Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Suriye’de Güvenli Bölge Oluşturma Çalışmaları

Güray ALPAR
23 Şubat 2019 10:12
A-
A+

Uzun süredir Türkiye’nin güneyinde bir “Güvenli Bölge” oluşturulması konusu gündemi meşgul ediyor. “Güvenli Bölge” tabiri “belli bir alanın terör ve tehlikelerden arındırılmış olması” anlamında kullanılıyor. Öncelikle belirtmek gerekir ki, uluslararası hukukta “Güvenli Bölge” diye bir kavram olmayıp bunun yerine “Tampon Bölge” diye bir tanım kullanılmaktadır. “Tampon bölge” ise bir bölgeye askeri yığınak yaparak kendi sınır güvenliğini sağlıyormuş gibi yoğun kontrol faaliyetlerinde bulunmaktır.

Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin Suriye sınırında oluşturulmaya çalışılan bölgenin ne olacağı pek belli değil gibi duruyor. İlk defa 2013 yılında Türkiye tarafından gündeme getirildiğinde, bölgedeki durum nedeniyle yerlerinden edilen sivillerin can güvenliğinin sağlanması ve Türkiye’ye doğru yoğun göçün durdurulması öncelikli olduğundan, uçuşa yasak bölge oluşturularak, siviller için güvenli bir alanın oluşturulması hedefleniyordu. Ancak 6 yıl aradan sonra, ABD Başkanı Trump’ın askerlerini Suriye’den çekme kararının ardından “Güvenli Bölge” konusu tekrar gündeme geldi. Ancak bu defa durum farklı. Artık DEAŞ bölgede zayıflatıldı ve onun yerine YPG ve PKK’nın olduğu yeni bir terör örgütü yaratıldı. Üstelik bu örgüt en tehlikeli terör silahlarıyla donatılmış olarak Türkiye’nin güneyinde bölgesel bir tehdit olarak bekliyor. Bu terör örgütü bölge insanını temsil etmiyor, bölge insanını baskı altında tutuyor, zulmediyor.

Şimdi ise Türkiye’nin devre dışı bırakılarak, oluşturulması düşünülen bu bölgenin İngiltere, Fransa gibi ülkelerin katılacağı bir koalisyon gücüne verilmesi konuşuluyor. Bu Türkiye için adeta “tuzak içinde ikinci bir tuzak” gibi gözüküyor. Önce Suriye’nin kuzeyinde bir YPG unsuru oluşturuldu, sonra bu unsurlar, tecrübelerinden istifade edilsin diye, PKK’lı teröristlerle takviye edildi ve ardından ağır silahlarla donatılarak eğitimden geçirildi ve ileride sadece bölge için değil, bütün Avrupa ve hatta dünya için tehlikeli olacak bir terör yapısı oluşturuldu. İnanılmaz olan bu terör örgütünün yöneticileri açıkça İngiliz Lordlar Kamarası ile Elysee sarayında ağırlandı. Bütün bunları yapanlar da Türkiye ile aynı ittifak içinde yer alan devletler. Üstelik Fransa, ABD’nin bölgeden çekilme kararının ardından YPG/PKK’ya destek açıklaması yapan ve en üst düzeyde YPG/PKK’ya borçlu olduğunu söyleyen bir ülke. Bilindiği gibi Afrin’de sivillere yönelik bombalı saldırıları PKK üslenmişti. YPG/PKK’nın zulümleri nedeniyle Türkiye’ye sığınan yüzbinlerce Suriyeli geri dönüş için bu terör örgütlerinin etkisiz hale getirilmesini bekliyor. Eğer Fransa gibi kuvvetli terör tehdidi ile karşı karşıya olan bir ülke, terör örgütüne borçlu olduğunu iddia ediyorsa, söyleyecek söz de kalmıyor.

Bu desteğin gölgesinde, doğal olarak terör örgütü de Suriye’nin kuzeyindeki “Güvenli Bölge”nin de en büyük destekçisi. Sözde Demokratik Suriye Güçlerinin siyasi kolu, yapmış olduğu açıklamada güvenli bölge düşüncesine olumlu baktığını söyledi.  Yapılan açıklamada; “Fransa ve İngiltere ile Avustralya’nın çatısı altında bir güvenli bölgeyi kabul edebiliriz. Uluslararası devletlerin güvencesinde böyle bir güvenli bölge olumlu olur ve bizi Türkiye’nin tehditlerinden kurtarır.

Güvenli bölgede uçuşa yasak bölgenin de olmasını istiyoruz.” denilmesi ilginçti. Bölgedeki terör örgütünün, uluslararası bir gücü güvence olarak görmesinin yanında, uçuşa yasak bölge istemesi de dikkatle incelenmelidir.

Terörle mücadelede hedef, “belirli bir arazinin ele geçirilmesi” değil, eli kanlı terör unsurlarının “tamamen etkisiz hale getirilmesi”dir. Bu açıdan bakıldığında terör örgütleri ellerindeki ağır silahlarıyla sınırın öbür yanında beklerken, araya belirli bir arazi parçasının konulması asla bir çözüm olmayacağı gibi, korumalı bir bölge gerisinde güçlenme fırsatı bulan örgütler, güçlerini özgürce artırma fırsatını da yakalarlar. Daha önce aynı husus Irak’ın kuzeyinde denenmiş ve terör örgütlerinin bundan fazlası ile istifade ettiği görülmüştür. Şimdi yaklaşık 32 kilometrelik dar bir alanda, üstelik uluslararası devletler ve uçuşa yasak bölgenin gerisinde oluşturulmaya çalışılan “teröriste güvenli bölge yaratma” düşüncesinin ne kadar sağlıklı olacağını iyi düşünmek gerekir.

Başlangıçta belirttiğimiz gibi ortalıklardan dolaşan güvenli bölge tabiri ile Suriye’de belli bir alanın terör ve tehlikelerden arındırılması mümkün değildir. “Güvenli Bölge” ancak tamamen Türkiye’nin kontrolünde ve hava-kara harekâtı serbestisi ile mümkün olabilir. Ayrıca terör örgütüne verilen silahların hepsinin geri alınması gerekir. Aksi takdirde bölgede terör tehdidi ve istikrarsızlık devam eder. Bu ise sadece Türkiye’yi değil Avrupa’yı da etkiler. Türkiye yıllardır bu bölgede istikrarsızlıktan kaynaklanan göçün bedelini tek başına üslenmek zorunda kalmıştır. Yeni göç dalgalarının Avrupa’yı etkileyeceği ve zor durumda bırakacağı açıktır. Zaten ABD gibi bir devletin dahi kalmakta zorlandığı bir bölgede, diğer devletlerin bedel ödemeden kalması da mümkün değildir. Biliyoruz ki, terör örgütleri eninde sonunda kendisine destek sağlayanları vurur. Bu nedenle daha güvenli bir dünya için bazı devletlerin terör örgütlerine borçlu olmayı bırakıp, bölge insanının refahını artıracak ve bölgede gerçekten istikrar sağlayacak akılcı çözümlere yönelmesinin en uygun hareket tarzı olduğu değerlendirilmektedir.