Türkiye ve Mazlum Milletler Prangalarından Ne Zaman Kurtulacak?
Bu yazı 29/07/2023 tarihinde yayınlanmıştır.
*Alper TAN/SDE BAŞKAN YARDIMCISI
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra şartları olgunlaşan, ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra da hızla kurgulanan ve hayata geçirilen iki kutuplu uluslararası ilişkiler sistemi, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla yeni bir evreye geçeceği beklenirken tartışmalı “meşruiyetini” ve etkisini kaybetmeye başladı.
2023 yılının ilk yarısını geride bıraktığımız bu zaman diliminde hızlıca dünyaya göz attığımız takdirde devletler arası ilişkileri belirleyen bu sistemin hiçbir yaptırım gücünün ve sonuç alma kabiliyetinin olmadığı rahatlıkla anlaşılabilir.
Bu müflis küresel sistem 1947’den bu yana Keşmir meselesini çöz(e)memiştir. 1948’den bu yana Filistin-İsrail sorununu neticelendir(e)memiştir. 1960’lardan bu yana devam eden Kıbrıs sorunu halen devam etmektedir. Azerbaycan-Ermenistan arasında 1991’de başlayan Karabağ konusu uluslarası sistem tarafından çözül(e)mediği için Azerbaycan bu meseleyi kılıç kullanarak çözmüştür.
Bu sistem, hiçbir ahlaki kural tanımadan 2001 yılında Afganistan’ın zalimler tarafından işgaline cevaz vermiş, istilacılar, korkunç bir hezimete uğrayarak 20 sene sonra 2021 Ağustos’unda apartopar ülkeden kaçmak zorunda kalmışlardır. Bu zorba sistemin icazetiyle 2003 yılında Irak’ı işgal edenler hiçbir emellerine ulaşamadın ülkeyi terk etmiş ve geride büyük bir enkaz bırakmışlardır.
Sistemin ağa babalarının tehditleri, Gürcistan’ın kuzey kısmının ve Ukrayna’nın batı bölgesinde bulunan Kırım’ın Rusya tarafından işgal edilmesini engellememiştir. Bunun devamında, mevcut durumdan daha da cesaret alan Rusya, Ukrayna’nın geri kalan kısmını işgale başlamış sistemin sahipleri, toprakları işgal altında kalan Ukrayna’ya “yardım” adı altında fahiş fiyatlarla bol miktarda silah satmak ya da ucuz yollu coşku vermek dışında hatırı sayılır bir katkıda bulunmamışlardır.
Son 15 yılda olanlardan cesaret alan Rusya, mevcut uluslararası sistemin iflas ettiğini farklı testlerle net bir şekilde anladığı için artık gözlerini Avrupa’nın kalbine dikmiş Polonya’yı tehdit etmeye başlamıştır. Kof kabadayılıkdan ileri gitmeyen NATO açıklamaları ve Batılı ülkelerin “yaptırmayız-ettirmeyiz” türünden göstermelik itirazları belli ki etkili olmayacaktır. Savaşın bir NATO üyesi olan Polonya’ya genişlemesi ile birlikte NATO’nun ve NATO üyelerinin acziyeti, beceriksizliği, vizyonsuzluğu ve bugüne kadar saklı kalmış olan çürümüşlüğü herkes tarafından görünür hale gelecektir.
ABD öncülüğündeki Batı koalisyonun küresel terörizimle mücadele kılıfı altında El Kaide, IŞİD ve benzeri örgütlerle yürütüldüğü belirtilen mücadeleden beklenen sonuç kesinlikle alınamamıştır. Bu konuda Batı koalisyonu tartışmasız bir başarısızlıkla karşı karşıyadır.
Batı merkezli uluslararası sistemin Akdeniz’de kurguladığı Senaryolar Türkiye-Libya anlaşması ve Ankara’nın diğer girişimleri ile kesin bir şekilde bozulmuştur. Yine sistemin, Libya başta olmak üzere Afrika’nın kuzeyindeki kurguları sahaya yansıtılamamıştır.
Avrupa ve ABD, adı konulmamış bir buhran yaşamaktadır. Fransa’da yıllardır devam eden toplumsal olaylar artık rejimi tehdit etme noktasına ulaşmıştır. Fransız sömürgesi olan Afrika ülkeleri gerçek manada bağımsızlık mücadelesi vermeye başlamıştır. Fransa’ya çalışıyor olan devlet adamları, askerler, diplomatlar ve diğer uzantılar, o ülkelerdeki halk iradesini arkasına alan askeri darbeler veya toplumsal olaylarla artık tutunamaz hale gelerek kaçmaktadırlar. Mali, Gine, Burkinafaso gibi ülkeler diğer coğrafyalara ve komşu devletlere bu konuda ilham vermektedir. Son olarak meydana gelen askeri darbeyle Fransa’nın Afrika’daki son kalesi olan Nijer de düşmektedir.
ABD ve Avrupa’nın Ortadoğu‘daki ileri karakolu olan İsrail, sonu gelmez bir iç karışıklıkla, bölünme veya küçülme sürecine doğru hızla yuvarlanmaktadır. Siyonist İsrail karşısındaki dağınıklığı bırakarak bir araya gelmeye başlayan Filistinli gruplar ise Türkiye’nin öncülüğünde beklenen hedefe doğru hızla yaklaşmaktadır.
Geriplanda CIA ve Dünya Kiliseler Birliği tarafından gizlice organize edilen, İslam’ın kutsallarına karşı hakaretler ve saldırılar olurken bugüne kadar kınamaktan ileri bir adım atamayan Müslüman ülkelerin, Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın çağrısı üzerine İslam İşbirliği Teşkilatı çatısı altında toplanarak alacakları kararlar ve atacakları somut adımlar Müslümanlara ve dünyayanın diğer halklarına/devletlerine önemli bir mesaj verecektir.
Sonuç olarak, İkinci Dünya Savaşı’nın galiplerinın kurduğu uluslararası sistem artık geçerliliğini kaybetmiştir. Dünyada yeni bir düzen arayışı başlamıştır. Yeni düzenin taşları yerine oturuncaya kadar çok kutuplu bir süreçten geçilmektedir. Bu geçiş dönemini başarıyla tamamlayacak olan ülkeler büyük ihtimalle yeni düzenin de kurucuları ve sahipleri olacaklardır.
Milletler ve devletler için neredeyse yüz yılda bir ortaya çıkabilen imkanlar ve fırsatların kapıları, milletimizin, devletimizin ve yüzyıllarca aynı kültür havzasında birlikte yaşadığımız halklara sonuna kadar açılmıştır.
Hemen önümüzde göz kamaştıran parlak bir gelecek bizi beklemektedir. Böyle bir fırsatı kaçırmamız halinde bu imkanı yeniden elde etmek mümkün olmayabilir.
Önümüzdeki bu altın fırsatı iyi değerlendirmek o ihtişamlı geleceğe yelken açmak için geride kalan yüzyıllık parantezin komplekslerinden, körükörüne savunmacı tutumlarından, Batı özentili ideolojik saplantılardan hızla uzaklaşmalıyız.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın dediği gibi, “Uluslararası sistemde kalıcı bir dönüşümün işaretinin yaşandığı günlerden geçiyoruz. Yeni bir jeo-politik ve jeo-ekonomik denklem oluşmakta ve Asya da bunun tam kalbinde yer alıyor. Batı dünyası merkezi konumunu kaybederken, dünya siyasetinin ağırlık merkezinin doğuya Ata topraklarımıza kaymakta olduğunu görmekteyiz."
İki bin yıldan fazla tarihe damgasını vurmuş atalarımızın paha biçilmez mirasına sahip çıkarak dünyada kurulacak yeni nizama öncülük etme mesuliyetimiz bulunmaktadır. Bu sorumluluğu milletimize hem tarih hem de şu an yeryüzünde adalet huzur ve refah arayan halklar yüklemektedir.
Bir asır önce kaybettiğimiz büyük savaşın neticesinde düşmanlarımızın bizi mecbur ederek imzalattkları Lozanı Antlaşması’nın neticesinde milletimize zorla giydirilmiş olan ve esir kamplarındaki turuncu kıyafetleri andıran İngiliz kumaşından üretilmiş gömleği, 21. asrın Türkiyesi olarak kabul etmiyoruz.
Büyük bir savaş yenilgisinin ardından tehditle, şantajla, üzerimize silah doğrultularak kabul ettirilmiş olan uluslararası metinleri, milletimiz için mukaddes ve ebediyyen savunulması gereken faydalı anlaşmalar olarak görenlerin iyi niyetli olduklarını düşünmüyoruz. Nâmı Devlet-i Âlîye olan muhteşem bir medeniyetin, asırlarca beraber yaşamış koskoca milletlerin ne dili, ne dini, ne kitabı, ne kıyafeti ne de sancağı kalmış... Bütün insanî değerler, kültürel yaşam, tamamen saf dışı edilip, yasaklanıp, unutturularak, ilhamını Hristiyanlıktan alan Batının her alandaki yaşam tarzı, “laiklik” adı altında zorla milletimize kabul ettirilmiştir.
Tanzimat Fermanı’ndan bu yana yaklaşık iki asırdır toplum olarak zihinlerimiz işgal altında tutulmaktadır. Zihni işgal altında olanların bedeninin, ruhunun ve kalbinin hür olması beklenemez. Daha fazla vakit kaybetmeden zihnimizdeki bu prangaları kırmalıyız.
Yeni Türkiye Yüzyıl’ını başarıyla tesis etmek için millet olarak ilk yapmamız gereken iş budur. Elimizi-kolumuzu, zihnimizi bağlayan bu maddi-manevi prangalardan kurtulamazsak ilerlememiz mümkün değildir.
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya