Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Yobazdan Psikolog Olur mu?

Bu yazı 15/08/2022 tarihinde yayınlanmıştır.

*Prof. Dr. Tevfik ERDEM/ SDE İç Politika ve Hukuk Koordinatörü 

 

Yobazlık bir düşünceye (dine-ideolojiye vb.) aşırı ölçüde bağlı olmayı ve hoşgörüden mahrumiyeti anlatan bir sıfattır. ‘Bağnaz’ olarak da tarif edilen bu tip insanlar genellikle nefret dilini kullanarak kendilerini aklamaya üstün görmeye ve ötekini de itibarsızlaştırmaya ve değersizleştirmeye çalışırlar. Bunun son örneği, “başörtülüden psikolog olmaz!” çıkışıyla ortaya konan yobazlıktır.

Bu tür bağnazlıkların ortaya çıkmasını iki değişkenle açıklamak mümkün; ilki moderniteden nasiplenememek. Bu tür yobazlar, kılık kıyafet açısından tam bir modern görünüme sahip olurken beynin içinin tamamen 1940’larda kalan örümcek ağlarıyla dolu olmasıdır. Zevahiri kurtaran modern görüntünün altında modernitenin ana ilkeleri olan hoşgörü, insan sevgisi (hümanizm), evrensel düşünceye, insan hak ve hürriyetlerine saygı gibi Aydınlanmacı ilkelerden yoksunluk vardır. Dini vülgarize eden pozitivist mantığa sahip bakışla her türden dini öğretiye bodoslama saldırı ve ayar verme üstünlüğü ya da narsizmi, her türlü ölçme ve değerlendirmeyi kendisinin yapabileceği hissini ona aşılar. Bu yüzden din, III. Dünya, Doğu vb. hakkında her türlü söylem üretme ve yorumlama hakkını kendinde bulur. Yobazlık narsizmin yol arkadaşıdır. Ele aldığımız örnekte olduğu gibi sadece makro konular üzerinden değil örneğin bir meslek mensubunun başörtülü olup olamayacağı gibi mikro konular üzerinde bile tek yetkili otoritenin ancak kendisi olabileceğini düşünür ve düşündürür.

Tabii bu işin bir de psikolojik boyutu aşan sosyolojik yönü var. Başörtüsü, Türk toplumunda kırdan kente göçle birlikte kırın özelliklerinin kente taşındığı bir semboldür. Kentleşme sürecinin tamamlanmasıyla birlikte bu kıra özgü, geri kalmışlığın sembolünden tamamen kurtulacaktır toplum ve insanlar. Bu gözü kara modernist yorum, başörtüsünü hem ekonomik hem de sosyo-kültürel gericilik sembolü olarak gördüğü için toplumdan arındırılması gereken bir sembol olarak görmüş ancak ne yaparsa yapsın bu sembolden de kurtulamamıştır. Tam tersine bir karabasan gibi modern toplumun üzerinden gitmediği gibi modernliğin bütün kalelerinin içine girmeye başlamıştır. Eskinin taşralı gecekondulu, yarım başörtülü kadınlarının yerini şimdi orta sınıf beyaz yaka meslekleri icra eden eğitimli, evi ve arabası olan başörtülüler almıştır. Türk filmlerinin yarım başörtülü figüran teyzelerinin, yaz aylarında havuz kenarında dalga geçildikten sonra mini etekle piyano çalmayı öğrenen ve böylece modernleşen(!) taşralı yarım başörtülü kız çocuklarının yerini üniversitelerde başlarını açmamak için direnen, en güzel fakültelerin en güzel bölümlerini dişini tırnağına takarak ve her türlü yobazlığa direnerek okuyan, modernlikle dini ve muhafazakarlığı harmanlayan başörtülü kadınlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu kadınlar artık marka giyiniyorlar, AVM’lerde, Cafelerde, plajda, restoranda kısaca artık her yerdeler. Eski orta ve üst sınıflar kendi sınıfsal pozisyonlarını onlarla paylaşmak durumundalar. Bu benzerlik eski modernler için dayanılmaz bir rahatsızlık aslında meydana gelen bu türden yobazlıkların ve çırpınışların arkasında sınıfsal pozisyonunu terketmek ya da kendisiyle hiçbir benzerliği olmayan ve gerçekte nefret ettiği ama bunu dile getiremediği insanlarla paylaşmak zorunda olmanın verdiği bir ızdırap var. Doğrusu bu ızdıraba katlanmak ne kadar da zor.

CHP lideri Kııçdaroğlu CHP’nin yaptığı yobazlıkların farkına vararak artık Türkiye’nin bu tür şeyleri sorun edinmeyeceğini belirtip, bir barışma söylemi geliştirmesine rağmen, modernliğin kalesi olan üniversitelerdeki akademisyenlerin sahip olduğu yobazlık düzeyinin hangi boyutlarda olduğunu varın siz düşünün. Yarın CHP iktidar olsa, Sayın Kılıçdaroğlu da Cumhurbaşkanı olsa, toplumdaki bu tür itibar sahibi mesleklerde yer alan yobazların Kılıçdaroğlu ve CHP’ye yapacağı baskının boyutlarını düşünebiliyor musunuz? “Ben bu uçağa binmem uçağın pilotu başörtülüymüş”, “bu avukatın mahkemede yer alması uygun mu? Kendisi başörtülü de”. “Bu hocanın üniversitede ne işi var bu modern kuruma başörtülüler nasıl bir katkı sağlayabilir….” gibi soruları her meslekten çoğaltmak mümkün.

Tehlikenin farkında mısınız?