Soğuk Savaş Dönemi’nin ardından Sovyetler Birliğinden ayrılan Doğu Avrupa ülkeleri, hızlı bir dönüşümün içine girerek, büyük bölümü ile Avrupa Birliğine dahil olmak istemiştir. Bu esas anlamda güvenlik ve refah arayışının bir sonucuydu. Ancak bugüne kadar bu bütünleşme girişimlerinin bazı sorunları da beraberinde getirdiği görülmüş ve buna Rusya’ya yönelik güvenlik endişeleri de eklenince, bu ülkeler yeni arayışlara yönelmiştir.
Vişegrad Grubu bir ihtiyaca binaen oluşmuştur
“Vişegrad Grubu” ya da “Vişegrad Dörtlüsü”, dört Orta Avrupa ülkesi Çekya, Macaristan, Slovakya ve Polonya arasında bölgesel bir ortaklıktır. Siyasi durumlar konusunda benzer görüşlere sahip üye ülkeler arasında işbirliği sağlamak maksadıyla 1991 yılında üç ülke ile kuruldu. Üye sayı daha sonra dörde çıktı. V4 Grubu olarak da isimlendirilmektedir. Bu grup bazı konularda Avrupa Birliğinin haksız uygulamalarına karşı çıkmaktadır.
Aslında bu oluşuma verilen “Vişegrad” adı da anlamlıdır. Vişegrad, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’nin 43 km kuzeyinde, Tuna Nehri kıyısında, bulunan bir kasabanın ismidir. “Yüksek Kale” anlamına gelen şehir, tarihte orduların geçiş yolları üzerinde stratejik bir bölge olmuştur. Şehir 1248 yılında Avrupa’nın Moğollar tarafından işgali sırasında yıkılmıştı. 1544 yılında Osmanlılar tarafından ele geçirilmiş ve 1684 yılına kadar Osmanlıların idaresinde kalmıştır. Osmanlıların bölgeden çekilmesinden sonra ise bu bölge günümüze kadar önemini kaybetmişti. Bu şehir “Soğuk Savaş Dönemi” sonrasında yeni bir oluşumla tozlarından arınarak tekrar gündeme geldi. Ancak bu kez şehir “ayrıştırma” değil “birleştirici” bir özellik taşıyordu.
Aslında 1989 yılında Avusturya, İtalya, Macaristan ve Yugoslavya tarafından oluşturulan ve daha sonra 17 ülkenin üye olduğu “Orta Avrupa Girişimi” Vişegrad’dan daha eski bir girişimdi. Ancak Vişegrad Girişimi önceki girişimden daha iyi sonuçlar vermiştir. Bunun başlıca nedeni, Orta Avrupa bölgesine dair oluşumlar genellikle bölge dışı ülkeler tarafından başlatılmasına rağmen V4 inisiyatifi bölge ülkeleri tarafından bölge yararı düşünülerek iyiniyetli bir şekilde bir oluşumdu ve temelinde kimseye karşı bir husumet taşımıyordu. Dolayısıyla bu oluşum her türlü tarihi düşmanlıkların ötesinde Doğu ve Batı arasında bir köprü vazifesi görmek için bulunmaz bir fırsattı. Çar I. Petro ünlü vasiyetinde Ruslara, Avrupa’yı ele geçirmeyi vasiyet ederken Avrupa ülkeleri ile Türkler arasında çeşitli oyunlarla husumet yaratılmasını şart koşmuştu. Yunanlı Ord. Prof. Dimitri Kitrikis’te 2016 yılında bu konu ile ilgili olarak; “Batı, Yunanlıların Türklerden nefret etmesini istedi. Yunanistan öyle bir hale geldi ki kangren oldu.” derken, vasiyetnamelerle bilinçli bir şekilde yaratılan Türk düşmanlığı ile bazı bölgelerin daha kolay kontrol edildiğine işaret ediyor. Oysa Orta Avrupa bölgesinde refah ve güvenliğin gerçek anlamda tesisi için bu tür oyunları aşabilecek yeni bir anlayışa ihtiyaç var ve V4 bunu sağlayabilecek bir oluşum gibi görünüyor.
Bölge tarih boyunca stratejik bir alan olarak güçler arasında bir çatışma bölgesi olmuştu. Tarihsel, coğrafi ve kültürel bağlar, bu bölgede kendine özgü bir ortam ve birlikte hareket etme mecburiyeti yaratmıştır. Almanya başta olmak üzere AB’nin ekonomik baskısı belirsiz bir güç paradigması yaratırken (Brummer, 2016: 25-30), Rusya’nın jeopolitik olarak bölgeye ilgisi şüpheler yaratıyor (Dugin: 2016). V4 bu kaygıları önlemek için uygun bir işbirliği ortamı.
“Vişegrad Girişimi’ndeki bu dört ülkeyi birbirine bağlayan neydi? Bu nedenler; öncelikle coğrafi yakınlık, iyi ya da kötü anlamda tarihsel gelenekler, ekonomik işbirliği, güvenlik ihtiyacı ve kurulduğu dönemde Avrupa Birliğine girme isteği olarak sıralanabilir (Antall:2015: 274-276).
Oluşumdaki üye ülkeler arasındaki işbirliği motivasyonunun NATO ve AB üyeliklerinden sonra biraz zayıfladığı da bir gerçektir. Buna rağmen Polonya’da 2015, Çekya’da ise 2017 yılında meydana gelen değişiklikler işbirliği için yeni bir canlanma imkanı sağlamıştır (Otlowski, 2020:13).
V4 açısından bazı sıkıntılar mutlaka vardır. Dünya Bankası verilerine göre Doğu Avrupa ülkelerinde liberalleşme çok hızlı gerçekleşti ve bu birçok sektörü savunmasız hale getirdi (World Bank Report). Göç, terör, ekonomi, toplumsal olaylar, civar ülkelerden gelen askeri tehditler ve AB içerisinde geri planda kalma bunların en önde gelenleridir. Ancak sıkıntıların fırsatları da beraberinde getirdiği bir gerçektir. Önceden tedbir alma ve vizyoner bir yaklaşımla bunların gelecekte bir fırsata dönüştürülmesi de mümkündür. Aksi takdirde büyük askeri ve ekonomik güçlerin ortasında ayrı ayrı etkisiz hale gelmek de olasıdır.
Zorluklarına rağmen bu işbirliğinin daha da geliştirilmesi ve çeşitli alanlarda ortak politikalar oluşturması durumunda, V4’ün giderek “güç gösterisinde” hesaba katılması gereken bir aktör olabileceği ve Orta Avrupa’da hatta Avrupa siyasetinde önemli bir rol oynayabileceği düşünülmektedir. Bu durumda V4 üyesi ülke sayısının artması ve coğrafi olarak genişlemesi de mümkündür. Hatta ileride bu işbirliğinin Balkan ülkeleri ve Türkiye’ye kadar uzatılması da mümkündür. Hatta bu ülkeler başka oluşumlarla da belirli konularda işbirliği yapma imkanı elde edebilirler. Bu konuda V4 kadar olmasa da Üç Deniz Girişimi ve Orta Avrupa Savunma İşbirliği (CEDC) örnek olarak verilebilir.
Avrupa ülkeleri arasında bütünleşme ve işbirliği çalışmaları Ortaçağ’a kadar uzanır. Bu anlamda temel bütünleşme felsefesi genelde dini temellere dayandırılmıştır. Bu durum aslında bütünleşme çabalarının başarısız olmasının veya olacağının da temelidir (Kakışım, 2020: 122). Ancak Avrupa’da dini temele dayanmayan V4 benzeri oluşumlar da vardır. Bunun dışındaki belli başlı oluşumlar ise şunlardır.
Orta Avrupa Savunma İşbirliği
2010 ve 2012 yılları arasında Avusturya, Slovakya, Çekya, Macaristan, Slovenya ve Hırvatistan arasında kurulan ve Polonya’nın gözlemci üye olduğu Orta Avrupa Savunma İşbirliği (OASİ) güvenlik ve savunma alanındaki işbirliğini artırmak amaçlıdır. 2017 yılında Prag’da yapılan toplantıda üye ülkeler göç yönetimi konusunda ortak çalışmalar yapmayı kararlaştırdılar. Sınırlı alanda bazı somut çalışmaları olsa da bu işbirliğinin gerçekten ihtiyaç duyulan savunma ihtiyacını karşılamayacağı değerlendirilmektedir.
Bükreş Dokuzu
2015 yılının kasım ayında devlet ve hükümet başkanlarının katılımı ile Bükreş’te; Polonya, Romanya, Estonya, Litvanya, Letonya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Bulgaristan arasında oluşturulan Bükreş Dokuzu, B9 adıyla da anılmakta olup tamamen güvenlik odaklı olarak oluşturulmuştur. Baltık Denizinden Karadeniz’e kadar olan bölgede müttefikler arasında güvenlik ve istikrarı sağlamaya yönelik istişareleri amaçlamaktadır. Bu girişimin tek başına savunma ihtiyacını sağlamasının mümkün olmadığı açıkça ortada olup, mevcut güç dengeleri göz önüne alındığında diğer savunma örgütlenmeleri ile ittifaklara ihtiyaç duyacağı kesindir.
Üç Deniz Girişimi
Polonyalı Mareşal Pilsudski (1867-1935), Polonya’nın 1795 yılından 1918 yılına kadar; Avusturya, Rusya ve Prusya arasındaki paylaşımına son veren bir asker ve siyasetçiydi. Daha sonraları Polonya ve Litvanya’yı birleştirerek Rusya ve Almanya’nın genişlemeci hedeflerini engellemeyi amaçlamıştı. Üç Deniz Girişimi bir anlamda V4’ün genişletilmiş bir versiyonu.
Üç Deniz Girişimi (Baltık, Adriyatik ve Karadeniz), 2015 yılında Polonya ve Hırvatistan’ın girişimi ile Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerinin katılım sağladığı bir platform olarak doğmuştur (Kakışım, 2020: 121). Avrupa topraklarının yaklaşık 1/3’ünü kapsayan bu girişim (Three Seas Initiative-TSI) herhangi bir resmi birleşme öngörmemektedir. Girişimin temel amacı üye devletler arasında stratejik işbirliği yanında enerji, ticaret ve ulaştırma güvenliği alanlarında işbirliğine imkan sağlamaktır. 12 ülkenin dâhil olduğu TSI ile MDA’da enerji altyapısının geliştirilmesi ve enerji arz güvenliğinin sağlanmasının yanı sıra ulaştırma ve dijitalleşme alanlarındaki altyapı eksikliklerinin giderilmesi hedeflenmiştir (Zubovic, 2019: 84-86). Ancak amaçları açıkça belirtilmesine rağmen, bu girişim bir şekilde AB karşıtı olarak algılandı (Nalecz:2017).
Girişimi başlatan ülkeler genelde eski Sovyet Bloğunda yer alan ülkelerdi ve esas olarak Rusya’ya karşı bir endişe duydukları açıkça görülmektedir. Ancak arka planda AB içerisinde de bir güç oluşturma amacı da vardır. Enerji konusunda bu bölge üzerinde Rusya’nın tekel oluşturması ve bunun karşısında ABD’nin, Rusya’nın bu tekelini kırarak pahalı da olsa kendi enerji kaynaklarını bu bölgede pazarlama çatışması açıkça görülmektedir. Bu birleşim gerek Rusya gerekse Batı Avrupa tarafından olumsuz karşılanmaktadır (Otlowski, 2020: 20). Böylesi bir rekabet jeopolitiği içerisinde, soğuk savaş dönemi sonrasında Batı Avrupa’nın refah düzeyini yakalayamayan Doğu Avrupa ülkelerinin ne oranda başarılı olabilecekleri bu konudaki kararlılıklarına bağlı görülmektedir. Şimdi soru şudur: Doğu Avrupa ülkeleri geçmişlerinden aldıkları tecrübelerle geleceklerini değiştirme yeteneğine sahip olabilecekler mi?
Orta Avrupa’ya yönelik girişimlerde Macaristan’ın rolü önemli
Bu girişimi başlatan ülke olmamasına rağmen, Macaristan’ın Orta Avrupa’daki önemi giderek artıyor.
Macaristan’ın tarihi ve kültürel kökenindeki derinlik ve Orta Avrupa bölgesindeki rolü gerçekten önemli ve bu rolü oynayabildiği ölçüde, sıradan bir AB ülkesi konumundan çıkarak AB içerisinde ayrı bir güç konumuna gelebilir. Bu kapsamda Macaristan’da hükümete yakın Mağyar Hırlap gazetesinin Macaristan’ın Orta Avrupa’daki rolünden coşkuyla söz etmesinden bahsetmek gerekir: “Orta Avrupa, Almanya ve Rusya arasında önem kazanmaya başladı. AB nüfusunun %22’si bu bölgedeki 12 ülkede yaşıyor. Stratejik önem sahip olan bu bölge siyasi, ekonomik, altyapı ve savunma politikaları açısından Avrupa’da yeni bir güç odağı olabilir. Hiç kuşku yok ki Vişegrad ülkeleri ve özellikle Macaristan burada başrol oyuncusu. Macaristan cesur, akıllı ve sabırlı olursa, Doğu ile Batı arasında önemli bir köprü ve stratejik bir bağlantı noktası olabilir.”
Macaristan gerçekten de derin tarihi ve kültürel bağları nedeniyle farklı bir konumda ve bu durumu, onu sıradan olmanın dışında, AB içinde daha da özel bir konuma taşıyor. Macar dilinin Türkçe dil grupları ile bağlantısı kesin. “Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi” gözlemci üyesi olan Macaristan’ın, Türk konseyi üyelere yönelik işbirliği ve dayanışma adımlarıyla Türk Dünyası ile bağlarını güçlendirdiği de görülüyor. Bu bağlamda Macaristan’ın, Covid 19 salgını sürecinde Türk Konseyi üyesi bazı ülkelere yönelik yapmış olduğu sağlık malzemesi yardımları somut girişimler olarak dikkat çekicidir.
Macar halkının Türk halkları ile akrabalık bağları da halk arasında yaşamaya devam ediyor. Macaristan’ın Avrupa Birliğine girdiği ilk yıllarda Macarlar on binlerce imza toplayarak Hunları, AB içinde bir azınlık olarak kabul ettirmeye çalışmışlardı. Son dönemlerde benzer kimlik yaratma çalışmaları “Kurultay” adı altında gerçekleşen etkinliklerde daha da öne çıkmaya başladı.
Bu açıdan değerlendirildiğinde Macaristan, bölgesinde farklı ve güçlü bir konumdadır ve Türkiye gibi ülkelerle geliştirilecek işbirliği çalışmalarında öncü konumunu farklı noktalara taşıma kapasitesine sahiptir. Macaristan bu rolünü akılcı bir şekilde yerine getirmesi durumunda sinerji yaratma fırsatını da yakalayarak AB içerisinde de başat bir rol oynayabilecektir.
Vişegrad Girişimi bölgesinde önemli bir boşluğu dolduruyor
Şüphesiz V4 benzeri işbirliği çabaları yararlı olacaktır ancak başarı için beklenti ve hedefler doğru tanımlamak gerekmektedir. 1993 yılında yürürlüğe giren Orta Avrupa Serbest Ticaret Anlaşması (CEFTA), bölgesel ticaretin serbestleştirdiğinden, V4 ülkeleri AB tek pazarına başarılı bir şekilde katılmayı başarmışlardı. CEFTA daha sonra; Slovenya, Romanya, Bulgaristan ve Hırvatistan gibi ülkeleri içine çekti. Avrupa Birliğine girdikten sonra bazı birlik üyeleri CEFTA’dan ayrılmasına rağmen; Arnavutluk, Bosna Hersek, Karadağ, Hırvatistan, Makedonya, Moldova, Sırbistan ve Kosova gibi ülkelere doğru genişledi. Kısaca bu alanda bir boşluk vardı ve V4 tarafından oluşturulan bir organizasyon diğer Doğu Avrupa ülkeleri için bir know-how haline geldi.
V4 ülkeleri AB’ye katıldıktan sonra, özellikle Batı Balkanlar ve Doğu da Ukrayna gibi ülkelerle işbirliğini geliştirme eğilimine girdikleri ve bu anlamda Ukrayna ile savunma ve sınır denetimi ile iltica konularında toplantıların yapıldığı da görüldü.
Rusya’nın 2014 de Kırım’ı işgali sonrası, 2017 yılından itibaren Vişegrad Grubunun savunma alanına yönelik işbirliğini siyasi olarak yeniden canlandırdığı dikkat çekiyor. Bu anlamda “Güçlendirilmiş bir Vişegrad Savunma Planlama İşbirliği Çerçevesi” oluşturuldu. Ancak tarihi gerçekler göz önüne alındığında, bu işbirliğinin tek başına güvenliği sağlamak için yeterli olmadığı ve kapsama alanını genişletme ihtiyacının bulunduğu da bir gerçektir. Bu açıdan da şüphesiz Ukrayna yanında Balkan ülkeleri ve Türkiye ile işbirliği ayrı bir güvence olacaktır.
Vişegrad Girişimi benzeri oluşumlar AB içerisinde istenilmiyor
Özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, V4 başta olmak üzere bu tür girişimlere karşı olduğu ortadadır. Bunun en bariz örneği, 2017 yılında Doğu Avrupa’ya yaptığı gezilerde Macaristan ve Polonya’yı ziyaret kapsamına almamasıdır. Macron ayrıca, Polonya gibi Doğu Avrupa ülkelerindeki işçilere, daha ucuz olmalarından dolayı, haksız rekabet yarattığı için şiddetle karşı çıkıyor (Macron, 2017). Polonya ise Macron’u çifte standart uygulamakla suçluyor. Macron açıklamalarında Avro bölgesinin bütünleşmesinin koşullarını belirlerken, Avrupa ortak değerleri konusunda ortak bir anlaşma yapılması ile ilerlemeye hazır olmayan ülkelerin için farklı yaklaşımlar öngörmüş ve Vişegrad ülkelerinin bu süreçlerden dışlanabileceğinden bahsetmiştir. Bu V4 ülkelerinin Avrupa içinde konumlarının zayıflaması anlamına gelmektedir (Michelot, 2020. 267).
Bütün bu tehditlere rağmen V4 ülkelerinin giderek AB içerisinde, güvenlik ve egemenlik temelli yaklaşımlar ve zorunlu yer değiştirme kotaları başta olmak üzere, AB’nin ana tutumu dışında inatçı bir muhalefet gösterdiği de görülüyor. Bu direnç ise V4’ün giderek daha saygın bir imaj kazanmasına neden oluyor (Novotna ve Stuchlikova: 2018).
Sonuç olarak; Orta Avrupa bölgesinin en büyük arzusunun barış ve refah içinde yaşamak olduğu kesin. Ancak uzun yıllar vaat ettiği bolluğu sağlayamayan, Sovyet Rejiminin etkisi altındaki Doğu Avrupa ülkelerinde, Batı toplumlarına yönelik gelişen, geçmişten gelen aşırı beklentilerinin de hayal kırıklığına dönüştüğü gün geçtikçe daha açık olarak ortaya çıkıyor. Bu kapsamda zorluklar ortaya çıktıkça, her ülkenin kendine özgü karakteristik özelliklerini dikkate almayan, hızlı değişimin giderek yarardan çok zarar getirdiği de görülüyor. Bu açıdan bakıldığında kalıcı bir bölgesel barış ve istikrar için Doğu Avrupa Ülkelerinin kendilerine özgü bir model yaratma zorunluluğu ortadadır. Bu model içerisinde işbirliğinin yaygınlaştırılarak, Balkanları da içine alacak şekilde Türkiye gibi çevre ülkelerle yapılacak çoklu ve dirayetli bir işbirliği, Doğu Avrupa ülkelerini daha saygın ve daha istikrarlı yapacağı gibi güvenliğini de sağlayacağı düşünülmektedir.
Kaynaklar:
Antall, Jozsef. (2015).Selective Speeches and Interviews, 1989-1993, Antall Jozsef Knowledge Centre: Budapest.
Brummer, Klaus. (2016). Germany’s Foreign Policy after the end of Cold War: Becoming Normal?Oxford Handbooks Online: Political Science.
Dugin, Alesandr. (2016). Na Eurazjatyckim Kontynencie dia Polsky niejsca nie ma.
Kakışım, Cemal. (2020). Enerji Perspektifiyle Üç deniz Girişimi, Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt 19, No:1: Ankara.
Mağyar Hırlap Gazetesi, Doğu ve Batı Arasında Köprü: Macaristan, 6 Temmuz 2017.
Macron, Emmanuel. Pour 8 Journaux Europeens, 22 Juin 2017.
Mithelot, Martin. (2020). Fransa ile Orta Avrupa İlişkilerinin Tarihsel Yönleri, Orta Avrupa ve Vişegrad İşbirliği, Der. Peter Stepper, Çev. Ömer Faruk, Gençkaya, Visegrad, Fund: Budapest.
Kurecic, Petar. (2018). “The Three Seas Initiative: Geographical Determinants, Geopolitical Foundations, and Prospective Challenges”, Hrvatski Geografski Glasnik 80, No: 1, p.101.
Nalecz, Daria. (2017). Intermarium vs the Three Seas İnitiative, New Eastern Europe, 2017 July, 6.
Novotna, T. ve Stuchlikova Z. (2018). Czechia: From a V4- Enthusiast to a V4-Sceptic and Back Again, The Future of CVisegrap Group, Foundation for European Progressive Studies, 2017: Brussels.
Otlowski, Tomasz. (2020). “Tarih ve Coğrafya Arasında: Orta Doğu Avrupa Hakkında Bazı Açıklamalar”, Orta Avrupa ve Vişegrad İşbirliği, Der. Peter Stepper, Çev. Ömer Faruk, Gençkaya, Visegrad, Fund: Budapest.
World Bank Repord. Transition The First Ten Years Analysis and Lessons for Eastern Europe and The Former Soviet Union.
Zubovic, Marta. (2019). The Three Seas İnitiative: Perspectives of Enegy Sector Development within the Croatian Foreign Policy, Post Socies Issues, 6, No:1.