Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Uluslararası Rezervler Kimin Elinde?

Bu yazı 11/03/2022 tarihinde yayınlanmıştır.

*Prof.Dr. Abuzer PINAR /Ekonomi ve Finans Koordinatörü

 

 Uluslararası rezerv, merkez bankası tarafından kontrol edilen ve uluslararası ödemelerde kullanılan varlıklardır. Bu varlıkların her an kullanıma hazır olması gerekir. Bir ülke mal ithal etmek, dış borcunu ödemek, yurtdışına yatırım yapmak istediğinde bu varlıkları kullanır. İthalat ekonomiler için kaçınılmazdır. Ara malı ve yatırım malı ithal eder. Örneğin bizim gibi petrolün ve doğalgazın çoğunu dışardan satın alan bir ülke için bunu satın alacak varlığın her an kullanıma hazır olması gerekir.

Rezerv denilince ilk akla gelen ABD doları olmakla beraber tek varlık bu değildir. ABD doları yanında Euro, İngiliz Sterlini ve bir ölçüde Japon Yen’i ve Çin Yuan’ı da rezerv olarak kullanılır. Bir paranın rezerv para olarak kullanılabilmesi şüphesiz ekonominin gücüne bağlıdır. Ancak kabul görme meselesi de var. İthalat yaparken karşı tarafın hangi para birimi ile ödemeyi kabul edeceği de önemli. Bu yüzden de daha yaygın kullanılan paralar daha fazla kabul görür.

Sadece bu da değil. Kolayca bu paralara dönüştürülebilen varlıklar da rezerv olarak kullanılır. Altın bu anlamda en güçlü varlıktır. Rezerv varlıklar kolayca birbirine çevrilebilir. Son yıllarda yabancı paralardan altına geçiş eğilimi yüksek oldu. Zira ülkelerin ekonomik gelişmeleri bazen paralarını olumsuz etkiler. Bu durumda altın öne çıkar. Hatta ikinci Dünya savaşı sonrasında kurulan uluslararası para sistemi altına dayalıydı. Dolar altına, diğer ülke paraları da dolara endekslenmişti. Altın parasal genişlemeye yetmeyince bu sistem bozuldu ve dolar öne çıktı. Şimdilerde ise eğilim tersine dönmüş görünüyor. Yani parasal sistem ne zaman sıkışsa güvenli liman olarak altına yöneliş olur. Şu an böyle bir eğilim güçleniyor.

Özetle uluslararası rezerv bir ülkenin uluslararası iktisadi işlemlerdeki hareket alanıdır. Peki rezerv en çok hangi ülkelerin elinde?

Çin 3 trilyon doların üzerindeki rezervi ile birinci sırada yer alıyor. İkinci sırada 1 trilyon doların üzerindeki rezervi ile Japonya var. 1 trilyon doların biraz altındaki rezervi ile İsviçre üçüncü sırada. Bazen sıralama değişmekle beraber bu ülkeleri Rusya, Hindistan, Hong Kong, Suudi Arabistan, Güney Kore, Singapur, Brezilya izliyor.

ABD, Almanya, Fransa, İngiltere onuncu sıradan sonra geliyor. Elbette öyle olacaktı. Bu ülkeler kimin parasını biriktirecekti. ABD, Almanya, Fransa, İngiltere en önemli rezerv para dolar, euro ve sterlinin sahipleri. Bu ülkeler ise altını rezerv olarak tutuyor. ABD 8 bin tonun üzerindeki altın rezervi ile birinci sırada. Bunu Almanya, İtalya, Fransa izliyor. Rusya, Çin, Japonya, Hindistan gibi Asya ülkeleri de bunların hemen arkasında. Belirgin bir değişim de gelişmiş ülkelerin altın rezervleri azalırken gelişmekte olan ülkelerin rezervlerinde artış olması.

Özetle verdiğimiz bu tablo ne anlama geliyor?

Birinci mesele Asya ekonomilerindeki büyüme ve güçlenme eğilimleri rezervlerini ciddi boyutlarda arttırıyor. Zira rezerv ağırlıklı olarak mal ve hizmet ticareti ile yani ihracat ve turizm ile birikir. Net satış yapıyorsanız rezerviniz artar. Borçlanma ile de olur ancak kalıcı rezerv ilk ikisi ile artar.

İkinci mesele küresel ekonominin dönüşümü ile ilgili. Merkez Asya havzasına kayarken bu rezervler ciddi bir imkân verir. İthalatta, yurtdışına yatırım yapmakta, uluslararası finansal piyasalara girmekte bir zorluk yaşanmaz.

Üçüncü bir mesele ise risk unsurudur. Altın değil ama yabancı ülke paraları gelişmekte olan ülkeler için sıkıntı yaratabilir. ABD merkez bankası ufak faiz oynamaları ile elinizdeki bu gücü kolayca etkileyebiliyor. ABD veya başka bir ülke elbette parasını istikrarsızlaştırmak istemez. Çünkü itibar kaybı hem küresel sistemi zora düşürür hem de ülke ekonomisine zarar verir. Lakin ince bazı ayarlarla başka ülkelere ciddi zarar verebilir. Şimdilerde olduğu gibi. Bu paranın otoritesi başka bir ulusal devletin merkez bankası. Bu merkez bankasının başta politika faizi olmak üzere attığı adımlar diğer ülkeleri de benzer adımlar atmaya zorlar. Bunu yapmadığında da ekonomisi zarar görür. İşte son yıllarda altına yöneliş biraz da bu riskleri azaltma isteği olarak düşünülebilir.

Sözkonusu risk orada durmakla beraber gelişmekte olan ülkeler açısından bir de küçümsenmeyecek bir imkan var. En büyük rezerve sahip ülkeler Asya ve Latin Amerika ülkelerinin elinde. Eğer bu ülkeler küresel ekonomik dönüşümü yeni işbirlikleri ile yönlendirmek isterse uluslararası ödeme açısından ciddi bir imkana sahipler. Bütün mesele muhtemel işbirliklerinin nasıl tasarlanacağı ve yürütüleceğidir.

Türkiye ile Çin, Rusya, Katar ve Suudi Arabistan arasındaki finansal ilişkilerle ilgili gelişmeleri bir de bu açıdan okumakta yarar var.