Gerçekler sonsuza dek gizlenemiyor. Kıbrıs’a AKEL Partisi, “Rumların Türkleri katlettiğini” resmen kabul etti. Osmanlı’nın son döneminden itibaren gerek Balkanlarda gerekse Anadolu’da Türkler, aklın almayacağı boyutlarda planlı katliamlara maruz kaldılar. 1821 yılından başlayarak 1922 yılına kadar Avrupa kıtasında 5 milyondan fazla Türk ve Müslüman planlı katliamlar sonucu öldü ya da katliamdan kaçarken hayatını kaybetti. Hemen ardından 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı esnasında ise Anadolu’da 2.5 milyondan fazla Türk öldürüldü. Türklere karşı soykırım ve baskılar bundan sonra da dünyanın değişik bölgelerinde devam etti. Bunlardan birisi de Kıbrıs adasıdır. Arşivler bunlara ilişkin belgelerle dolu. Ancak bu katliamlar, zamanın büyük güçlerinin çıkarları gereği, algı operasyonları ve basın kullanılarak farklı bir şekilde yansıtıldı. Bunun sonucu dünyada olumsuz bir “Türk İmajı” oluşturmaya çalışıldı. Hatta bu güçler daha da ileri giderek, “Türklerin soykırım yapmadıklarını” bilimsel olarak ifade eden bilim insanları ve sanatçıların üzerinde baskı oluşturdular ve bugüne kadar gerçekleri gizlemeyi başardılar.
Gerçekler artık bir bir ortaya çıkmaya başladı. Batılı politikacılar uzun süredir “yaptıklarına destek sağlama adına” kendi kamuoylarını gerçekleri gizleyerek ya da çarpıtarak yanılttılar. Anadolu ve Kafkaslarda “Türklere karşı büyük çaplı katliamlar yaptıkları” halde bunu sanki “Türkler yapmış gibi” bütün dünyaya kabul ettirmeye çalışan Ermeni iddialarının doğru olmadığını, Ermenilerin ilk Başbakanı Ovannes Kaçaznuni ortaya koyma cesaretini göstermişti. Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovannes Kaçaznuni tarihi ve gerçekleri iyi bilen siyasetçilerden birisiydi. Bükreş’te yapılan “Taşnak Partisi”nin toplantısında kendi imzasıyla sunduğu “Taşnak Partisinin Yapacağı Bir Şey Yok.” isimli raporda, bütün gerçekleri açıkça ortaya koyarken şöyle diyordu:* “Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote ettik, savaştık. Askeri operasyonlara katıldık. Kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle bize sunulan teklifler karşısında hayale kapıldık, gerçekleri göremedik. Silahlanmamız büyük bir hataydı. Türklerin pişmanlık duymasına gerek yok. Tehcir doğruydu ve gerekliydi. Olayların sebebi biziz.”
Ermenistan’ın ilk başbakanı Ovannes Kaçaznuni’nin, “Ermenilerin Türklere karşı yapmış olduğu soykırımı” itiraf etmesinden sonra Rum AKEL Partisi’nin de “Rumların Türk sivilleri katlettiğini” resmen kabul etmesi önemli bir gelişme. AKEL Partisinin 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı esnasında Rum EOKA-B terör örgütünün yapmış olduğu katliamları cesaretle kınaması “Kıbrıs Rum Siyasetinde bir ilk olma” özelliğini taşıyor.
Aslında bu Türklere karşı uygulanan ilk katliam değildir. Yunanlıların 1821 tarihinde Mora’da başlattıkları hareket uzun ve kanlı bir isyan olarak Dünya siyasi tarihinde yerini almıştı. Bu isyan 500 yıla yakın bir süre birbirinden çok farklı etnik unsuru, kendine has iç dinamikleriyle bir arada barış içerisinde yönetmeyi başarmış Osmanlı için “kendi içerisinden çıkan ilk direniş” hareketiydi. İsyancılar Türkleri katlederken “Hiç Türk kalmayacak ne Mora ne de Dünyada.” diye bağırıyorlar, ele geçirdikleri Türk ve Arnavutları minarelerden aşağı atıyorlardı. İngiliz tarihçi W. Allison Philips’e göre Türklerin katliamı savaş zamanlarından rastlanan bir durum olarak kabul edilemezdi. Çetelerce alınıyor ve öldürülüyorlardı. Tek istisna az sayıda kadın ve çocuğun köle olarak tutulmasıydı.
Tarihçi Justin McCarthy’ye göre sadece Mora Yarımadasında yer alan Tripoliçe Katliamında üç günde öldürülen Türk sayısı 35.000’den fazladır. Tarihçi Mc Carthy ise Yunan Bağımsızlık Savaşı’nı anlattığı “Ölüm ve Sürgün” isimli eserinde katliamın boyutlarını şöyle anlatmıştır: “Üç gün boyunca Türkler, cinsiyet ve yaş gözetilmeksizin bir vahşiler güruhunun şehvet ve zulmüne terkedildiler. Kadınlar ve çocuklar öldürülmeden önce işkenceden geçirildiler. Öldürülenler çete reisinin geliş yoluna bir halı gibi serilmişti. Kıyım öylesine büyüktü ki, çetenin başındaki Kolokationes “Atımın ayakları yerlerdeki cesetlerden dolayı neredeyse hiç yere değmedi.” diyordu.** İsyan sırasındaki Yunan Kuvvetleri Komutanı olan Teodor Kolokotronis’de bu katliamları doğrulamıştır. “Cuma gününden pazara kadar Yunan askeri kadın, çocuk ve erkekleri katletti. Tripoliçe ve çevresinde toplam 32.000 Türk öldürüldü.”
Navarin kentinde öldürülenlerin sayısı da 3.000’den fazlaydı. Monemvasia şehrinde ise kuşatma altındaki Türkler, “Anadolu’ya götürülecek” sözleri ile kandırılmış, kapılar açılınca da çoğu öldürülmüş, kalanları da ıssız bir adaya bırakılmıştı. Yunan Tarihi üzerine uzman ve yazar olan William St. Clair, buradaki Yunan katliamını şöyle ifade etmiştir: Mora’da soykırım, ancak öldürecek başka Türk kalmadığında sona erdi.” Yunanlılar Türklerle beraber dinsiz olarak niteledikleri Yahudileri de öldürüyorlardı.
Balkanlarda Türklere uygulanan insanlık dışı katliam tarif edilemez. İngiliz Gazeteci H. F. Baldwin bu vahşetin fotoğraflarını ve izlenimlerini kitaplaştırmıştı. Fransız öğretmen Henry Nivet de “Balkanları bir soykırım olarak” değerlendirerek, Türklere karşı yeni bir Haçlı Seferi olarak anlatmıştır. Türkler’e katliam yapılıyor ancak bu Avrupa kamuoyuna farklı yansıtılıyordu. Fransız yazar Pierre Loti, “Balkanlarda Türklere katliam yapıldığı halde bunun çarpıtılarak, Fransız kamuoyunda Türkler katliam yapılıyormuş algısının oluşturulması” karşısında feryat eder ve aydınların bile buna inanıyor gözükmesi karşısında şöyle der: “Türklerin ıstırap ve acıları yanında, ovaları kaplayan yüzbinlerce ölüleri de mi birazcık olsun saygıyı emretmiyor?”
Katliamlar sadece Yunanistan ana karası ile sınırlı kalmamış, başta Sakız adası olmak üzere 12 adada da acımasızca sürdürülmüştür. Girit adasındaki katliamlar ise hepsini geçmiştir. Adada 200.000 Türk ve 60.000 Hristiyan yaşıyordu. Zamanın büyük güçlerinin sözde “barış sağlama” adına Osmanlı askerini adadan çektirmesinden sonra gerçekleşen katliamlar bittiğinde, adada öldürülenlerin ardından ağlayacak Türk kalmamıştı.
Türk ve Müslümanların katledilmelerinin doğal karşılandığı günümüz vahşi ortamında; kişilikli ve bilinçli siyasetçi, bilim insanı ve araştırmacıların korkusuzca gerçekleri hatırlatmaları gelecek için umut veriyor. Bu açıdan AKEL’in açıklaması bugüne kadar saptırılmış bir algı üzerinden dünyayı yanıltmaya devam eden bağnaz Rum siyaseti bir değişim gibi görünüyor. Açıklama EOKA geleneğini devam ettiren ve Türklerin siyasi eşitliğini reddederek, dışarıdan bazı ülkelerle işbirliği arayışı içerisinde olan iktidardaki Rum Yönetimi Liderini de hedef almış gözüküyor. Bu nedenle AKEL bir süredir Rum lideri adayı bölmeye çalışmakla suçluyordu.
Tarih Türklere karşı uygulanan katliam örnekleri ile dolu. Bu katliamlar zamanın şartları nedeniyle yeterince anlatılamadı veya anlattırılmadı. AKEL partisinin itiraf ettiği Rum katliamının ardından, Yunanlıların Türklere karşı uyguladıkları diğer katliamlarla da yüzyüze gelinmesi ve itiraf edilmesi gerekiyor.
24.12.2018
* Güneri Civaoğlu, Belgeyse işte “belge”, Milliyet, 25.4.2016. Ovanes Kaçaznuni, Kaynak Yayınları, 2005.
**Justin Mc Carthy, The War of Greek Indipendence, 1821-1829, New York, 1897, s.60-61; Justin McCarty, Ölüm ve Sürgün, Çev. Bilge Umar, İnkılap Yayınları, İstanbul, 1998, s.9.