Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Yaptırımlar ve Güvenlik

Bu yazı 12.06.2022 tarihinde yayınlanmıştır.

*Doç. Dr. Güray Alpar/ SDE Başkanı

 

“Yaptırım” deyip geçmemek gerek. İnsanların, kurallara uymak zorunda kalması durumunu ifade eder. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre aynı zamanda yaptırım kelimesi, yasalara aykırı olarak gerçekleştirilen davranışa verilen ceza olarak belirtilmektedir. Kişilerin, kurumların ve devletlerin bu kurallara uymaya mecbur bırakılması da bu kapsamın içindedir. Ancak kuralların, insan ve toplumun vicdanında adalet prensibine uyması ve eşit şekilde uygulanması da kabul görmesi için olmazsa olmaz bir kuraldır. Bir diğer önemli konu ise yaptırımlardan, Afganistan’da olduğu gibi, sivil halkın, kadın ve çocukların özellikle sağlık ve temel insani yaşam koşulları açısından olumsuz etkilenmemesidir. Güvenlik; kişilerin ve toplumun her türlü tehlikeden uzak kendilerini güvende hissetmesi durumudur. Toplumda düzenin kurulması, emniyet ve asayişin sağlanması ve bunun sürdürülmesi toplumsal bir kaygıdır (Alpar, 2013: 80). Eğer yaptırımlar toplumda bu kaygıyı gideremiyorsa, uygulamaların da bir anlamı olmayacaktır.

Uluslararası ilişkilerde yaptırım, güçsüz bir tarafın daha güçsüz bir tarafa karşı yapmakta olduğu bir eylemi durdurması ya da yaptığı bir hatayı düzeltmesi maksadıyla uygulamaya koyduğu eylemler bütününü ifade eder. Bu kapsamda günümüzde ekonomik, askeri, diplomatik, spor ve çevreye ilişkin alanlarda yaptırımların uygulandığı görülür. 

Yaptırımlar devletlerin davranışlarını değiştirmeye zorlamak için diplomatik bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır. Diğer taraftan hukukun herkes ve her ülke için bağlayıcı olması da gerekir. Öbür türlü bu kurallar sadece güçlü olana hizmet etmekten öteye geçmez.  Yaptırımlar, silahlı veya silahsız uygulanabilir. BM Anlaşmasına göre bu anlaşmanın 7. Bölümünde belirtilen önlemler, öncelikle 41. Madde uyarınca kuvvet kullanımını gerektirmeyen zorlama önlemleriyle, başarısız olması durumunda ise 42. Maddeye göre silah kullanılarak yerine getirilebilir (BM Antlaşması Md. 41 ve 42).

BM kararı olmadan da bazı yaptırımların uygulandığı görülür. 2022 yılı şubat ayında BM Güvenlik Konseyinde, Rusya’ya uygulanan yaptırımlar görüşülürken, Rusya ve Çin temsilcileri, BM dışında alınan tek taraflı yaptırımların barış çalışmalarına zarar verdiğini belirttiler. Rusya BM Daimî temsilcisi Polyanskiy, sadece BM Güvenlik Konseyi’nde alınan yaptırım kararlarının yasal olduğunu savunurken, tek taraflı yaptırımlarla, Küba, Venezuela, İran, Afganistan gibi ülkelerin iç işlerine karışıldığını söyledi.

Diğer taraftan yaptırımlar her zaman işe yaramaz. ABD’nin Pakistan’a ve Türkiye’ye (1974-1978) uyguladığı yaptırımlarda olduğu gibi önlemlerin uygulanan ülkeyi güçlendirdiği de görülür. Çoğu zamansa; Küba, Suriye ve İran örneklerinde olduğu gibi ülkeler yapılarını yaptırım şartlarına uydurup hayatta kalmaya devam ederler.

Bazı yaptırımları ise zaten anlamak mümkün değildir. Suriye’ye yönelik ABD’nin Başkan Trump döneminde “Caesar Yasası” kapsamında yürürlüğe soktuğu yaptırımların, aradan iki yıl bile geçmeden yine aynı ülke tarafından sözde “ISİD’ı ekonomik istikrar yoluyla yenilgiye uğratmak” maksatlı, Mayıs 2022 tarihinde kısmen kaldırılması bunun bir örneğidir. ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı tarafından açıklandığı şekilde kararla, 12 alanda Suriye’nin kuzeyine yönelik ticari faaliyetlere izin verilirken, bölgeden petrol ve yakıt satın alınmasının da önü açılıyordu. İlginç olansa, Suriye halkına ait olan petrol kaynakları çoğunlukla Suriye’nin kuzeyinde. Suriye’nin kuzeyine yönelik yaptırımlardan ABD şirketlerinden bazıları muaf, bunlar ABD’li şirketler tarafından işletiliyor ve petrolün alıcıları arasında Esat Yönetimi de var. Zaten ABD yönetimi bu kararın çıkmasından daha önce de keyfi bir kararla YPG/PKK kontrolündeki Deyrizor bölgesinde faaliyet gösteren bir Amerikan şirketini yaptırımların dışında tutmuştu.

Başka ülkeleri yaptırım için zorlamalara tabi tutarken, bu konudaki uluslararası hukukun ihlal edilmesinin başka örnekleri de var. İran’a yönelik ambargoların devam ettiği 1986 yılında “İrangate” ismiyle ortaya çıkarılan skandal bunlardan birisidir. Lübnan’da yayın yapan Ash-Shiraa isimli bir yayın organı tarafından ortaya atılan habere göre, ABD bu dönemde İran’a silah ve çeşitli askeri malzemeler satmış ve iddia edildiği şekilde parasını Nikaragua’da solcu yönetimi ortadan kaldırmaya çalışan gerillalara aktarmıştı (www.reagan.utexas.edu/archives/speeches/1986/111386c.htm). Dönemin ABD Başkanı Reagan başlangıçta bunun varlığını inkâr etse de, 13 Kasım tarihinde yaptığı bir televizyon konuşmasında silah satışını ve İran’la perde arkasından yapılan gizli görüşmeleri doğrulamak zorunda kalmıştı. Reagan bu konuşmasında İran’la aylarca gizli görüşmeler gerçekleştirdiklerini, silah ve bunlara ait parçaları onları ikna etmek için kendisinin emir gererek gönderdiğini açıkça itiraf ediyordu (https://www.youtube.com/watch?v=rYdvBZxPhLY).

Halen Ukrayna’yı işgal girişimi sonrası Rusya’ya da yoğun yaptırımlar uygulanmaktadır ve yaptırım uygulanan alanların sayısı giderek artmaktadır. Yaptırımlarda İsviçre (1103) ve İngiltere (1098) başı çekmektedir. Ardından AB (940) ve ABD (838) gelmektedir. Kanada, Avustralya ve Japonya en fazla alanlarda yaptırım uygulayan diğer ülkelerdir. Avustralya’nın İngiltere ile birlikte hareket ettiği, Fransa’nın ise AB’den ayrı kendi belirlediği alanlarda da yaptırım uyguladığı görülmektedir. Yaptırım sisteminin denetimini ise yine bu ülkeler yapıyor. Zaten kurgulanan sistem kendi derin denetim sistemini de oluşturmuş durumda.

Diğer taraftan Türkiye açısından, halen yaptırım uygulanan ülkeler değerlendirildiğinde, dünyada en fazla yaptırım uygulanan 6 ülkeden 3’ü ile komşu olduğu görülür. Kaldı ki bu 3 ülkeye uygulanan yaptırımların miktarı diğerlerinin çok çok üzerindedir.

Şüphesiz bir noktadan sonra yaptırımlar sadece uygulanan ülkeye değil, onunla ticaret yapan ülkelere de zarar vermektedir. O halde Türkiye’nin yoğun ticari ilişkiler içinde olduğu ülkelere karşı yıllardır bitip bilmeyen bu yaptırımların gerçekte kime zarar verdiğini de yeniden sorgulamak gerekir.

İran’a uygulanan yaptırımlar, yönetimden ziyade orada yaşayan halkın yaşam koşullarını, refah düzeylerini, eğitimlerini, beslenmelerini ve sağlık koşullarını etkilemektedir. Kısacası en temel insan haklarından mahrum bırakmaktadır. İran 2018 yılında 41 milyar dolar ithalattan 2019 yılında 27 milyar dolara, yine aynı yıllarda 96,6 milyar dolardan 27,1 milyar dolara düşmüştür (Kaynak:Trademap-mirrordata/İran). İran Gümrük Sözcüsü Latifi, İran resmi haber ajansına (IRNA) verdiği demeçte, İran’ın 2020 yılında ABD yaptırımları nedeniyle ancak 34 milyar 998 milyar dolar ihracat ve 38 milyar 892 milyon dolar ithalat gerçekleştirebildiğini açıklamıştı. Bu dönemde İran ile Türkiye’nin ticaret hacmi de gözle görülür biçimde azalma göstermiştir. Suriye’ye uygulanan yaptırımlar ise Türkiye’nin bu ülke ile zaten iyi olmayan ticaret hacminin daha fazla gelişmesinin önündeki engeldir.

Ortaya çıkan Rusya yaptırımlarının ise birçok alanda Türkiye’ye, bölgeye ve hatta küresel boyutta olumsuz etkilerinin olacağı muhakkak. Nitekim ABD Başkanı Biden, ülkesindeki enflasyonun sebebini Rusya olarak gösterirken, Rusya Devlet Başkanı Putin, St. Petersburg Formu (SPIEF) nedeniyle kaleme aldığı ve Kremlin internet sitesinde yayımlanan yazısında, küresel enflasyondan, Batılı ülkelerin hatalarını, dar bakış açılarını ve yaptırımlarını sorumlu tutuyor ve bunun üretim ve tedarik zincirlerinin yok olmasına ve dolayısıyla gıda kıtlığı ve küresel yoksulluğa neden olacağını ortaya koyuyordu. Ona göre Batılı ülke elitleri, küresel hakimiyetlerini devam ettirmek için dünyanın geri kalanını feda etmeye hazır.

Diğer taraftan, uygulanan yaptırımların ne ölçüde etkili olduğu da tartışmalı. Şüphesiz orta ve uzun vadede birtakım etkileri olacaktır. Ancak kısa vadede görünen o ki yaptırımlar, uygulanandan çok uygulayanları olumsuz etkiliyor. Petrol fiyatlarındaki artış son 13 yılın en yüksek seviyesinde. Ham petrolün fiyatı 2022 yılında neredeyse %50 artışla 120 dolar seviyelerini geçti. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Sırp televizyona verdiği demeçte, fiyatların artması nedeniyle bu yıl petrol ve gaz ihracatından "kayda değer bir kâr beklediklerini" söylüyor. Günde yaklaşık 800 milyon dolarlık gaz ihraç eden Rusya geçen yıl elde ettiği karı 235 milyar dolardan bu yıl 285 milyar dolara çıkarmayı planlıyor. AB gaz ihtiyacının %40’ını, petrol ihtiyacının ise %25’ini Rusya’dan karşılıyor. Batılı ülkeler kendilerini etkileyeceği gerekçesiyle, gaz ve petrol alanındaki yaptırımları bu yıl için erteledi. Bu nedenle hala Rusya’nın Ukrayna’daki sürdürdüğü savaşın finansmanının büyük bölümünü karşılamaya devam ediyorlar. Diğer taraftan bu ayırım ve istisnalardan, her nedense savaştan etkilenen diğer ülkeler ayrı tutuluyor. Hindistan ve Çin ise enerji ihtiyaçlarını Rusya’dan indirimli olarak karşılıyor. Ancak neticede, savaşın ve yaptırımların yükünü gelir düzeyi düşük insanlar çekiyor. Böyle bir durumda yüksek bir öngörüyle enerji ve gıda başta olmak üzere, Türk iş adamlarının da her konuda desteklenmesi, yönlendirilmesi ve tüm devlet kuruluşları bazında teşvik edilmesi her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor.

Ambargo, malların yabancı bir ülkeye gitmesinin engellenmesidir.  Geçmişte daha çok denizlerden yapılan abluka ile uygulanan bu yöntem günümüzde kara ve hava alanlarını da kapsayacak şekilde genişletilmiş ve yaptırım tabiri daha çok kullanılır hale gelmiştir. Yine uluslararası sistemin koyduğu kurallarla, yaptırımların yaptırımı da bankacılık ve finans sisteminin araçlarıyla ve yine belirli ülkelere tanınan ayrıcalıkla daha derin kontrol mekanizmalarıyla kontrol edilmektedir.

Diğer taraftan açıkça dünyanın kontrolsüz bir krize doğru gittiği görülüyor ve mevcut uluslararası sistem adaletsiz uygulamaları ile bunu önlemekte çaresiz birçok kere de bilinçli bir şekilde ilgisiz kalıyor. Küçük bir grup elitin dünyanın geri kalanından daha fazla paya sahip olduğu böylesi bir ortamın sürdürülmesi mümkün değildir. Kişilerin ve toplumun kendisini her türlü tehlikelerden uzak, korkusuz hissetme durumu şüphesiz askeri olduğu kadar, gıda ve enerji gibi alanlarda da geçerli. Bu nedenle bir taraftan savaşı caydırmak için bazı kısıtlamalar koyarken, diğer yandan bunu ilişkin hususları sadece “kendisine zarar gelmesin, diğerlerine ne olursa olsun” düşüncesi içinde bencilce bir anlayışa sığdırmanın kamu vicdanında bir karşılığı olamaz. Adaletsiz uygulamalar ortadan kaldırılıp bir an önce önlem alınmadığı sürece insanlar ölmeye ve sıkıntı çekmeye devam edecek.

Diğer taraftan savaşların, çatışmaların ve yıkımların Türkiye’nin yakın çevresine yoğunlaşması ise Türkiye’nin güvenliği açısından dikkatle takip edilmesi gereken bir durumdur. Bölgeye dışarıdan yapılan hiçbir müdahalenin barış ve huzur getirmediği bilindiği halde, bu bölge etrafında tek taraflı yaptırımlar ve sahte barış söylemleri ardına sığınmış uygulamaların da değerlendirilmesi gerekmektedir. Etrafına kan ve gözyaşından başka bir şey vermeyen sistemlerin, bölgeden uzaklaştırılması ve bölge insanını huzur ve refaha kavuşturacak birlikteliğin bir an önce oluşturulmasının zamanı gelmiştir.

Kaynakça:

Alpar, Güray. (2013). “Güvenliğin Sağlanmasında Bir Kolluk Kuvveti Olan Jandarmanın Geçmişten Günümüze Rolü ve Dünyadaki Konumu, Güvenlik Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 2(1), 79-106.

BM Antlaşması Md. 41 ve 42.

Caesar Syria Civilian Protection Act. US Department of State. June 17, 2020. Retrieved July 29, 2000.

TDK Sözlüğü Yaptırım Maddesi.

https://www.youtube.com/watch?v=rYdvBZxPhLY.

www.reagan.utexas.edu/archives/speeches/1986/111386c.htm.

Trademap-mirrordata/İran.