Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Yanlış Stratejiler, Hayali Politikalar ve Acı Yenilgiler: Ermenistan’da Savaş Sonrası Günah Çıkarma Ayininde Neler Konuşuluyor?

Bu yazı 16/02/2021 tarihinde yayınlanmıştır.

*Doç. Dr. Mehmet Güneş/SDE Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika Koordinatör Yardımcısı

 

1991’de Sovyetler Birliğinin dağılması üzerine Azerbaycan büsbütün silahsız bırakılmış, öte taraftan ise Rusya ile Ermenistan arasında askeri ittifak anlaşması yapılarak buraya Rusya’nın en etkili askeri birlikleri olan ALFA timleri yerleştirilmişti. Azerbaycan’ın o dönem bir ordusunun bulunmaması, çeşitli milis kuvvetleriyle kendisini savunmaya çalışmasına rağmen yeterli silah gücünden mahrum kalması ve hatta helikopterinin bile olmamasına, Bakü’de giden hâkimiyet kavgaları da karışınca, 1993’de Azerbaycan’ın %20’lik toprakları Ermenistan karşısında kaybedilmiş oldu. Sovyetler Birliği dağıldığında Azerbaycan’ın kendisi gibi bağımsızlığını yeni kazanan Ermenistan karşısında özellikle 1992-1993 yıllarında açık askeri yenilgilere uğradı. Yenilgi sonrası, Azerbaycan’dan koparılıp alınan Dağlık Karabağ toprakları ile Ermenistan Cumhuriyeti’nin işgali altında buradaki bir milyonu aşkın Azerbaycan Türkü yurtlarından edildi. Ermenistan’la Azerbaycan arasında meydana gelen 1988-1994 yılları arasındaki çatışmalarda toplam 32 binden fazla sivil Azerbaycan vatandaşı ile 16 bin civarında Azerbaycan askeri katledildi[i].

Bahsedilen işgal ve doğurduğu sorunlar, 27 Eylül 2020 tarihine kadar pek de değişmeden kaldı. Bu uzun süre zarfında sürekli diplomasi kanalları ile çözüm arayan Azerbaycan hep oyalandı ve statükoyu kabul etmesi beklendi. Azerbaycan, Türkiye’den aldığı güç ve cesaretle üzerinde oynanan bu oyunu bozması için nihayet Ermenistan’ın büyük bir hata yapmasını bekledi ve nihayet Ekim 2020’den itibaren yaklaşık 44 gün süren sıcak çatışmalarda saldırgan Ermenistan, Azerbaycan karşısında tarihinin en büyük yenilgilerinden birini aldı ve işgal ettiği toprakların önemli bir kısmından çekilmek zorunda kaldı. Açıklanan resmî rakamlara göre bu çatışmalarda Ermeni ordusunun zayiatını Ermenistan eski Başbakanı Hrant Bagratyan'ın; “Ordumuzun yüzde 80'i yok oldu. Bozguna uğradık. Bu sır değil çünkü savaş alanında ne kadar silah, zırhlı araç ve topumuzun kaldığını Azerbaycanlılar da sayıyor. Artık ordu diye bir şey yok. Bu aslında yenilgi de değil, bu bir bozgun[ii] sözleri özetlerken Ermenistan’ın Azerbaycan karşısında nerede hata yaptığı ve savaş stratejisinde hangi konuları yanlış değerlendirerek hatalı dış ve iç politikalar uyguladığının analizi şimdi daha çok önem kazanmaktadır.

Ermenistan’ın 2020 yılı içerisinde, sonsuza kadar devam edeceğini düşündüğü bölgedeki statükonun dağılması ile ortaya çıkan yenilgisinde izlediği yanlış stratejilere, hayali politikalara, yenilgiye nelerin sebep olduğunu bizzat Ermenistan yetkililerinin ve analizcilerinin kendi değerlendirmelerine yer verilerek, kendi açıklamaları ve görüşleri ile bu sonucun nasıl oluştuğuna yönelik kendi eleştirileri konunun analizi için çok önemli bir belge ve kaynak oluşturmaktadır.

Bir ülkeyi savaşa sürükleyen sebepleri anlamak yanında siyasi iktidarların mevcut ülkenin varlık ve milli gücünü yanlış değerlendirdiğinde nelerle karşılaşabileceğine ilişkin Ermenistan-Azerbaycan arasındaki savaşa yönelik yakın zamanda çeşitli analizler incelendiğinde sonuç olarak; Ermenistan tarafının izlediği dış politika  stratejisinin hatalı ve sürdürülemez olduğu ve savaş isteyen Ermenistan tarafı açısından, savaşın mutlaka bir ülkenin kendi iç imkanlarına dayanılarak başlatılması gerektiği aksi takdirde ortaya çıkacak yıkıcı yenilginin mukadder olabileceği açıkça görülebilmektedir.

Ermenistan ve Azerbaycan savaşına yönelik, Ermenistan tarafının oluşan yenilgiyi ve sonuçları nasıl değerlendirdiğine ilişkin konuyu incelemek üzere ilk olarak, Ermenistan eski Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan Azerbaycan karşısında alınan yenilgiyi, Ermenistan'ın yaklaşık 30 yıldır işgal ettiği toprakları terk etmemek adına savaştan kaçınabilecekken, ısrarla savaşı kaçınılmaz hale getirmek için ülkede her şeyin yapıldığını, Başbakan Nikol Paşinyan yönetiminin tutarsız açıklamaları sebebiyle Ermeni tarafının istekleri ve talebinin ne olduğu konusunda kafa karışıklığı oluşturulduğunu bu tutumun ise taraflar arasındaki müzakereleri çıkmaza götürerek Azerbaycan'ın Karabağ operasyonunu uluslararası arenada meşrulaştırdığını dolayısıyla tamamen Ermenistan hükümetinin kayıplar sebebiyle doğrudan suçlu olduğunu” ileri sürerek beyan etmektedir.[iii] Ermenistan eski Cumhurbaşkanı ifadelerinde,  haksız işgale dayanılarak elde edilen toprakları çıkacak savaşla kaybedeceğini hesaplamayan Ermenistan iktidarının, muhtemel savaşı kabul etmemesinin, ısrarla  diplomatik oyalamalara devam etmesinin ve kendisine değil daha önce işgal topraklarını kendisine sunan bazı güçlere güvenmesinin yenilginin ana nedenleri olarak gösterilmektedir.

İkinci olarak, Mart 2019'da Azerbaycan'da ve Türkiye’de tepkiye yol açan sansasyonel ifadelerle Ermenistan’ın yeni çıkacak savaşta Azerbaycan’ı yeneceğini ileri sürerek kışkırtıcı “Yeni savaş- Yeni topraklar” sloganı ile açıklamalar yapan, 2020 yılındaki savaşın başlamasında doğrudan tetikleyici rol oynadığı yönündeki suçlamalara muhatap olan, Ermenistan’da şahin kanadın önemli temsilcisi olup savaş sonrası istifa etmek zorunda kalan Eski Ermenistan Savunma Bakanı David Tonoyan aldıkları yenilginin sebeplerini öz eleştiri yaparak şu sözlerle açıklamaktadır[iv];

Savunma bakanı olarak, Azerbaycan’la savaş sırasında Ermenistan’daki Başbakanlık, Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı arasında hiyerarşik komuta teşkilatlanmasındaki belirsizliği ve bunun sonucunda ortaya çıkan engelleri aşmayı başaramadım. Özellikle seferberliğin uygulanması, Ermenistan Güvenlik Konseyi'nin rolü ve işlevlerinin yerine getirilmesi, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri, Savunma Ordusu ve Dağlık Karabağ bölgesindeki Ermeni yöneticilerle olan görev ve resmi ilişkilerin düzenlenmesi, Karabağ’da milis teşkilatın işlerliği ve bölgedeki halkın tahliyesi ile ilgili konularda başarısız oldum.”

Devlet olarak da biz bu savaşta 5. nesil silahların kullanımıyla kara kuvvetlerinin karşı karşıya gelmediği 'temassız' bir savaşa hazırlanmayı başaramadıkTürkiye'nin askeri operasyonlara doğrudan dahil olmasının doğuracağı riskleri değerlendirme konusunda yetersiz kaldık, Türkiye’nin bölgeye gönderdiği paralı askerlerini ve Türkiye’nin Ermenistan'ın ikmal yollarının tamamen kapatmasını engelleyemedik.”

Eski Ermenistan Savunma Bakanı David Tonoyan Mart 2019'da, Viyana'daki Paşinyan-Aliyev görüşmesinin hemen ardından yaptığı açıklamada; müzakerelerde Ermeni tarafının kesinlikle Azerbaycan'a toprak dahil hiçbir şey vermeyeceğini ifade ederek, “Biz gerekirse düşman hatlarının arkasında kaos yaratabiliriz…Azerbaycan topraklarında bu tür birimlerin yaratılmasının ve düşman topraklarındaki operasyonlarda eğitimlerinin, silahların yüksek hassasiyetli füze sistemleriyle ikmalinin ve diğer girişimlerin orduda kavramsal değişikliklere yol açabileceğini düşünüyoruz” demişti ancak kendisi 2020’deki çıkan savaşın dördüncü gününde Ermenistan Güvenlik Konseyi'nin bir toplantısında yaptığı açıklamada, Genelkurmay Başkanı Onik Gasparyan'ın iki veya üç gün içinde savaşın sona ermesi için mutlaka tedbirler alınması gerektiği konusunda uyarıda bulunduğunu, aksi takdirde Ermenistan'ın askeri kaynaklarının yakında tükeneceğini ve Azerbaycan’la yapılabilecek müzakere sürecinin koşullarının Ermenistan adına  daha az elverişli hale geleceğini aktarmıştı. David Tonoyan’ın bu şekildeki ifadelerinden savaş esnasında Ermenistan’da kurumlar arasındaki eşgüdümün yetersiz olduğu, savaşın gidişatının liderler tarafından doğru şekilde okunamadığı ve askeri gücün tamamen tüketilmesi riskinin yapılan uyarılara rağmen yönetilemediği anlaşılmaktadır.

Üçüncü olarak Ermenistan’da diplomasi konusunda deneyimli ve Ermenistan'ın ilk Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan'ın danışmanı Zhirayr Liparityan, savaşın öncesi ve sonrasında Ermenistan’ın Karabağ konusunda birçok yanlış adım attığını ve bu durumun yenilgiyi hazırladığını şu sözlerle açıklamaktadır[v]:

Ermeni tarafı, savaş öncesi Azerbaycan ve Türkiye'ye karşı kışkırtıcı olan tamamen gereksiz bir dizi adım attı. Örneğin 2020 yazında Ermenistan Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, Türkiye aleyhine toprak iddialarının talebi olarak kabul edilebilecek Sevr andlaşmasının yıldönümünde ilgili gereksiz açıklamalar yaptılar…Ayrıca Ermenistan Savunma Bakanı müzakere yerine “Yeni savaş-Yeni topraklar” dedi. Azerbaycan ve Türkiye liderleri hakkında 'Azerbaycan'ın gayri meşru lideri' ve 'Türkiye diktatörü' gibi laflar etmeye başladı…Tüm bunlar açıkça Ermenistan politikacılarının hayal gücü eksikliği, neyle uğraştıklarına dair bir anlayış eksikliği içerisinde oldukları ve aşırı ihtirasla bazı şeylere saplanıp kaldıklarını ortaya koymaktadır ve tüm bunlardan bütün politikacılar sorumludur…Oysa 1992'de Laçin'i aldığımızda, o dönemki Devlet Savunma Komitesi başkanı olan Robert Koçaryan, Azerbaycan’dan güvenlik garantileri alır almaz Laçin'i geri vereceğine söz verdiği bir açıklama yapmıştı. Hatta benden bu ifadenin metnini yazmamı istemişti. Daha sonra bu bölgeler müzakere konusu oldu. Ve sonra bu konu birden şu şekilde değişti: “Karabağ ve Laçin’i iade edemeyiz çünkü oralar tamamen Ermenilere aittir”. Bu ifadelerin şu mantığı vardı: “Askerlerimizin kanıyla fethedilen topraklar başkasına verilemez.” Daha sonra aldığımız bu bölgeleri geri vermeyeceğimize karar verdiğimizde, bu durum Ermenistan olarak bizi bölgesel genişlemenin ve işgalin destekçileri haline getirdi… Daha sonra Karabağ Ermenilerinin özgürce ve güvenlik içinde yaşama hakkı ve kendi kaderini tayin hakkı için savaşmak yerine, bu bölgelere tarihsel olarak toptan “Ermeni” demeye başladık…Bu durum bizim lehimize olmadı. Türk Dışişleri Bakanlığı ve siyasi taraf ve birçok kişi Karabağ'ın Ermenistan tarafından elde tutulmasının, Karabağ Ermenilerinin kendi kaderini tayin ve güvenliğiyle alakalı olmadığını, aslında “Büyük Ermenistan” hayaliyle ilgili olduğunu düşünmeye başladılar…Her zaman kendi kendimizle konuştuk. Ve “söylenenler milliyetçilerden geliyorsa ve vatanseverlerden geliyorsa, kendimiz her zaman haklıyız” dedik. Oysa, Azerbaycan'ın müzakerelerde bize ne verip veremeyeceğini anlamaya ve incelemeye çalışmadık. Aldıklarımıza güvenip Azerbaycan'ın bize değerli bir şey veremeyeceğine karar verdik. Halbuki müzakere, özellikle bizim gibi yeni bağımsız olmuş küçük ülkeler açısından, son derece sancılı bir sürekli bir iştir…Bir ülke için bağımsızlık ilanı, sorunlarınızın sonu değil, yalnızca başlangıcıdır. Çevrenizdeki dünyanın nasıl değiştiğine göre günlük olarak takdir edilmeli ve korunmalıdır.

Yirmi yıl önce Boston'da bir konuşma yaptım ve eğer Ermenistan olarak aldığımız topraklardan ödün vermezsek felakete yol açacağını söyledim. İnsanlara yanlış bilgi, yanlış analizler veriyor ve olası çözümler olarak gerçekçi olmayan senaryolar sunuyoruz. Halkımızı bir devlet olmak yerine milliyetçiliğe doğru itiyoruz. Ve sonra diyoruz ki: bizim dışımızdaki dünya bunu kabul etmeyecek. Ama bundan kim sorumlu? …

Paşinyan'ın sorumluluğu daha büyük, çünkü zaten kıt olan düşünce tarzını üç veya dört basit slogana indirdi: “Azerbaycan bize kabul edilebilir bir şey veremez”, “Karabağ'ın statüsü savaşla çözülebilir”, “Müzakere edilecek hiçbir şey yok”, “Batı bize demokrasi getirecek” “Savaşacağız ve istemediğimiz şeyi kabul etmektense ölmeyi tercih ederiz.” Tüm bu laflar pek çoğunun doğru kabul ettiği genelin mantığıydı. Birçok kişi savaşın eğlenceli olduğunu düşünüyordu. Savaş belki eğlencelidir. Savaş kahramanlar da yaratır. Vatanseverliğimizi ve kahramanlığımızı kanıtlamak için savaşa ihtiyaç vardır. Ancak savaş bir fedakarlıktır, tabii eğer komşunuzun oğlunu değil de kendinizi feda ederseniz.”

Danışman Zhirayr Liparityan’ın ifadelerinden savaşı belirleyen atmosferin savaş öncesinde Ermenistan aleyhine zaten döndüğünü, siyasi liderlerin şov yapmalarının ülke menfaatine zarar verdiğini, ülke içerisinde milliyetçiliğin aşırı şişirilmesi ile yanlış ve hatalı analizlerin artmaya başladığını, savaşın ise ancak çok zaruri olduğunda söz konusu olabileceğini, sloganlarla savaşın sürdürülemeyeceği açıklanmaktadır. 

Dördüncü olarak Amerikan Dış Politika Konseyi’nin Orta Asya-Kafkasya Enstitüsü’nün Direktörü, Güvenlik ve Kalkınma Politikası Enstitüsü’nün kurucu ortağı ve JINSA’nın (Jewish Institute for National Security of America-Amerikan Ulusal Güvenlik Yahudi Enstitüsü Gemunder Strateji Merkezi’nin Politika Danışmanı olan Svante E. Cornell, “Ermenistan, Azerbaycan'la Savaşını Nasıl Bu Kadar Kötü Hesapladı?”[vi] başlıklı analiz çalışmasında Ermenistan’ın yenilgisinin sebepleri şu şekilde açıklanmaktadır;

Bunun nedeni, Ermenistan yöneticilerinin bu çatışmayla ilgili neredeyse her şeyi yanlış okuduğu bir dizi ciddi yanlış hesaplamada yatmaktadır: Bunlar işgalden bu yana genişleyen uluslararası ortam, Rusya'nın Ermenistan’a tepkisi, Türkiye'nin çatışmadaki rolü ve Ermenistan’ın hasmı Azerbaycan'ın iç dinamiklerindeki değişimdir.

Ermenistan, yeni bağımsız olduğunda ülkenin önceki trajik geçmişi nedeniyle büyük ölçüde uluslararası sempati ve iyi niyetten faydalanmıştı. Ancak Erivan'ın 1993-94 yıllarında Azerbaycanlılara yönelik bölgesel işgalleri ve etnik temizliği bu algıyı tamamıyla değiştirdi. 1996 yılına gelindiğinde, BM ve AGİT gibi uluslararası kuruluşların kararları Ermenistan aleyhine oldu. Bu durum Azerbaycan'da güçlü bir intikam duygusu oluşturdu ve Bakü, ülkenin beklenmedik petrol gelirinin ciddi bir bölümünü ülkenin savunması ve ordusuna yatırdı. İki ülke arasında büyüyen eşitsizlik giderek daha fazla savunulamaz hale geldi: ortadaki durum sadece bugüne kadar kopmadan karşılıklı çekilebilen bir ip gibiydi. Buna karşın Ermenistan, askeri varlığının garantörü olarak gördüğü Rusya'ya bağımlılığını daha da artırarak Azerbaycan’a karşılık verdiğini düşündü.

Ermenistan için işgal devam ettikçe bir süre sonra geçen zamanın aslında kendi lehlerine geliştiğini düşünmeye başladılar. 2008'deki bölgede ve dünyada yaşanan ikiz şoklardan – İlki Gürcistan'daki savaş ve diğeri küresel mali krizden sonra – Ermenistan’ın Moskova'ya olan bağlılığını sürdürmesinin daha doğru bir tercih olacağı kabul edildi. Aynı yıl Kosova'nın Balkanlarda bağımsızlığını kazanması ayrıca Ermenilerin Dağlık Karabağ için emsal olarak gösterebileceği ikinci bir Arnavut devleti örneği oluşturmuştu. Ermenistan'ın 20 yıl önce Dağlık Karabağ'ı bünyesine katmasıyla benzerlikler paylaşan Rusya'nın 2014'te Kırım'ı ilhak etmesi ise Ermenistan’ın işgal ile toprak kazanmaya ilişkin umutlarını daha da güçlendirdi.

Mayıs 2019'da Başbakan Paşinyan, AGİT'in 2007'den bu yana Dağlık Karabağ için geliştirdiği müzakerelere temel teşkil eden “Madrid İlkeleri”ni reddetti. 2018 yılında Paşinyan'ın eşi Anna Hagopyan, “barış için kadın” hareketini başlatarak, kadınların Azerbaycan ile olası savaşta asker olmalarını teşvik için, tüfekli şekilde askeri kıyafetler giydi ve çocukları da Dağlık Karabağ‘da gönüllü asker olacaklarını belirttiler.  Diğer yandan Ermenistan nispeten açık bir şekilde Suriye ve Lübnan'daki Ermenileri işgal altındaki Dağlık Karabağ bölgesine yerleştirmeye başladı. Bu şekilde savaş öncesi Ermeni liderler Azerbaycan karşısında en az dört ciddi stratejik hata yapmış oldular;

Birincisi, Ermenistan’ın çokça sarf ettiği "kurtarılmış bölgeler" retoriğinin zamanla anlamını yitirdiğinin muhataplarınca fark edilmesi. Çünkü bu tür argümanların zamanla, uluslararası hukukun ve kurumların zayıflamasından yararlanmaya yönelik kasıtlı bir girişimi yansıttığı göz ardı edildi. Oysa yirmi yıldır Azerbaycan, diplomasi ve uluslararası sistemdeki aktörlere baskı çabalarını kullanarak Ermenistan'ın askeri güçle ülke sınırlarını değiştirme girişimini geri almaya odaklanmıştı. Zayıflayan bir uluslararası düzen, Ermenistan'a işgal ettiği bu topraklar üzerindeki kontrolünü süresiz olarak sürdürme hakkı tanıyordu. Ermeni yönetiminin görmeyi ihmal ettiği şey ise aynı şekilde zayıflayan uluslararası düzenin diğer yandan Azerbaycan'ı diplomasiyi bırakıp askeri bir çözüm peşinde koşmaya mecbur bırakmasıdır.

İkincisi ve belki daha da önemli stratejik hata, Ermenistan, Rusya'nın desteğinin önemini unutarak bu gerçeğini içselleştiremedi. Zamanla Rusya'nın Ermenistan üzerindeki etkisi o kadar güçlendi ki Ermenistan bu etkiyi ikame edemedi.

Üçüncüsü, Ermeni siyasi liderler, son yıllarda Güney Kafkasya ile Orta Doğu arasında büyüyen ilişkileri sebebiyle özellikle Türkiye'nin bölgedeki rolünü doğru bir şekilde analiz edemediler. Çünkü 2015 yılından bu yana güçlü bir milliyetçi güç Türk devleti içinde yükselmekte ve Türk dış politikasının parametrelerini giderek daha fazla belirlemektedir.

Son olarak, Ermeni liderler Azerbaycan'ın son dönemdeki iç dönüşümünü tam olarak kavrayamadılar. İlham Aliyev, çevresinde çeşitli oligarkların varlığından yıllarca rahatsız oldu. Ancak geçtiğimiz birkaç yıl içinde Azerbaycan lideri, devleti daha verimli hale getirmek için geniş kapsamlı bir tasfiyeye girişmişti.

Öyleyse Ermeni liderler neden bu kadar ciddi hesap hataları yaptılar? Akla birkaç neden geliyor. Dünya, son yıllarda hızla değişti ve küresel ve bölgesel süreçler arasındaki etkileşimin sonuçlarını anlamak için önemli ölçüde esneklik ve analitik beceri gerekiyor. Ermeni liderler bu gelişmelere kayıtsız kalmış şekilde ve kendi iç propagandalarını daha benimsemiş görünmektedirler. Yine de bu, Ermenistan’ın başarısızlıklarının ölçüsünü tam olarak açıklamıyor, bu da ancak Ermenistan iç siyasetinin daha derin bir analizi ile belki açıklanabilir. Sonuçta Ermenistan Başbakan Nikol Paşinyan'ın ülkesinin ve bölgesinin jeopolitiğini kavrayamadığı artık anlaşılıyor.”

Svante E. Cornell, bu analizinde Ermenistan’ın çeşitli stratejik hatalar yaptığını bunlar arasında işgal sonrası değişen yeni şartları ve yeni Jeopolitiği siyasilerin iyi kavrayamamasının yanında Ermenistan açısından rakiplerinin yükselişini tam olarak anlayamamalarının da etkili olduğunu vurgulamaktadır.

Beşinci olarak Ermenistan’ın yenilgisine ilişkin Ermeni gazeteci Tatul Hagopyan, 44 günlük savaşın Ermeni toplumunda yerleşmiş halkın inandığı beş efsaneyi çürüttüğüne inanmaktadır. Hagopyan, yenilgi sonrası Ermenistan ile ilgili şu değerlendirmeleri yapmaktadır[vii]: Ermenilerin yenilgi sonrası çöken ilk efsanesi, bir statükoyu sonsuza kadar sürdürme olasılığının bulunmadığını öğrenmeleridir. İşgal sonrası oluşan statükonun sürdürülemeyeceği açık olduğu halde bu kabul edilmedi. İkinci efsane, Ermeni ordusunun yenilmezliği efsanesi olup 1991-1994 yıllarındaki savaşından sonra Ermenilerin her zaman Azerbaycan’ı yenebileceklerine inanmalarıdır. Üçüncü efsane, Ermenistan'ın yeni askeri doktrini olarak ileri sürülen “Yeni savaş- Yeni topraklar” stratejisinin tam bir hayal olduğunun ortaya çıkmasıdır. Çünkü Ermenistan değil ama Azerbaycan yeni savaşta, yaklaşık 8.000 kilometrekareden fazla yeni toprakları geri almış oldu. Ermenilerin inandığı dördüncü efsane, Ermeni tarafının Azerbaycan hakkında yanlış bir kanaate sahip olup “Azerbaycan hiçbir zaman savaşı başlatmayacak” diye kendini inandırmalarıydı. Halbuki Ermenistan, Azerbaycan ile savaşmak yerine 1997 sonbaharında Dağlık Karabağ ve tüm Laçin bölgesinin, yani 6.000 km²'den fazla alana sahip bu bölgenin hak sahibi olduğu aşamalı bir çözüm benimsemiş olsaydı, Ermenistan açısından bu feci savaş önlenebilirdi. Ermenistan’ın inandığı beşinci efsane ekonomiyle ilgilidir: Buna göre Ermenistan isterse taviz vermeden kapalı sınırlarla da kendisi ekonomik olarak gelişebilir inanışı: “Bu efsane, yalnızca bireyler tarafından değil, aynı zamanda seçim kampanyalarının bir parçası olan siyasi güçler tarafından da desteklendi. Yine de bu düşüncenin gerçeklikle hiçbir ilgisi bulunmuyor. Neticede bu savaş, 1920 Ermeni-Türk savaşında Kars'ın kaybedilmesinden sonra son 100 yılın en büyük ikinci yenilgisidir. Ermenistan olarak gücümüzü yanlış değerlendirdik. Elimizdeki fırsatlarla değil, heves ve arzularımızla yönlendirildik ve böyle bir felaketle karşı karşıya kaldık."

Siyasi analizci olarak da bilinen Ermeni gazeteci Tatul Hagopyan, Ermenistan için büyük kırılma oluşturan bu yenilgi ile birlikte Ermenistan’da halka inandırılan tüm hurafelerin de böylece yıkıldığı, bu şekilde Ermenistan açısından artık rüyadan uyanma vaktinin geldiğini haber vermektedir.

Altıncı olarak Ermenistan-Azerbaycan savaşı sonrası Ermeni Tarihi Arşivleri Başkanı ve Doğu Amerika Birleşik Devletleri Ermeni Devrimci Federasyonu (ARF) Merkez Komitesi başkanı George Ağjayan’ın analizi incelendiğinde, Ermenistan’ın zaman içerisindeki tekrarladığı benzeri siyasi hataları şu şekilde açıklanmaktadır[viii];

“Cumhurbaşkanı Ter Petrosyan, belki de 1994 anlaşmasındaki ölümcül hatayı 1997 yılına gelindiğinde anladığında, Ermenistan’daki siyasi konumu o kadar değişmişti ki, kendisi o dönem Azerbaycan karşısında Ermenilerin uzlaşma ihtiyacından açıkça bahsettiği halde ne Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığının gerçekçi olacağını ve ne de Ermenistan ile Karabağ’ın birleşmesi taleplerinin gerçekçi olmadığını görülebiliyordu. Zaten kendisi bir yıl sonra istifa etmek zorunda kalacaktı. Yine de zamanı geri çevirmek söz konusu değildi. O dönemden sonra geçen 20 yıl boyunca, Ermenistan'ın müzakere gücü sürekli azalırken, bir husus öne çıktı ve Rusya ile yakın ilişkiler hep sürdürüldü. Ancak Rusya ile sürdürülen bu ilişkilerin sağladığı askeri güvenliğin bedeli ise Ermenistan için dikta tipi otokratik ve yozlaşmış bir rejim olmaktı.

Şu anda Ermenistan’da mevcut iktidar gibi önceki iktidarlar da statükonun artık sürdürülebilir olmadığının anlaşıldığı güne kadar yeterince askeri güçleri savaşa hazırlamamakla suçlanıyor. Oysa bu savaşın zamanlaması Türkiye ve Azerbaycan tarafından mükemmel bir şekilde düzenlendi. Rusya ve İran'ı taraf tutmak zorunda bırakmadan öyle bir konuma getirdiler ki bu da Rusya ve İran’ın uzun süredir yapmak istemediği bir şeydi.”

Başbakan Paşinyan, demokratik reform ve Ermenistan'daki yolsuzluğun sona ermesi vaadiyle 2018'de iktidara geldiğinde Ermeni halkı için hem değerli hem de görünüşte yüksek hedefler koymuştu. Bazıları onun bu çabalarını başarılı bulurken, diğerleri ise Paşinyan’ın vaatlerindeki yüzeyselliği ve eksikliği görebilirler. İlk olarak Paşinyan’ın yolsuzlukla mücadele gerekçesiyle ileri sürüdüğü vaatlere göre önceki siyasi liderlere karşı açılan ceza davaları genelleştirilememiştir. Dolayısıyla halka verilen vaatlerin aslında siyasi konsolidasyon sağlamak ve Paşinyan'ın kişisel kan davasına dahil ettiği rakiplerine karşı açılan ve aslında herhangi bir adalet arayışı içermeyen davalar olduğu görülebilmektedir. Ancak anlaşıldı ki Paşinyan'ın daha önce bir ilişkisi olduğu konular ve dönemler nedense bu tür yolsuzluk soruşturmalarından muaf tutulmuştu. Ülkede artık oligarkların var olmadığı şeklindeki iddiaların ise tamamen geçersiz olduğu görülebiliyordu. Paşinyan'ın sadece Rusya'nın endişesini artırmaya yarayan boş hamaset içeren retorik sicili göz önüne alındığında konuştuklarında daha ihtiyatlı olması gerekirdi. Paşinyan, Rusya liderliğindeki Avrasya Ekonomik Birliği'ne üye olmaya karşıydı ve Rusya-Ermeni ilişkilerinin yapısının Ermeni egemenliği bağlamında sorunlu olduğunu açıkça ifade etmişti. Paşinyan, göreve başladığının en başından beri, Ermenistan ve Dağlık Karabağ’ın savunulması için mevcut askeri hazırlığın yetersiz olduğunu fark etmişti ancak son iki yılda bu durumun düzeltilmesi için hangi adımların atıldığı ise belli değil. Ancak Paşinyan, savaşla ortaya çıkacak hesaplaşma gününü önlemek için daha önce diplomasiyi daha da önemli hale getirmeliydi.”

George Ağjayan’ın görüşlerine göre, savaşa girilmesinin ve savaşın Azerbaycan’a karşı kaybedilmesinin tek sorumlusu olarak Ermenistan başbakanı gösterilirken, siyasi iktidarın gerçekleşmeyecek vaatlerle Ermenistan halkını oyaladığı ve iç siyaseti dizayn ederken aynı şekilde dış siyaseti düzenleyebileceğini zannettiğini ancak bu durumun söz konusu olmadığını ve diplomasinin yeterli şekilde etkin kullanılmadığını ileri sürmektedir. Ermenistan tarafının yenilgiyi nasıl okuduğuna ilişkin ileri sürülen görüşlerin ortak noktası, demokratik devlet aklını esas almayan ve statükoyu korumaya çalışan, iç siyasi kaygıları öne çıkaran ve ülkenin gücünü abartıp stratejik hatalar yapan siyasi iktidarların kendi halklarına acı bir ders yaşattıklarıdır. Ermenistan, bölgesinde gelişmeleri yeterince anlamayan, güç ile terbiye edilmeyi hak edecek birçok hatanın mimarı olarak gözükmektedir.

_______________________________________________

KAYNAKÇA

 

[i] Beşir Mustafayev, “Karabağ’ın İşgal Süreci ve Bölgede Yaşanan Son Olaylar Çerçevesinde Çözüm Arayışları”, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi (TAED), 2013, ss.281-294, s.285.

[ii] https://en.topwar.ru/177468-jeks-premer-armenii-80-procentov-nashej-armii-net-jet-razgrom.html

[iii] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/05.12.2020

[iv] https://mediamax.am/en/news/interviews/41674/25.01.2021

[v] https://www.bbc.com/russian/features-55132269?fbclid

[vi] https://nationalinterest.org/feature/how-did-armenia-so-badly-miscalculate-its-war-azerbaijan-172583? Page =0%2C1

[vii]https://jam-news.net/tatul-hakobyan-causes-of-myths-in-the-karabakh-war-in armenian-society/

[viii] https://armenianweekly.com/2020/11/11/confessions-of-an-angry-armenian/