Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Uluslararası Koordinasyonda Çatlak Büyüyor

Bu yazı 12/10/2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Abuzer PINAR / SDE Ekonomi ve Finans Kordinatörü 

Küresel ekonomi zor bir dönemden geçiyor. Salgın döneminde piyasaya sürülen trilyonlarca dolar maliyet kanalından enflasyonu azdırdı. Salgının rahatlaması ile beraber talep de bir miktar harekete geçince enflasyon iki kanaldan beslenmeye başladı. ABD’de enflasyon %8’i aştı. Avrupa Birliği ülkelerinde enflasyon çift hanelerde. En güçlü ekonomi olan Almanya’da bile %8’e ulaştı. Bu oranlar tüketici fiyatları. Üretici fiyatları da bunun en az %50 üzerinde. Biz de nasibimizi aldık tabi. Şu an itibariyle %83,4. Maliyet enflasyonu ise çok daha yüksek.

Enflasyondaki bu hareketliliğe karşılık ilk akla gelen merkez bankaları harekete geçti. ABD merkez bankası (FED) bir süredir faiz arttırıyor. İstihdam rakamları elverdiği için şu an rahat hareket ediyor. Avrupa Merkez Bankası bir süre beklemeyi tercih etse de faiz arttırmaya başladı. Japonya hareketsiz kaldı zira enflasyon olmamasından şikâyetçi idi. Şimdilerde enflasyonun %2’lere gelmesi ile bir ölçüde memnun. Son sekiz yılın en yüksek enflasyonu.

Birleşmiş Milletler, merkez bankalarına faiz artışlarını durdurma çağrısı yaptı. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) yayınladığı raporda özellikle gelişmekte olan ülkeler için ciddi sonuçlar doğuracak adımların gözden geçirilmesini istedi. Aşırı parasal sıkılaştırmanın bazı ülkeler için durgunluk ve istikrarsızlık dönemi başlatabileceği belirtilerek "Merkez bankalarının resesyon yaratmadan daha yüksek faiz oranlarına güvenerek fiyatları aşağı çekebileceklerine dair herhangi bir inanç, ihtiyatsız bir kumardır" ifadeleri kullanıldı.

Hemen ardından Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, ABD Merkez Bankasını politikalarında son derece ihtiyatlı ve dünyanın geri kalanı üzerindeki etkisine karşı dikkatli olmaya çağırdı. Çözüm de önerdi kendince: “Maliye politikalarının para politikası sıkılaşmasıyla tutarlı olması halinde küresel durgunluk önlenebilir”.

Muhtemelen kastedilen enflasyona yönelik parasal sıkılaştırma devam ederken geliri azalan ve yatırım yapması gereken kesimlerin maliye politikaları ile desteklenmesidir. Kolay olmamakla birlikte üzerinde çalışılabilir.

Bununla birlikte küresel ekonomi daha büyük bir sorun ile karşı karşıya.  İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan iktisadi düzenin bir mantığı vardı. IMF ve Dünya Bankası bu düzenin temel kurumları idi. Ekonomiler büyürken buna uyum sağlamada zorlanan ülkelere danışmanlık ve finansal destek veriliyordu. Bu politikalar çok eleştirildi. Eleştirilerin önemli bir kısmı haklı idi. Az gelişmiş ülkelere dikkate değer katkıları olmadı. Maliyeti getirinden fazla oldu. Lakin Batı ekonomileri ile daha sıkı eklemlenmiş Güney Kore gibi ekonomiler küçümsenmeyecek atılımlar da yaptılar. Asimetrik güç belirgin olsa da en azından bir çalışma usulü vardı.

Yakın zamanda küresel salgın döneminde aşılamanın finansmanı ve borç ödeme amacına yönelik olarak IMF, tarihinin en büyük acil rezerv fonunu devreye soktu. Üye ülkeler fona katılım oranlarına göre destek programından pay aldı. ABD başta olmak üzere en zengin ülkeler en büyük yardımı aldı elbette ama nihayetinde bir koordinasyon vardı. Hatta IMF’ye daha fazla fon ve işlev yüklenmesi gerektiğine ilişkin öneriler vardı.

ABD’nin hegemonyasında işleyen bu sistem zaten ağır eleştirilerle karşı karşıya iken son dönemde çatlak giderek büyüdü. ABD kendi başına hareket edip itiraz edenlere parmak sallarken dünyanın artık eski dünya olmadığını ya görmüyor ya da görmüyor gibi görünüyor. 11 Eylül saldırısı sonrasında en üst düzeyde “ya bizimlesiniz ya değilsiniz” açıklaması yapılmıştı gerçi ama meselenin ciddiyeti şimdi daha açık ortaya çıkıyor.

Sadece kendi durumunu dikkate alarak attığı adımlar dünya ekonomisini tehdit ediyor. ABD güdümünde kabul edilen uluslararası kuruluşlar dahil ciddi uyarılar geliyor. Önümüzdeki yıl Almanya dahil ekonomilerin çoğunluğunda küçülme bekleniyor. Buna rağmen ABD’nin bir koordinasyona ihtiyaç duymadan bildiğini okuması küresel ekonomiyi olumlu yöne sürüklemeyecek gibi görünüyor.

Şöyle de bir gerçek var. ABD ve AB arasındaki koordinasyon çatlağı elbette daha çok dikkat çekiyor ama bu uyumsuzluk olmasa bile eski düzenin devam etmeyeceğine ilişkin kanaatler güçleniyor. Mesela Rusya henüz savaş halinde değilken bile varlık fonundaki doları sıfırladı. Faizi yükseltmek yerine düşürüyor. Çin de gevşek para politikası ile devam ediyor ve bir süredir ABD’nin en önemli gündem maddesi. Daha küçük çaplı da olsa Türkiye beklenenin aksine faizleri düşürüyor. Bedeli bir ölçüde yüksek enflasyon olsa da sonucu yüksek büyüme ve düşük işsizlik. 

Tam olarak neler olduğu konusunda ortak bir fikir yok. Kanaatimce iki temel mesele dikkate alınmalı. Hâkim bakış açısına göre düşünülürse enflasyon varken faiz düşürülmemeli. Ancak mevcut enflasyonun kaynağı dikkate alındığında, faiz arttırılsa da enflasyon fazla düşmeyecek ve ağır bir bedel ödenecek. Dolayısıyla siyasal bir tercih yapılıyor.

Diğer konu ise daha derinlikli. Kısa vadede faiz-enflasyon tartışıladursun, küresel ekonomik sistem çok daha ağır bir kriz ile karşı karşıya. Uluslararası bir koordinasyon yok. Dünyanın bir tarafı eski düzende devam etmek isterken diğer tarafı bundan bıkmış durumda. AB bile bu düzene olan inancını yitirmişken Asya ekonomileri bundan geri kalmıyor. Afrika ülkeleri yüzyıllardır çektikleri sefalet dolayısıyla dünden razı. Latin Amerika ABD aleyhine zaten taraf.

ABD, petrol üretimini kısmaya karar veren ülkelerden birisi olan Suudi Arabistan ile ilişkilerini gözden geçirmeye karar vermiş. Eğer daha derin meseleler yok ise basit bir soru: ABD’nin kendi ekonomisini düşünerek piyasadaki dolar miktarını azaltması ile Suudi Arabistan’ın kazançlarını korumak için petrol üretimini azaltması arasında ne fark var?