaret etmiyor.  

Düşünme, daha çok algı ve anlama gücü ile ilişkilendirilir ve problem çözme ve karar verme bağlamında ele alınır. Bizi biz yapan ve farklılaştıran düşünme gücümüzdür. “Hiçbir şey düşünmüyorum” diyen bir kişi bile aslında “hiçbir şey düşünmediğini” düşünüyordur. Yani hiçbir şey düşünmemek bilimsel olarak zaten mümkün değildir.

Bu anlamda “düşüncenin” nasıl oluşturulduğu ve geliştirildiği de önemlidir. Aslında beynimizin ana yapısını “nöron” denilen sinir hücreleri oluşturur. Yetişkin bir insanın beyninde yaklaşık 100 milyar nöron vardır. Algı, akıl, zekâ, sorgulama, mantık ve düşünce gibi temel bilişsel fonksiyonlarımız beynimizdeki bu nöronların birbiri ile bağlantılar kurması sonucu oluşur. İşte asıl sorun da burada ortaya çıkar. Bu bağlantılar kendiliğinden olmaz. Aktif bir çabayı gerektirir ve eğer “bir olaya kafa yorarsak” veya “yeni bir şeyler öğrenirsek” bu bağlantıları oluşturabiliriz (Beyindeki her nöron’un 1000 adet bağlantı oluşturabilme kapasitesi vardır. Bir anlamda bağlantıların tamamı kurulabilse, 100 milyar nöron, nazari olarak 100 trilyon bağlantı kurabilir).  Bu nedenle beynin ağırlığından, yani nöron sayısından ziyade, bunların birbiri ile bağlantı kurması önemlidir. 27 yaşından sonra (ortalama) beyindeki nöronlar her yıl azalmasına rağmen, bağlantı kurma işlemini devam ettirenler için öğrenme yaşam boyu gerçekleşir ve insan isterse her yaşta öğrenmeye devam edebilir. Küçük yaşta zeki olarak nitelendirilen bazı kişiler, zaman geçtikçe bu bağlantıları kurmayı ihmal ettiği için de ileriki dönemlerde düşünmekte zorlanır ve kolaya kaçmaya başlar. İdeolojik düşüncelere yönelme de bunun bir sonucudur. İnsan beyninde her gün ortalama 50 ila 70 bin arası düşünce oluşur. Eğer bir konu hakkında ne kadar çok düşünür ve kafa yorarsak, beynimizdeki ağlar da o oranda güçlenir ve bundan sonraki her seferinde düşünce için daha az enerji harcar. Bazılarının karşısına çıkan en ufak sorunda bile yorulması ve bunalıma girmesi de çoğunlukla bu yüzdendir.

Düşünmenin temelinde akıl ve mantık yürütmeye dayalı işlemler yatar. Düşüncenin ihmal edilmesinin doğal sonucu, kısırlık ve gerileme ile ruhen ve aklen körelmedir. Düşünmeyi öğrenme aynı zamanda bilgileri toplama, ayıklama, seçme ve sınıflandırarak işleme becerisini de geliştirmeyi içerir. Bu bir konuyu birçok yönüyle ele alıp irdeleyip ve yeni bilgilere ulaşmaktır aynı zamanda. Bir toplum birçok ayrı birimden oluşur. Bu birimlerin her biri ne kadar toplumu geliştirecek ve ekonomik alanda zenginleştirecek fikir üretebilirse toplamda o toplum da gelişecektir.

Bunun tersini söylemek de mümkündür. Eğer bir toplum ve onu oluşturan ögelerde ne kadar düşünce kısırlığı oluşturulup, tek düze istenilen öğeler o topluma aşılanırsa, o toplum toplamda bir düşünce kısırlığına sürüklenir ve çöker. Bu ise başa gelebilecek en kötü senaryodur. Sağlıklı bir toplum yapısı oluşturabilmek, belli ölçülerde dış güçlerden bağımsız; kendi kendini yöneten özerk bir niteliğe sahip olmayı gerektirir (Esser, 1991: 326). Kendi toplumsal düşünce sistemini oluşturamamış toplumların, zaman içinde giderek çöktüğü görülür.

Düşünceyi önlemek dışarıdan olduğu kadar içeriden de olabilir. Bu ise “bilinçli önleme” veya “bilmeden önleme” şeklinde ikiye ayrılabilir. Bilinçli önleme ya büyük ihtimalle dış desteklidir ya da kıskançlık gibi basit duygulara dayanır.

Düşünce bir anlamda dış evrenin kişinin zihnine yansımasıdır (TDK Sözlük). Düşünceye veya farklı düşünceye karşı çıkma eyleminin bilinçsiz türü ise çoğunlukla “tutumlardan” kaynaklanır. “Tutum”, kişilerin objelere karşı olumlu ya da olumsuz eğilimleridir ve ferdidir. Her kişi algıladığı olaylara objelere ve nesnelere karşı zamanla bir tutum oluşturur. Sonra da bunlara karşı olumlu ya da olumsuz bir psikolojik değer yargısı geliştirir. Eğer tutumlar toplumun tamamı tarafından kabul edilip genelleşirse, o zaman bir kural (norm) haline dönüşür (Erdoğmuş, 1978: 116). İşte sağlıklı bir toplumsal yapı oluşmamasının ve bir olayın çözümüne yönelik farklı fikirlerin geliştirilememesinin önündeki en büyük engellerden ve tehlikelerden birisi de o toplumda farklı düşünceleri üretmeye karşı tutum hatta normların oluşmuş olmasıdır. Böyle bir durumda fikir üretenler zorlanırken, fikir üretmeyenler veya üretse bile bunu toplumla paylaşmayanlar hiçbir sıkıntıya girmeden yaşar gider.

Bir şeyin “ne olmadığını” söylemek, “ne olduğunu” tanımlamaktan çok daha kolaydır (Aslantürk ve Amman, 2012: 205). Böyle bir durumda düşünen ve farklı fikirler ortaya koyanlar dışlanırken, diğer taraftan hiçbir düşünce üretmeyenler ve hiçbir zahmete girmeden sadece üretilen düşünceleri eleştirenler ön plana çıkar ki bu da o toplumun geleceği için bir tehlike yaratır. Sonuçta, neronlarını birbirine bağlayarak düşünenler ve toplumsal sorunlar üzerine kafa yoranlar azalırken, dar bir alanda sıkışmış ve sorunu çözmekten uzaklaşmış fikirler ve bunları sorgulamadan ölesiye savunanlar ön plana çıkar. Bu durumda karar alıcılar için daha dar kapsamlı ve üzerinde iyi düşünülmemiş seçenekler sunulur ve bunlar da toplumun sorunlarını çözmekten uzak kaldığı için sorunlar daha da artar.

Sonuç olarak, “düşünce üretememek” ve birçok kritik durumda seçeneksiz kalmak bir toplum için düşülebilecek en kötü durumdur. “Düşünce gücü”, milli güç unsurlarından birisidir ve kendi toplumsal düşünce sistemini oluşturamamış toplumların, zaman içinde giderek çöktüğü görülür. Bunu önlemek için toplumun her seviyesinde, dinamik bir şekilde sürekli fikir ve düşünceler üretilebileceği bir yapının oluşturulması ve oluşturulan birçok fikir ve düşünce arasından en uygunlarının ise karar vericilere sunularak, o toplumun geleceği için daha sağlıklı kararların verilmesi ve gelişimin sağlanması en uygunudur.

Kaynakça:

Aslantürk Zeki ve Amman Tayfun M. (2012). Sosyoloji, Çamlıca Yayınları: İstanbul.

Erdoğmuş, Zeki. (1978). Sosyoloji, Ankara.

Esser, Hartmut. (1991). Soziologie, New York.

Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlük.