Türkiye’nin Tayfun Füzesini Denemesi Nasıl Okunabilir?
04/11/2022 tarihinde yayınlanmıştır.
*Mehmet Yahya ÇİÇEKLİ/ Araştırmacı
Balistik Füzelere Genel Bakış
Balistik füzeler, başka silahların erişemeyeceği menzillere ulaşabildiği, üstelik büyük harp başlıkları hatta atom bombası gibi kitle imha silahları taşıyabildiği için ilgi ve dikkat çeken silah sistemleridir. Soğuk Savaşın da simgeselleşen silahlarından biridir. Aslında yüzlerce kilometre mesafeye ulaşabilen ilk seyir füzesi (V-1) ve ilk balistik füze (V-2) Almanya tarafından İkinci Dünya Savaşı sırasında seri üretime alınsa da, gelişmiş bir balistik füze üretebilmek Soğuk Savaş döneminden 21. yüzyıla kadar bir ülkenin savunma sanayii kabiliyetinin adeta rüştünü ispatlayan bir simge olarak algılanmıştır. Her ne kadar balistik füze üreten ülkelerin en az yarısından daha gelişmiş savunma sanayii kapasitesine sahip bazı ülkeler bu sistemleri üretmese de, bu algı hala devam etmektedir. Seyir füzeleri, çeşitli bakımlardan balistik füzelerden daha karmaşık, daha isabetli ve hatta daha etkili sistemlerdir. Bu bakımdan, seyir füzelerinin genel anlamı ile balistik füzelerden daha ileri bir gelişme seviyesini temsil ettiği söylenebilir. Günümüzde füze teknolojisinin ulaştığı son nokta itibarıyla, savunma sanayiinde önde gelen ülkeler “hipersonik” (ses hızının beş katını aşan hıza sahip) seyir füzeleri geliştirebilme arayışındadır.
Balistik füzeler savaş sahalarında yaygın olarak kullanılmasa da örneğin İran-Irak Savaşının “Şehirler Savaşı” olarak adlandırılan kısmında çok sayıda balistik füze kullanılmıştır. Soğuk Savaşın başlarında adeta prestij silahı olan balistik füze sistemleri zamanla, bilhassa soğuk savaş sonrasında Irak, Libya, İran, Kuzey Kore gibi “asi” devletlerle özdeşleşmiştir. Ancak bu ülkelerin satın aldığı veya ürettiği sistemler genellikle eski nesildir. Sovyet menşeli “Scud” füzesi ailesi bile tek başına onlarca ülkenin envanterine girmiştir. Hatta Türkiye’nin Gürcistan ve Yunanistan hariç tüm komşuları bugün veya geçmişte Scud füzelerini veya türevlerini envanterinde bulundurmuştur. Gelişmiş sanayi kapasitesi olan ülkeler ise hassas güdüm ve vuruş kabiliyetine sahip füze sistemleri geliştirmeye devam etmiştir ve balistik füzelerin yanında seyir füzelerine ağırlık vermiştir. Seyir füzesine sahip olabilmek kısa menzilli balistik füzelere sahip olmaktan daha üst bir kabiliyeti temsil etmektedir.
Günümüzde dünyada 100 km üzeri menzile ulaşabilen füze sistemlerine (topçu roketi veya balistik füze gibi) sahip onlarca ülke olsa da, bu ülkelerden çok azı yeni nesil ve hassas güdümlü füzelere sahiptir. Daha da az sayıda ülke hassas güdümlü roket ve füze sistemleri üretebilmektedir. Türkiye, bu bakımdan hem seyir füzesi, hem de balistik füze üretebilen bir ülke olarak öne çıkmaktadır.
Türk Savunma Sanayiinde Füzecilik
Türk savunma sanayiinde roket ve füzelere gösterilen ilgi ve denemeler eski yıllara dayansa da, 1988’de Roketsan’ın kuruluşu önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Yine TÜBİTAK-SAGE tarafından 1990’lı yıllarda geliştirilen ve 100 kilometrenin üstünde menzile sahip olan Toros Roket Sistemi de önemli bir adım olmuştur. Bu sistemler, başta ABD olmak üzere savunma sanayii tedarikçilerinin Türkiye’ye karşı olumsuz tutumlarının da sonucu olarak, Türkiye’nin bağımsız bir savunma sanayiine sahip olma gayretlerini yansıtmaktadır.
Türkiye’de füzeciliğinin tarihi seyri, Türk savunma ve havacılık sanayiinin genel tarihçesinin parçasıdır ve aynı seyirden nasibini almıştır. Türk savunma ve havacılık sanayii, Cumhuriyet döneminin büyük gayret ve fedakârlıklarla elde edilen kazanımlarına rağmen NATO’ya giriş sürecinde tüm silahlı kuvvetler envanterinin ABD’den hazır alınan teçhizat ile doldurulması ve hükümetlerin ilgisizliği ile sahipsiz kalmış ve büyük bir darbe almıştır. 1964 Johnson Mektubu ile ilk kez sarsılan ve 1974 Kıbrıs Barış Harekâtının getirdiği ambargolarla tam bir uyanış yaşayan Türk siyasetçileri ve bilhassa Genelkurmay, milli güvenliği teminen savunma sanayiinin yerli ve milli olmasına öncelik veren tedarik anlayışını kesin olarak benimsemiştir ve yarım asırdır sürdürmektedir.
Türkiye’nin Güncel Füze Envanterinin Oluşumu
Bir roket veya füzeyi oluşturan önemli alt sistemleri yurt dışından tedarik ederek birleştirmek veya hazır ürünleri satın almak mümkün olsa da Türkiye bu yolu izlememiştir. Kendi tasarımlarını veya en azından satın aldığı tasarımları kendi mühendis ve sanayi imkânları dâhilinde gerçekleştirmek yoluna gitmiştir. Bu anlayış çerçevesinde, ABD’nin 227 mm çapındaki M-270 MLRS sisteminin roketlerinin Türkiye’de, Türk kuruluşlarınca üretilmesi istenmiş fakat ABD bunu kabullenmeyince 1990’larda bir yandan TÜBİTAK SAGE bünyesinde Toros, diğer yandan Roketsan bünyesinde TR-107 ve TR-122 Sakarya roket sistemleri geliştirilmiştir. Bunlardan TR-107 ve TR-122 seri üretime geçerken, balistik füze tanımına daha uygun düşen Toros füzeleri atış testlerindeki çok olumlu sonuçlara ve üretime hazır olmasına rağmen envantere girmemiştir.
Toros sisteminin başarısına rağmen, benzer kabiliyetteki Kasırga Sistemi Çin’den teknoloji transferi yoluyla Roketsan bünyesinde geliştirilerek üretime alınmıştır. Bunların ardından 2000’li yıllarda menzili 150 km olan ve yine Çin’den satın alınan teknoloji transferine dayanarak geliştirilen Yıldırım adlı füze sistemi envantere alınmıştır. O dönemde ve daha sonra basında ve internet ortamında yer alan spekülasyonlar, 300 kilometre menzilli Yıldırım 2 füzesinin geliştirileceğini iddia etmekteydi.
Türkiye’nin 250 kilometre üstü menzile sahip ilk füze sistemi 2010’lu yılların sonlarında basın önüne çıktı. Geçmiş beklentilerin aksine Yıldırım 2 yerine Bora adıyla ortaya çıkan bu sistem daha büyük bir füzeydi. Türkiye’de üretilen bu füzenin yeni bir teknoloji transferine dayandığına dair herhangi bir bilgi veya iddia ortaya çıkmadığından bu füzenin geçmiş tecrübelere dayanarak yerli imkânlarla geliştirip üretildiği değerlendirilebilir. 300 kilometre genellikle roket ve füze sistemleri için psikolojik ve uluslararası bir sınır anlamına gelmektedir. Türkiye’nin bu sınırı geçeceğine dair çeşitli söylem ve spekülasyonlara rağmen, Bora füzesinin ardından yürütülen projelerle ilgili kesin bir açıklama basına yansımamıştır.
Füzeler İçin Uluslararası Kısıtlama: MTCR
Füzeler sistemleri ile ilgili teknoloji ve ürün satışının kısıtlanmasına ilişkin bir uluslararası mutabakat olan MTCR (Misilse Technology Control Regime), 500 kilogramlık bir harp başlığını 300 km ve ötesi menzile taşıyabilecek füzelerin veya bunlara ait alt sistemlerin ve teknolojilerin satışını yasaklamaktadır. Bu nedenle, Türkiye’nin Bora sonrası daha uzun menzilli silahlara sahip olması için, bunları kendi imkânları ile üretmesi ve başka ülkelere pazarlamamayı, dolayısıyla tüm ar-ge ve yatırım maliyetlerini üstlenmesi gerekiyordu.
Türkiye’nin Tayfun Sürprizi
Ekim ayı içinde, denemenin öncesinde veya sonrasında herhangi bir resmi açıklama olmaksızın adeta kasıtlı bir haber sızdırma gibi kamuoyuna yansıyan Tayfun füze denemesi, 500 kilometreyi aşan menzili ile yurt içinde ve dışında şaşkınlık ve heyecan uyandırdı. Yıldırım füzesinin ardından Yıldırım 2’nin geleceği beklentisini yıkan Bora gibi, Bora’nın ardından Bora 2’nin geleceği beklentisini de Tayfun füzesi böylece yıkmış oldu.
Füze denemesinin sızdırılmasını takip eden haftalarda da en üst makama kadar farklı siyasilerin söylemlerinde Tayfun’a yer verildi. Böylece Tayfun, resmi bir açıklamadan mahrum olarak ön plana çıktı ve gizemini koruyor. Düne bakıldığında, Türkiye 300 km menzili aşan bir balistik füze üretse dahi, çok iddialı tüm spekülasyonlara rağmen 500 kilometreyi aşan bir menzile sahip olmaması beklenebilirdi. Oysa Tayfun füzesinin 560 kilometreye ulaşan ve muhtemelen bunu da aşan menzili, çok ciddi bir silah sisteminin geliştirildiği anlamına geliyor.
Dünya genelinde, nükleer silahlara sahip ülkeler dışında 300 km’yi aşan menzilli balistik füzeye sahip az sayıda ülke vardır. Açık kaynaklara göre bunlar; Ermenistan, Güney Kore, İran, Mısır, Myanmar, Suriye ve Vietnam’dır. Bu ülkelerin de yarısı Türkiye’yi çevreleyen ülkelerdir. Ancak bu sistemlerin çoğu eski nesil olduğu gibi, ne ölçüde faal olduklarının da bilinmediği söylenebilir. Kapsam seyir füzelerini içine alacak şekilde genişletildiğinde; Almanya, İspanya, Japonya ve Tayvan da bu listeye dâhil olmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında, Tayfun füzesi ile aslında dünyada öyle veya böyle 20’ye yakın ülkede olan bir sistemin, modern anlamda ise ancak 10-15 arası sayıda ülkenin sahip olabildiği nitelikte bir sistemin denendiği görülmektedir.
Tayfun Projesinin Türkiye İçin Önemi
Türkiye, büyük ve güçlü silahlı kuvvetlerine rağmen, soğuk savaştan miras kalan bir anlayışla 1990’larda ve 2000’lerde uzun menzilli yüksek irtifa hava savunma sistemlerine ve görece uzun menzilli füze/roket sistemlerine sahip değildi. Gerek bu sistemlerin geçmişte daha nadir ve pahalı olması, gerekse Türkiye’nin sanayii ve iktisadi gelişmişlik seviyesi geçmişte bu sistemlerin edinilmesini Türkiye için güçleştirmişti. NATO çerçevesinde Türkiye’ye düşen/biçilen rol ve kavramsal çerçeve de bu silah sistemlerinin eksikliğini öne çıkarmıyordu. 1990’lardan beri önce topçu roketleri, ardından seyir füzeleri ve balistik füzeler olarak farklı sistemlere kavuşan Türk Silahlı Kuvvetleri, azalan aktif personel sayısına rağmen daha geniş ve kapsamlı bir envanter ile güç çarpanı artmış tam donanımlı bir 21. yüzyıl silahlı kuvveti olarak öne çıkmaktadır. Ancak bu denklemin tamamlayıcısının, hava savunma sistemleri ve hatta yerli uçak projeleri olduğu da unutulmamalıdır.
Tayfun füzesinde kullanılan motorlar, teknik özelliklerine bağlı olarak aynı zamanda Türkiye’nin uzay çalışmalarında ihtiyaç duyacağı “yörüngeye fırlatma sistemlerinde” de kullanılabilme veya gerekli motorlar için bir basamak olabilme fırsatı sunabilir. Tayfun füzesinin teknik özelliklerine dair resmi bir duyuru veya açıklama yapılana kadar her türlü değerlendirme afaki kalma riski ile karşı karşıyadır. Sızdırılan haberde yer alan 560 km’lik menzil, füzenin gerçek menzili ile ilgili bilgi vermemektedir. Zira herhangi bir füze, harp başlığı küçültülerek daha uzun menzillere ulaştırılabilir veya tersine, uçuş açısına bağlı olarak azami menzilinden daha yakın hedeflere de fırlatılabilir. Tayfun füzesi ile ilgili resmi bilgilendirilme yapıldığında kamuoyunun önüne farazi olarak 450-500 km menzilli bir sistem çıkabileceği gibi, 600-700 km gibi bir menzil de söz konusu olabilir.
Taktik bakımdan, 400, 500 veya 600 km menzile sahip bir mühimmat, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bugüne kadar kullanmadığı bir silah sistemi anlamına gelmektedir. Bu yönüyle sadece sahada değil, doktrin veya harekât anlayışı olarak da TSK’nın komuta ve kurmay heyetine, dolayısıyla karargâhta ve planlama aşamalarında bir yenilik getirmesi beklenebilir. Elbette bu yenilik, sadece Türkiye’de değil, Türkiye’yi hasım olarak gören ülkelerde de karar alıcıları ve subayları düşünmeye itmiştir. Tabiri caizse bu başarının, dosta güven, düşmana korku verdiği söylenebilir.
Balistik füzeler önemli silah sistemleri olsa da mucize silahlar değildir. Seyir füzelerinin aksine, genellikle çok hassas güdüm ve nokta vuruş kabiliyetine sahip değildir. Bu nedenle atıldığında belirli bir hedefin imha edilebilmesi için kitle imha silahları ile eşleştirilerek kullanılması tasavvur edilebilmektedir. Ancak, Türkiye gibi, kitle imha silahlarına karşı kesin tavrı olan bir ülkenin geleneksel (konvansiyonel) harp başlıklarıyla hedef üzerinde mutlak yıkıcı etki oluşturması çok da muhtemel değildir. Yine de hassas güdümlü yeni nesil füzeler bu durumu değiştirebilir. Balistik füzeler, kitle imha silahlarına benzer şekilde, daha ziyade caydırıcı nitelikte silahlardır. Geçmiş çatışmalarda kullanımı da, hem füzeyi atan, hem de vurulan taraf için psikolojik yönü daha ağır basar şekilde tecelli etmiştir. Ancak, hava üstünlüğünün sağlanamadığı durumlarda düşmanın derinliklerine vuruş kabiliyeti de önem kazanmaktadır ve Bora ile Tayfun gibi füze sistemlerinin önemi aşikar olmaktadır. Her halükarda, Türkiye’nin yeni kuvvet çarpanının gelecekte de çok dikkat çekeceği ve tartışma konusu olacağı anlaşılmaktadır.
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya