Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Zeytin Dalı Harekâtı ve AB

* Dr. Halis Ayhan  

Türkiye’nin son birkaç yıldır teröre karşı gerçekleştirdiği sınır ötesi harekâtlar, ulusal güvenliğin sınır ötesinden başladığı anlayışının Türk dış siyaset yapımcılarınca hatırlandığını göstermektedir. Bu doğrultuda, PKK/PYD/YPG ve DAEŞ mücadele edilen asıl terör örgütleri olmuştur.

Türkiye, Özgür Suriye Ordusu ile birlikte, uluslararası siyasî ortamı uygun bulduğu bir dönemde, 20.1.2018’de, Suriye’nin Afrin bölgesine sınır ötesi Zeytin Dalı Harekâtı’nı başlatmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin resmî açıklamasına göre Harekât’ın amacı, “hudutlarımızda ve bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamak, Afrin bölgesinde, PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’a mensup teröristleri etkisiz hale getirmek ve dost ve kardeş bölge halkını bunların baskı ve zulmünden kurtarmak”tır. Aynı açıklamada Zeytin Dalı Harekâtı uluslararası hukuka uygun olarak (örn. BM Antlaşması m. 2/4’e uygun hareket ederek Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı davranmaktadır), BM Güvenlik Kurulu’nun terörle mücadeleye yönelik özellikle 1624 (2005), 2170 (2014) ve 2178 (2014) sayılı kararları ile BM Antlaşması m. 51’e (meşru savunma) dayandırılmıştır. Türkiye, meşru savunma hakkına dayanmasında haklıdır, zira bu hakkın unsurları ziyadesiyle gerçekleşmiştir. Nitekim örneğin AB açıklamalarında Türkiye’nin böyle bir hakkı olmadığına dair bir yaklaşım sergilenmemiştir.

AB’nin ilgisinin “kendinden”, “ilişkilerden” ve “Türkiye’den” kaynaklı sebepleri vardır. AB’nin kendinden kaynaklı sebep olarak, AB’nin uluslararası siyasî alanda güç sahibi olmak, ortak savunma ve Ortak Dış ve Güvenlik Siyaseti gereği meseleye müdahil olmak istemesidir. İlişkilerden kaynaklı sebep, Türkiye’nin AB’nin aday ülkesi olmasıdır. Bu bağlamda AB müzakereleri askıya alma, Gümrük Birliği’ni güncellememe, vize serbestliğini başlatmama, Türkiye’ye malî yardımları aksatma vb araçlarla Türkiye’yi yönlendirme niyetindedir. Türkiye’den kaynaklı sebep olarak da, artık büyük oranda Batı’dan/AB’den özerk, bağımsız bir siyaset takip eden Türkiye’nin bu yaklaşımını ve bölgesel değer olmasını önleme çabalarıdır.

AB, Zeytin Dalı Harekâtı’na karşıdır, ancak bu karşıtlığını “güçlü” şekilde ortaya koy(a)mamıştır. Harekât’a tepki daha çok, Birliğin dış siyasetini yürüten Yüksek Temsilci’nin demeçlerinde kalmış gözükmektedir. Yüksek Temsilci ise Harekâtı AP’deki sorular nezdinde, Dışişleri Konseyi toplantılarında ve AB Dış Eylem Birimi’nde sıkça tartışmıştır. Yüksek Temsilci ifadelerinde, “Harekâttan dolayı çok endişeli olduğunu” sık sık dile getirirken, “Türkiye’nin bölgedeki durumu kötüleştirmemesi” ve “BM listesindeki terör örgütlerine odaklanması” gerektiğini vurgulamıştır. Harekâttan dolayı Türkiye’nin içindeki hususlara yönelik bir açıklama yapmayarak, iç işlerine müdahale tarzı bir yaklaşımdan kaçınmıştır.

Türkiye-AB ilişkileri belki de tarihinin en olumsuz anlarını yaşamaktadır. Bunda AP’nin etkisi oldukça fazladır. AP, tarihinde ilk kez Türkiye ile ilişkileri 2016’da “dondurma”, 2017’de “askıya alma” önerisinde bulunmuştur. Zaten AP-Türkiye ilişkileri “siyasi” vasfından dolayı genelde olumsuz seyretmiştir. Nitekim AP’deki kümelerin 1’i hariç, tamamının Harekât/Türkiye aleyhindeki karar önerilerine katılmaları bunun ispatıdır.

Harekâta AB adına asıl ve en sert tepkiyi AP vermiştir. AP’nin Harekat’a karşı tepkisinin yüksekliği, Şubatta ve Martta almış olduğu iki kararda belirgindir. 7 siyasî kümenin ortak önerisi olan bu kararlarda, “halkın korunmasına” ve “Harekat’ın durdurulmasına” dair taleplerin yanında, esasen ““Kürt” sözcüğüne” ve “Harekat’ın BM listesindeki terör örgütlerine odaklanmasına” yönelik özel vurgular dikkat çekicidir. Bu nedenledir ki AB’nin tepkisinin odağını, gerçekte son iki hususun oluşturduğu belirtilebilir.

AP’deki sorulara, kümelerin önerilerine ve mezkûr 2 karara ve YT’nin söylemlerine bakıldığında şu genel hususlar tespit edilebilir:

1) AP’nin 2 odak noktasından biri “Kürt” vurgusudur. “Türkiye’nin Afrin’deki Kürtlere karşı bir harekât gerçekleştirdiği” algısını oluşturmaya çalışarak hem Türkiye’nin terörle mücadelesinin meşruluğunu zedeleme hem de Türkiye’deki Kürtleri isyan ettirme çabasındadır.

2) AP kararları ile YT’nin görüşlerinin ikinci odak noktası “Harekat’ın BM listesindeki terör örgütlerine odaklanması” gereğidir. Zira AB Afrin’de, öncelikle ve büyük oranda DAEŞ ve El Nusra Cephesi’ni terör örgütü olarak görürken; PYD’yi, DAEŞ’le mücadele eden ve onu durduran güç olarak görmektedir. Oysa DAEŞ’le en etkin mücadele eden ülke Türkiye’dir.

Mezkûr AP kararlarında doğaldır ki PKK’dan bahsedilmemekte, onu savunucu bir yaklaşım da sergilenmemektedir. Ancak onun bir uzantısı olmasına rağmen, hukuken ayrı tutulan PYD/YPG daha açıkça savunulabilmektedir. Zira PYD/YPG, AB ve BM terör listesinde yer almamaktadır. Bu nedenle AB bilinçli ve yanıltıcı şekilde PYD/YPG’nin PKK’dan ayrı bir örgüt olduğu izlenimini oluşturmaktadır. Türkiye’nin hukuken meşru savunma hakkı olduğu kabul edilmesine karşılık, siyaseten PYD yanlısı davranmaktadır. AB’nin “söylem” ve “uygulama” arasındaki geleneksel tezatlığı PKK/PYD konusunda da kendini göstermektedir. Hâlbuki PYD ile PKK arasında illiyet bağı vardır, hatta onun da ötesinde bir “aynılık” söz konusudur. Bu, PKK ve PYD’li teröristlerin çoğunun aynı kişilerden oluşmasıyla; PYD’li teröristlerin taşıdığı çeşitli simgelerle; resim, foto tarzı görsellerle; belgelerle ve bilgilerle sabittir. Aynı renk ve benzer tarzda bezler taşımaları; PKK elebaşısı A. Öcalan’ın resimlerini gerek eğitimhanelerine gerekse hâkimiyetindeki bölgelere asmaları simgesel kanıtlardır. Örn. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü H. Nauert’in, 26.1.2018’de “Türkiye Afrin’de DAEŞ’i bırakıp, PKK’nın peşine düştü” ifadesini kullanması; CIA’nın “PYD’nin PKK’nın Suriye kolu ve başkanının S. Müslim olduğunu” resmen kabul etmesi; eski Almanya Dışişleri Bakanı S. Gabriel’in, “pek çok uluslararası gözlemcinin, PKK ile PYD/YPG arasındaki ayrımı suni gördüğünü, terör örgütleri PKK ile YPG arasında çok yakın bir ideolojik ve simgesel yakınlığa ilaveten PYD ve YPG’nin PKK’nın stratejik önderliği altında bulunduğunu” belirtmesi bilgisel kanıtlardır.

3) “Zeytin Dalı Harekâtı” kavramı hem YT’nin açıklamalarında hem siyasî kümelerce (AMR, AÖDD gibi) hem de AP kararlarında kullanılmaktadır.

4) YT de AP de harekâta karşıtlığı, “barış” ve “insanî” gerekçeler gibi kimsenin reddedemeyeceği genelgeçer söylemlere dayandırmaktadır.