Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Yol Ayrımındaki Irak: Değişim ve Sonuçlar

Tarık Haşimi (Irak Cumhurbaşkanı Eski Yardımcısı)

"Irak her zaman kolay kaybedilebilir bir yer olmuştur. Irak’ın kırılgan yapısındaki herhangi bir değişiklik Türkiye’nin güvenliği için önem arz etmektedir.

1 Ekim 2019 öncesine bakacak olursak, daha evvelki rejim 9 Nisan 2013’te yıkıldı. Askeri güçler sadece rejimi devirdi diye düşünüldü fakat aslında devletin tüm yapıları paramparça oldu. Gerek devlet gerekse toplum bu parçalanmayla değişikliğe uğradı. Şu an halk bu durumdan memnun değil. Öyle ki insanlar eski diktatör rejimi özler hale geldiler. İnsanlar şu anki rejimin başarısızlığını görüyor. 2013’teki değişim çok kapsamlıydı. Ekonomide, güvenlikte, siyasette hatta insanların değerlerinde bile etkili oldu. Tarihsel olarak güçlü bir şahsiyete sahip olan Irak’ın şahsiyetinde bile değişiklikler meydana geldi. Bugün Irak’ın karar alma mekanizmalarına hatta turizmine bile dış devletlerin müdahale ettiğini görüyoruz.

2015’te bir anayasa yazdık ve Irak’ı sivil bir devlet olarak tanımladık. Bugünse Irak’ın Necef, İran’ın Kum şehirlerindeki Şii yapılar Irak’ın tüm işlerine müdahale ediyor ve onların onayı olmaksızın cumhurbaşkanı bile atanamıyor. Irak teokratik bir devlet haline geldi. İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani Tahran’dan daha çok Bağdat’ta bulunuyor. İran, Irak’a nüfuz etmiş durumda. Devlet kurumlarında İran’ın etkisinin bulunmadığı hiçbir alan kalmadı neredeyse. Devlet olarak egemenliğini kaybetmiş durumda olan bir Irak’tan bahsediyoruz. Bugünkü sorunun temeli de bu maalesef.

Bugün 5000’e yakın fabrikamızın üretimi durdu çünkü İran bunları güvenliğe aykırı buldu. “Neye ihtiyacınız varsa biz size ihraç edelim” diyorlar. Irak’ın kaynaklarını nasıl tükettiklerini ileride herkes anlayacak.

Irak’ın hava sahasından Körfez ülkelerine yapılan hava saldırıları da İran’dan kaynaklanıyor. Hizbullah’ın desteklenmesi, Suriye’de insanların öldürülmesi ve çeşitli grupların desteklenmesi Irak’ın kaynaklarıyla, İran tarafından yürütülüyor.

Bugün Irak’taki insanların birçoğu açlık sınırında, günde 3-4 $ ile yaşıyor.

Bir diğer konu da mezhepsel ayrılıklar. Eskiden farklılıkların üstünde bir ‘Iraklı’ kimliği vardı. Artık bu yok ve bu durum ABD tarafından desteklenirken, İran da bu duruma göz yumdu. 2005-2006’da Irak’ta tehcir oldu, demografik harita Sünniler ve Türkmenlerin aleyhinde değişti.

İnsan hakları konusuna hiç girmiyorum bile. Devlet kendi yasasını çiğniyor ve kimse buna ses çıkarmıyor. İnsanlar kaçırılıyor, erkekler kadın ve çocuklardan ayrılıyor ve bunların nereye götürüldüğü belli değil. BM’nin bu konuda raporları mevcut. İşkence ve kötü muamele de had safhada.

Yargıya bakıldığında ise adil yargılanmanın olmadığını söylemeye bile gerek yok. Benim hakkımda da terör suçlamalarında bulundular ve arama kararı çıkardılar.

DAEŞ 2015’te Musul’a girdiğinde birçok insan kuzeye ve Irak’ınn dışına çıktı. Bu bölgeler DAEŞ’ten temizlendiğinde ise oraları yıktılar. Irak’ın yeniden inşası için devletten hiçbir pay ayrılmış değil. 1 milyon aile elem verici şartlarda yaşıyor.

Yolsuzluk en önemli sorunlardan birisi. Kalkınma ve yeniden inşanın önünde bir engel teşkil ediyor. Hayatın her alanında olumsuzluklara sebebiyet veriyor. BM’nin hazırladığı şeffaflık endeksinde Irak en son sıralarda yer alıyor.

Ekonomi petrole dayalı. GSMH’nin… Tarım, sanayi ve hizmet sektörleri nerede? %90 bağımlılık… Petrol fiyatlarında dalgalanma olduğunda Irak doğrudan etkileniyor. Tarım ve sanayi olmayınca bağımlılık arttı. 5 milyon memur petrol gelirlerinin yarısını alıyor. Geri kalan gelir ise emeklilere vs. gidiyor. Yalnızca %20’i kalkınmaya ayrılmış fakat çok miktarda bir pay yolsuzluk ve rüşvete gittiği için %20 kadarı bile kalkınmaya harcanmıyor.

Aşırı korumacı politika? İthalat fazla ve yerli ürünler ucuz ithal mallarla yarışamayınca yerel üretici kepenk kapatıyor. İşsizlik bazı yerlerde %40’a kadar çıkıyor. Fakir çocukların çoğu güneyde yaşayan Şii ailelerin çocukları. Fakir çocukların %50’si Şii. Semavi ve Samara en fakir şehirler ve bunlar ne Türkmen ne Kürt. O yüzden bir Şii ayaklanması yaşanıyor.

201 milyar dolar petrol geliri varken yaklaşık 20.000 Iraklı yoksul mu? Hayır değil. Irak’ta petrol geliri işgalden sonra artmış, USAID bu bölge için yüksek miktarda pay ayırmış. Peki, bunlar nereye gitti? Demek ki rüşvet ve yolsuzluk var.

Sosyal adaletin olmaması ve gelir farkının fazla olmasının toplumdaki sosyal durumu kötü etkilediği görülüyor. Fuhuş, uyuşturucu bağımlılığı artmış durumda. Araştırmalar bunların arkasında siyasi partilerin olduğunu gösteriyor."

Yasin Aktay

"Irak’ta yaşanan sosyal patlama, 2010’un sonunda başlayan Arap Baharı’na benzeyen bir olaydı.  Bugün 4 merkezde yeni bir Arap Baharı dalgası bekliyoruz: Cezayir, Irak, Lübnan ve Sudan. Her ülkenin farklı motivasyonları var. 1990’lardaki iç savaşın ardından Buteflika’nın seçimlerde beşinci kez aday olması halkı ayaklandırdı. Dinamik ve uyanık bir toplumsal yapı oluştu. Seçim toplumu tatmin etmedi ama bu hareketlilik Cezayir’i bir adım ileriye götürdü. Seçilen kişi eski rejime çok uzak birisi değil, toplumda arabuluculuk yapabilecek biri olarak değerlendiriliyor. Bugün Libya’daki olayların etkilerinden biri de Cezayir’dir. Irak ve Lübnan’a gelindiğinde ise bugün İran’ın halkına gururla anlattığı bir hikâye var, Bağdat, Şam, Beyrut, San’a… Bu dört Sünni çoğunluklu şehri yönettikleri hikâyesi… El attıkları her yer harap oluyor.

Irak ve Lübnan arasında benzerlikler var. Lübnan’da iç savaştan sonra inanç ve mezheplere göre kota sistemi ile bir yapı oluşturuldu ve bu yapı Lübnan’ı yozlaşamaya götürdü. Liyakat yok, ‘clientelism’ var. İran’ın kontrol ettiği Hizbullah’ın Lübnan’daki çok örgütlü yapısıyla her yere nüfuz etmesi bu kota sisteminin oluşturmak istediğinden bağımsız, yeni bir gençlik yapısının ortaya çıktığının da bir göstergesi. Irak’ta da benzer bir yapı oluşturulmaya çalışıldı. Gençliğin yeni bir düzen isteği var. Devletin dini anlamda tarafsız olacağı bir düzen istiyorlar. İslami devlet demek kolay fakat kimin devleti olacak? Sünnilerin mi, Şiilerin mi, Selefilerin mi?

Bugün bölgedeki hareketin 3 temel nedeni mezhepçilik, terör ve yolsuzluk. Bir yerde hareket varsa orada çıkarları olan başka güçlerin de olabilmesi zorunlu olmasa da mümkün."

Abdulnasir El Mahdavi (Diyala Eski Valisi)

"Irak meselesi tüm İslam dünyasının meselesidir. Sosyal hareketliliğin sebepleri nelerdir? ABD, İran’dan destek alıncaya kadar Afganistan’ı da Irak’ı da işgal edememiştir. Artık İran’ın Irak’a müdahele etmesini istemeyen Şiiler var. Bu da İran’ın Irak’taki müdahelesinin ne kadar sert olduğunu gösteriyor. Devletin parçalanmasından sonra yeni bir durum ortaya çıktı. ABD’nin işgalden sonra Irak yönetimini bıraktığı Paul Bremer kanunlar çıkarmaya başladı. 2003’ten önce Iraklıların Şii mi, Sünni mi, Yezidi mi olduğu konuşulmazdı. Irak ulus devlet niteliği taşırdı ve vatandaşlık önplana çıkardı. Nispeten ekonomik ve sosyal istikrar mevcuttu. 2003’ten sonra Bremer, Irak’ı üçe böldü çünkü bu parçalanmanın ABD’nin lehine olacağını düşündüler.

1. Körfez Savaşı’nda 8 yılda 1 milyon insan hayatını kaybetti. Mezhepsel gruplar devlet kurumlarını ele geçirmeye başladılar. ABD çekildikten sonra güç boşluğu ortaya çıktı. İnsanlar iki dini lider etrafında toplanmaya başladı. Şiiler Sistani’nin etrafında toplandılar. ABD, Şiiler ile İran’ın Irak’a müdahalesinin önünü açtı. Ciddi bir mezhepsel ayrılık ortaya çıktı. Şu anda mezhepsel yapılanmanın ortaya çıkmasındaki tek sebep onların çıkarına hizmet edilmesi.

Caferi başbakan olarak hükümeti kurdu. 2003-2004’te güvenlik sorunu yoktu, ABD güçleri yoktu ama halk daha güvendeydi. ABD güçleri Irak’a egemen olup Şii bölgelerini ele geçirdikten sonra Irak toplumunun içindeki tüm kesimlerde işgale karşı çıkanlar oldu. Irak’ın ulus devletten mezhepçi bir yapı haline gelmesi Kürtlerin kuzeyde kendilerini dışlamasıyla sonuçlandı. Gerek Sünniler gerekse Kürtlerden kaynaklanan boşluğu Bremer, Şiilerle doldurdu. Sonraki hükümetlerin de çoğu Irak’ı ayrımcılığı esas alarak yönetti. Örneğin, Valiliğini yürüttüğüm, çoğunluğu Sünni olan bölgedeki güvenlik güçlerinin tamamı Şiilerden oluşuyordu. Yalnızca itfaiyede Sünniler hâkimdi.

Peki, Irak’ta ABD mi yoksa İran mı güçlü? Her ikisi de birbirini destekliyor. Devlet İran’ın elinde ve ABD de buna zemin hazırlıyor.

İran’dan doğal gaz ve elektrik ithal ediyoruz. İran mezhepçiliği kendi ulusal güvenliğini korumak için kullanıyor ve bunu anayasaya aykırı olarak yapıyor. 2016’da bütün kanun ve düzenlemeleri çiğneyerek bu müdahalenin yolunu açtılar.

Bugün Irak’taki yöneticiler, halkı bir bütün olarak görüp devleti onların çıkarlarıyla yönetme vizyonuna sahip değiller. Şu anki Irak yöneticileri devletin çıkarlarını korumaktan vazgeçmiş durumdalar ve İran’ın kontrolü altındalar. Medya organları da bu etki altında.

Sünnilerin hiçbir etkisi yok. Sadece devlet terörüyle değil, terörle de karşı karşıyayız. İki Şii türbesi yıkıldı diye birçok insanı öldürdüler. İsmi Ömer olan birçok kişiyi sırf isminden dolayı öldürdüler. Irak’ın %40’ını ele geçiren DAEŞ yetmezmiş gibi bir de kendi devletimizin yaşattıkları var."

Jassim El Shammari (Araştırmacı)

"Mevcut rejimle mücadele ve muhtemel beklentilerden bahsetmek istiyorum. 2004’ten bu yana gelen hükümetlerin halk ile ilişkileri güçlünün zayıfla olan ilişkileri şeklindeydi. Kuzey, doğu ve batı bölgelerindeki insanlar olumsuzluklara karşı gösteri yaptığında bu barışçıl gösteriler, özellikle El Maliki döneminde, terörizm olarak adlandırıldı ve hükümet bu insanlara ateş açarak neredeyse onları öldürecek duruma geldi. Bundan sonra Sünniler köşeye çekilmişti.

Bugün ise Şiiler, özellikle Şii yöneticilere karşı sokaklara döküldüler. Irak demokratik mi yoksa teokratik bir ülke mi artık karar veremiyoruz. Bugün Irak’ta özgürlüklerden bahsedemiyoruz. İnsan kaçırmalar, öldürmeler, adaletsizlikler, fail-i meçhul cinayetler bugünkü kaosu meydana getirdi ve bunlar halkla devletin arasını açtı. Bu da Sünnilerin geri çekilme nedeni oldu. Diğer yandan, Sünnilerin harekete geçmesi bu hareketin yolunu saptırmak demek olacaktır çünkü öyle bir durumda hükümet sokaktaki göstericileri terörizm ile suçlayacak ve şeytanlaştıracaktır. Sünni kesimler içerisinde bu Şii hareketlenmeyi destekleyen kesimler de var.

Yaptığım çalışmalar sonucunda bu hareketlerin sonucunda olabilecek en güçlü ihtimallerin neler olabileceğini inceledim. Pek çok ihtimal var fakat ben en güçlü ihtimalleri sıralayacağım.

Bugün Bağdat’ta ve tüm güney illerinde gösteriler var. İki ihtimal var: bu gösteriler ya başarılı olur ya da başarısız olur.

Bunlar başarılı olursa ne olur? Gösterilerin başarılı olması halinde göstericiler, bağımsız kişilikler ortaya koyarak bir geçiş döneminin yolunu açabilirler. Bu da 6 ay ila 1 yıl arasında bir geçiş dönemi hükümetinin kurulmasıyla sonuçlanabilir. Bu geçici hükümet, idari, güvenlik, hizmetler yönünden bu hükümet ülkeyi idare etmeli ve baskıcı kararları, özellikle terör suçlamasıyla ilgili olanlar, ortadan kaldırmalıdır. Haydar el İbadi Bağdat’ta milislerle sokaklarda dolaşarak insanlar arasında terör estiriyordu. Bunlar ortadan kaldırılmalıdır. Kana bulaşmış yöneticilerin hepsi gözaltına alınarak yargı önüne çıkarılmalıdır. Mezhepçilik ile alakalı olan yaklaşımların tamamı ortadan kaldırmalıdır. Bu hükümet, insanları öldürmekle suçlanmamış kişilerle seçim sürecini müzakere etmelidir. Adil ve şeffaf seçimler düzenlenmesinin yolunu açmalıdır. Bu seçimler Türkiye’nin içinde bulunacağı bir gözlem çerçevesinde yapılabilir. Bunlar olduğu takdirde Irak’ın 2 yıl içerisinde iyi bir noktaya ilerleyeceğini düşünüyorum..  Bu senaryoda kurulacak olan geçici hükümet bir tür geçiş hükümeti gibi olacak olsa da bunun daha güçlü ve kararlı bir hükümet olacağını öngörüyorum. 4 yılda bir yeni hükümet kurulmalıdır. Diğer bir konu da göç ettirilen insanlar… Hükümet bu insanları yeniden ülkeye çağırıyor ve tazminat ödeyeceğini söylüyor. Fakat şu an ülke bu kadar yıkık haldeyken insanların Irak’a yeniden dönmesi mümkün değil. Hâlbuki beyin göçünün tersine çevrilmesi bölge ülkeleri ile ilişkilerimizi de geliştirecektir. Böylece Türkiye gibi bölge ülkeleri ile de işbirliğinin önü açılabilecektir. Bu senaryonun %60 ihtimalle gerçekleşeceğini düşünüyorum.

İkinci ihtimal ise ayaklanmaların başarısız olması… Bu durumda, ABD başta olmak üzere, uluslararasu güçler Irak’a askeri bir yönetici tayin edebilir.

Iraklılar değişime muhtaç. Bizler ikinci bir işgal istemiyoruz, Amerikan yönetimi istemiyoruz fakat uluslararası toplumun desteğini istiyoruz. Ülkedeki barış ve istikrarın tekrar sağlanması için katkıda bulunmalarını istiyoruz. Bazı askeri liderlerin Washington ile iyi ilişkileri var. Irak’ta her şey kabul edilebilir olmak zorunda değil. Bu tür insanların tekrar Irak’a gelebileceğini düşünüyorum. Irak’taki durumdan dolayı insanlar demokrasiden nefret eder duruma geldiler, bu da ABD’nin bölgedeki imajını zedeledi.

Bu senaryolara bakıldığında, ikinci ihtimalle karşılaşmamak için birinci senaryonun gerçekleşmesi için halk hareketlerini desteklemeliyiz.

Üçüncü durum, insanların Irak’ı terk etmekte olması. Halklar statükoyu değiştirmekten hoşlanmazlar aslında. Buna rağmen barışçıl gösterilere karşı yapılan orantısız güç karşısında insanlar psikolojik olarak travmalar yaşadı, yaralandı ve kimisi hayatını kaybetti kimisi de ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Şu anda 81 ülkede Iraklı göçmenler yaşıyor. Ülkeyi boşalttılar. 15.000 insan öldü, 20.000 insan yaralandı, 6.000 kişi sakat kaldı, yüzlerce aktivist suikasta maruz kaldı, yüzlerce kişi gözaltında hayatını kaybetti. Bu durum halkı sessizliğe itebilir, bu da asla temenni etmeyeceğimiz bir seçenek.

Dördüncü durum ise milis savaşlarıdır. İç savaş olmaz ama aşiretler arasında milis çatışmaları olabilir. Bu çatışmalar aşiretlerin ve devletin kontrolünde olabilir. Şu ana kadar masum insanlar öldürenler yargılanmış değil. Arap aşiretlerinde intikam duygusu güçlüdür ve bu yaklaşım da onların güvenlik güçlerinin önünde durmalarına neden olabilir. Bu da durumu daha karmaşık hale getirebilir ve Irak’ı daha kötü bir hale sürükleyebilir. Bu senaryonun olma ihtimali %25-30’dur.

Tüm bu senaryolara bakıldığında Irak’ın elde etmesi gerreken sonuç, ulusal bir hükümet kurmak olmalıdır. Bu hükümet adil ve şeffaf olmalı, insanların mal varlıklarını yağmalamamalı, yurt dışındaki beyin gücünü geri kazanmalı, Irak’ı tekrar eski gücüne kavuşturmalıdır. Irak’taki gösteriler desteklenmelidir ki başarılı olup bu aşamaya geçebilsin. Ekim’den bu yana Irak geçmişteki Irak değil, bundan sonra asla sükût etmeyecek ve zulme boyun eğmeyecektir."

Wisam Saleh El Kubeysi (Araştırmacı)

"Biz ayrı vatanlarda değiliz. Irak’ın başarısı da başarısızlığı da hepimizi ilgilendiriyor. Ekim 2019’dan itibaren Irak’ın yeni bir döneme girmiş olduğunu söylemek mümkün. O halde şu durumda Irak’taki ayaklanmanın yapısını ve niteliğini çok iyi anlamamız gerekiyor. Biliyorsunuz ki siyasi alanda ciddi geçirgenlikler söz konusudur ve bölge ülkelerinin ortak çıkarları ve zararları vardır. Bu yüzden Irak’taki başarı da başarısızlıkta diğer ülkeleri etkileyecektir. Bölgedeki ülkeler tarihsel ve medeniyet bakımından ortak kültüre sahiptir.

Irak’ta çok ciddi ve kapsamlı değişikliklerin habercisi olan bir hareketlenmeye şahitlik ediyoruz.

Irak’taki durumun ulusal, bölgesel ve uluslararası yansımaları oldu. Gelecek bize fırsatlar ve riskler sunabilir. Irak’taki en güçlü parametre Şii parametresidir. İran’ın Irak’a müdahalesi uzun zamandır gündemde olan bir konudur fakat ABD işgalinden sonra bu daha da artmıştır.  

Irak’taki Şiiler, izlenen mezhepçilik politikasının başkalarının çıkarlarına hizmet ettiğinin farkında. Bu da devlet mekanizmalarından İran’ın etkisinin tamamen kaldırılmasını gerekli ve zorunlu kılıyor.

Kürtler bu ayaklanmalara tereddütlü yaklaşıyorlar. Bağdat’ın bunlarla meşgul olmasının, özellikle referandumdan sonra, kendilerine nefes alabilecek bir aralık verdiğini düşünüyorlar. Bu ayaklanmaların kendi bölgelerine sıçramasından da korkuyorlar. Şimdilik Sünni bölgelerde bir ayaklanma görünmüyor fakat Sünni gençler sosyal medyadan veya başka ülkelerden bu hareketin yeni bir siyasi yapının habercisi olduğunu ve bunun doğuracağı fırsatları tartışıyorlar. Sünniler, Şiiler ve Kürtlerin aksine, hiçbir yerden destek almıyorlar. Kendi siyasi ve toplumsal güçlerini pekiştirmek istiyorlar.

Özellikle DEAŞ’ın bölgeye girmesiyle ve bölgeden çıkartılmasıyla güç boşluğu oluştu ve yeni bir süreç başladı. İran da bu boşluğu doldurmaya başladı. Sünniler, bir denge faktörüydü. Onlar aradan çıktığında denge de bozulmuş oldu. İki Şii grup ortaya çıktı.

Sosyal değişimin desteklenmesi, mezhepçilik ve ayrımcılıktan uzaklaşmak için zorunludur. Vatandaşlık üzerine kurulacak olan bir rejim istihdam sağlamalı, gençliği etkili hale getirmeli, insan hakları konusunda ciddi adımlar atmalı.

Bölgesel dinamiklerin önemli bir parçası olan Irak’taki durumun artık istikrara kavuşması gerektiğini düşünüyorum. Birleşmiş Milletler ve STK’lar sorumluluk üstlenerek Irak’taki insan hakları, savaş suçlarının önlenmesi, göçün durdurulması gibi konular üzerinde çözüm çalışmaları yapmalıdır.

Mevcut durumun sorumlusu olan ABD’dir ve ABD bu durumu düzeltmelidir.

Pek çok Rus ve Çinli şirket Irak’ta bulunuyor. Irak sürprizler ve fırsatlarla karşı karşıyadır, değişim ve dönüşümler yaşayabilir. Bu da tamamen Irak’ın azim ve kararlılığına bağlıdır."

Soru-Cevap

  1. 2003-2004’ten beri halen Irak’ı sömürmeye devam eden bir ABD var. İran burada ‘Hilal’ gayesini gerçekleştirmiş durumda. İran’ı savunmuyorum fakat ABD’nin bu bölgede yaptıklarını unutup ABD’yi masum göstererek Irak’ta ABD’ye rağmen başarı sağlanabilir mi?

Abdülnasir El Mahdavi: İran’ı Irak’a sokan ABD’dir. İran, ABD’nin kuklasıdır. İkisi gerçekten birbirinin düşmanı olsaydı biz bundan faydalanırdık fakat ikisi birbirinin destekçisidir.

Wisam Saleh El Kubeysi: İran’ın Irak’ta fiili olarak daha etkili olduğu söylenebilir. ABD bölgesel ve uluslararası kapsamda dışarıdan müdahale ediyor. İran iç dinamikleri kullanarak Irak’ta etkin. İkisi de Irak halkının çıkarlarına aykırı davranıyor.

  1. Sunumları dinledikten sonra ABD, BM ve AB’den beklenti sezdim. Değişim için bunlardan gelecek bir beklentiye girmek mi daha uygun olur yoksa Irak’ı Iraklılar mı kurtarmalı?

Wisam Saleh El Kubeysi: Burada bir aldatmaca var. ABD ve BM bugünkü duruma sebep olanlar ve biz bunları çağırırken sebep oldukları bu durumu düzeltmekle yükümlü olduklarını vurguluyoruz.

  1. Sistani’nin etkisini izledik. Bugün ise etkisinin azaldığını görüyoruz. Bu durum Sistani’nin ABD inisiyatiflerine uygun davranmasının verdiği bir hayal kırıklığı mı yoksa yeni neslin bu otoriteleri aşma isteği mi?

Abdülnasir El Mahdavi: Şiiler arasında Sistani’nin etkisi büyük. Bugün etkisini tamamen yitirmiş de değil çünkü Şiilerin basit bir yaklaşımı vardır. Özellikle Caferi mezhebinde taklit esastır, herkes belli bir merciye tabi olur. Bununla birlikte, ayaklanmalarda Sistani’nin etkisi olmadığı söylenebilir.

Wisam Saleh El Kubeysi: Son 10 yıla bakıldığında dini bir merci olmasına rağmen Sistani’nin siyasi söylemlerini nasihat tarzında aktardığını görüyoruz. Bugün ise fetva ile insanların öldürülmesini engelleyebilecekken hiçbir şey yapmadığını görüyoruz. Biz ondan siyasi yorum beklemiyoruz. Şunu söyleyebilirim ki Sistani’nin halk arasındaki etkisi eskisinden daha az.

  1. Farklı kesimlerin Irak’a aidiyet duyması Irak’ın geleceği için önemli rol oynayacak. Bunun için güçlü bir hükümet gerekiyor. Geçmişe baktığımızda Iraklı liderlerin ya etnik ya da mezhepsel kimliğinin öne çıktığını görüyoruz. Ulusal kimliği öne çıkan bir lider var mı, böyle bir hükümet mümkün mü?

Abdülnasir El Mahdavi: Mevcut koşullarda tarafsız bir yönetim ve başbakan olsaydı bu mümkün olabilirdi. Fakat şu an bu sadece bir rüya.

Wisam Saleh El Kubeysi: 1990’lı yıllardan bu yana Irak’ta ve Avrupa’da yapılan birçok toplantıda etnik ve mezhepsel ayrıştırmanın temellerini oluşturup Irak’ı buna hazırladılar. ABD bugün gördüğümüz alt kimlikleri ortaya çıkardı. Protestocuların sloganı “Vatan İstiyoruz!”… Ulus olmak istiyorlar ve ulus inşasının önündeki engellerden kurtulmak istiyorlar. Ulus inşasının önünü açacak adımlar atılacağını ve bu adımların bölgede de örnek alınabileceğini düşünüyorum. Tıpkı Türkiye’nin insanı önplana çıkardığı yaklaşımının bizler için bir ilham kaynağı olması gibi…

  1. İslam medeniyetine ait eserlerin çalındığını ve gasp edildiğini görüyor ve duyuyoruz. Bunların son durumu nedir?

Abdülnasir El Mahdavi: DAEŞ buralara neden girdi? Tüm İslam medeniyetleri yok edildi, yağmalandı veya taşındı. İran, Irak’ın altınlarını yağmaladı, çaldı. Tarihi eserler de özellikle ABD tarafından yağmalandı.

Wisam Saleh El Kubeysi: Tarihi eserlerin pek çoğu ABD ve Avrupa’ya götürüldü. Bunları kanıtlayan raporlar mevcut. 2003’te doğrudan bu işle meşgul olan kişiler gelip tarihi eserleri incelediler.

  1. Devrim Muhafızları’nın bölgedeki izdüşümü olan Haşdi Şabi hakkında neler söylersiniz?

Abdülnasir El Mahdavi: Haşdi Şabi İran’ın bir kuklasıdır. Ekim’deki hareketlenmeler özellikle Haşdi Şabi’ye gösterilen tepkinin bir sonucudur. Haşdi Şabi ortadan kaldırılmadan istikrara ulaşılamaz. En büyük risk bu. Kansız bir çözüm daha uygun olur. Bu da uluslararası müdahale veya devlet düzeyinde mümkün olabilir zira ayaklanan bu gençler Haşdi Şabi’yi yok edemez. Gençler zaten bundan bahsetmiyor çünkü bu hareketlenmeler sırasında Haşdi Şabi tarafsız kaldı. 

Jassim El Shammari:  Soruların hepsine cevap vermeyeceğim. Irak’taki Türk Büyükelçisi çok sevilen ve başarılı bir insan. Kendisinin toplumla ilişkileri çok iyi. Öyle ki Irak’ta korumasız dolaşsa kimse ona zarar vermez diye düşünüyorum. Onun konumu güçlendirilmeli. Meydana gidip insanları destekleyebilir.

ABD elbette İran’dan daha güçlü bir süper güç. İkisi bir çatışma içinde değil. ABD, İran’ı başında sarığıyla Körfez’in polisi yapmak istiyor.

Bir Iraklı olarak bunu söylemekten utanç duyuyorum ama Irak maalesef başarısız bir devlet. Boşanma, uyuşturucu kullanımı gibi şeyler artmış durumda. Dinsizlik sebebiyle değil, devletin istikrarsızlığı sebebiyle… Irak’taki hikâyenin sebebi, dünyanın tanıdığı ama başarısız olmuş bir Irak… Irak’ı düşünen, Irak’taki hükümetin meşruiyetini elinden almalıdır.

Tarık Haşimi (Irak Cumhurbaşkanı Eski Yardımcısı)

"Bu toplantı neden yapılıyor? Çünkü Türkiye, Irak’a olan ilgisini gün geçtikçe artırıyor ve bu yeni bir mesele değil. Komşumuz Türkiye, hem kendi çıkarları hem Irak halkının çıkarları için Irak’ı birçok yönden destekleyebilir. Ben şahsen, Türkiye’nin Irak’a nasıl baktığını biliyorum. Bu iki halk, sahip oldukları ortak din, ortak tarih, ortak kültürle birbirlerini severler ve desteklerler. Irak halkı bu ilgiyi Türkiye’den bekliyor, Türkiye’yi çok güçlü bir ülke olarak görüyoruz. Irak, Türkiye’nin güvenliği için bir mihenk taşı niteliğindedir. O halde bu toplantının amacı da dikkatleri çekmektir. Irak, Türkiye’nin lehine de olan daha fazla ilgiyi hak ediyor. Ekim’den bu yana tüm dünya Irak’ı izliyor, bir değişim olacağını biliyor ve bunun nasıl olacağını merak ediyor. Bu kritik konumda insanlar, “Türkiye nerede?” diye soruyorlar.

Sayılan ihtimallere birini daha eklemek gerekir: Uluslararası tahkim. Böyle bir durumda netice neye varır? Devlet ile halk kenetlenmiş olur, hakemlik düşüncesi çıkar ve iki taraftan temsilciler çıkabilir.

Böyle bir durumda ABD’yi, AB’yi, Irak’ı sevmeyen komşu devletleri mı çağıracağız? Dürüst, doğru sözlü bir komşuyu çağırmalıyız. Türkiye, Irak’a diğer uluslararası aktörlerden daha fazla müdahil olmalıdır. Kan durmalı. İnsanlar öldürülüyor. Türkiye buna nasıl sessiz kalabilir? Bu konuya ilgi çekmek istiyorum.

Kan durmalı. 500 genç öldürüldü. Hepsi yoksul ve işssiz olan, vatan, yurt ve ulusal kimlik isteyen bu insanlar öldürülürken Türk halkı bunu nasıl kabul eder? Irak’a bakışınız netleşmeli. Burada siz kıymetli kardeşlerimden bu konuya ilgi gösterilmesini ve verdiğimiz mesajların kara mercilerine iletilmesini istiyorum. Tepede inme bir şekilde değil de aşamalı olarak Türkiye, hizmetler ve insani yardım yönünden Irak’a girerek zamanla bunu daha büyük bir siyasi güce dönüştürebilir. Ben büyük Türkiye’nin Irak’ta olması gerektiğini düşünüyorum.

Pek çok komplo teorisi var ama denilebilir ki bu hareketi iş arayan üniversite mezunu gençler başlattı ve bunların çoğunlukla spontane başladığı biliniyor. Bu insanlar aç, işsiz ve yoksul olduklarını söyledi ve bu insanlar kaynar suyla dağıtılmaya çalışıldı. Bu hareketlenmenin bu çapta bir ayaklanmaya dönüşeceğini kimse beklemiyordu. 1948-1950’lilerden beri siyasi haberleri takip ederim. Buna dayanarak, böyle bir ayaklanma Irak tarihi boyunca yaşanmadığını söyleyebilirim. Elbette ABD ve İran bu hareketleri oluruna bırakmazlar. Bu insanlar vatan istiyorlar. Peki, bu insanlar vatanlarını kimden istiyor? İran’dan istiyorlar, hareketin sebebi bu. Bu yüzden İran Büyükelçiliğini ve Konsolosluğunu yaktılar. ABD bu ayaklanmalara müdahale etmeyecek mi? Elbette ABD bu ayaklanmaları kendi çıkarları için kullanmaya çalışacaktır. İran ve ABD arasında nükleer anlaşmalar konuşulduğunda ABD, ihtilaf yaşadığı İran’a karşı ayaklanmalara gizlice sızarak İran’ı kendine boyun eğdirmeye, kendi taleplerini karşılamaya ve nükleer müzakereleri yeniden başlamaya ikna etmeye çalışacaktır. ABD bu ayaklanmalara gizli bir şekilde ve derinden sızmaya çalışacak ve bunu büyük ölçüde İran’a karşı baskı uygulamak için yapacaktır diye düşünüyorum. ABD ve İran arasında ciddi bir çatışma olduğunu zannetmiyorum. Tam aksine, 2003’ten beri ikili arasında işbirliği olduğunu düşünüyorum. Bunun için bir örnek vereyim: Amerikan orudusunun araştırma merkezinin oluşturduğu, 2003’ten 2011’e kadar olan bütün olayları anlatan 4 ciltlik bir belgede, iki ülke arasındaki işbirliği oldukça açık bir biçimde ifade edilmişti. Bu belgede ABD ve İran ordularının müdahale yapabileceği sınırlar belirlenmişti bu yüzden ikili arasında herhangi bir anlaşmazlık meydana gelmedi. Ayrıca, ABD’nin Bağdat’taki Büyükelçisi Crocker’ın bir açıklamasını da burada zikretmek istiyorum. İki sene önce bir gazeteci kendisine Irak ile Suriye’de birtakım sorunların olduğunu, bundan dolayı İran ile diyalog yolunun açılmasının gerekli olup olmadığını soruyor. Crocker da İran ile anlaşmazlık içinde olsak da müzakere edilmesini tavsiye ettiğini söylemiş. Ayrıca, “Çünkü ben ABD Büyükelçisi olarak Bağdat’taki İran Büyükelçisine gitmiştim ve herhangi bir siyasi ve güvenlik müdahalesi gerekmeden kendisine giderdim ve onunla otururdum” demiş. İran Büyükelçisi Devrim Muhafızları’ndan Hasan Qomi’dir. ABD buna rağmen onunla diyalog kurduğunu ve çoğu zaman istenen çözümü bulabilirdim diyor. Ben bu açıklamayı gördüğüm zaman çok şaşırdım çünkü ABD Büyükelçisi Cumhurbaşkanlığı Yardımıcısı olduğum dönemde önceden ofisime gelirdi, siyasi ve güvenlik konularından bahseder, İran müdahalelerin yol açtığı sorunlardan ve yıkımdan bahsederdi ve ardından da demek ki İran Büyükelçisine gidip onun da görüşünü alıyormuş. İşte İran ile ABD ilişkisi bu ve bütün bunlar belgelenmiş durumda. Devletler çıkarlarının peşindedir. Bilmemiz gerekir ki Irak müdahalesinde yer alan taraflar nasıl bir rol üstlendiklerini biliyorlar."