Orta Doğu Jeopolitiği
Bu yazı 28/09/2023 tarihinde yayınlanmıştır.
*Mithat IŞIK/SDE Savunma ve Güvenlik Koordinatörü
Günümüzde Orta Doğu olarak adlandırdığımız topraklar binlerce yıl önceki dönemlerde de paylaşılamayan bir coğrafya olma özelliğini korumuştur.
Orta Doğu olarak adlandırılan bölge, Doğu ve Batı’yı Akdeniz ile Hint Okyanusunu, Rusya ve sıcak denizleri birbirine bağlayan aynı zamanda Doğu ve Batı arasındaki bütün ticari ve kültürel bağlantıların yapıldığı bir bölgedir. Dünyanın en önemli kara ve su yolları üzerindeki hakim konumunun Ortadoğu coğrafyasına kazandırdığı eşsiz jeopolitik değer bölgeyi tarihin ilk dönemlerinden günümüze Dünya egemenliği peşinde koşan güçlerin birinci hedefi haline getirmiştir. Kara altın olarak tanımlanan petrolün XX. yüzyılın yarısından itibaren değer kazanmasıyla Ortadoğu’nun ve buradan geçen kara ve deniz yollarının stratejik önemi dünyanın hiçbir yeri ile kıyaslanamayacak derecede artmıştır.
Jeopolitik; bugünki ve gelecekteki göç ve amaç ilişkisini politik düzeyde fiziki ve siyasi coğrafyayı esas alarak inceleyen bilimdir.
Jeopolitik adını verdiğimiz özel alan bir anlamda coğrafyanın bütün unsurları ile aktifleşmesi ve bu unsurların değerlendirilerek sonuçlar çıkarılması anlamındadır, politik düzeyde güç ve hedef ilişkisini kurar. Bir devletin, devletler topluluğunun veya bir bölgenin güvenlik ve gelişme politikasının bilimsel zeminini oluşturur. Jeopolitiğin tanımında Devlet, coğrafya, politika kavramları mutlak surette kullanılmıştır. Jeopolitik nasıl tanımlanırsa tanımlansın jeopolitik coğrafyanın politikaya çevirdiği yönü araştırır ve değerlendirir. Jeopolitik, politika üretmez politika üretecek alanlara veri hazırlar. Olayları doğru analiz etmenin ilk şartı tarih ve coğrafya bilgilerinden faydalanarak ortaya bir projeksiyon koyabilmekten geçer. Bugün yaşananlar ve gelecekte yaşanması muhtemel tüm olaylar ancak bu iki bilimin ışığında anlaşılabilir. İçinde bulunduğumuz coğrafyayı ve onun yarattığı şartları doğru kavramak çok önemlidir. “Coğrafya kaderdir” sözü üzerinde düşünülmesi gereken çok önemli ve muhteşem bir sözdür özellikle o coğrafyanın adı Orta Doğu ise. İşte tam bu özellikli durumu nedeni ile Orta Doğu kavramı bir coğrafi tanımlamadan çok politik ve stratejik tanımlamanın ürünüdür.
Geçmişte Şark meselesi olarak bilinen kavram zaman içinde Orta Doğu sözcüğü ile ifade edilmeye başlanmıştır. Adı ilk kez nasıl ya da kim tarafından kullanılırsa kullanılsın insanlık tarihi kadar eski olan Orta Doğu’nun bölgeyi ifade eden özellikleri ve buna bağlı sınırları dünyadaki siyasal duruma, zamana ve bölgeye nereden bakıldığına bağlı olarak değişiklik göstermiştir.
Orta Doğu’yu demografik açıdan ele aldığımızda ise yapının çok kültürlü, çok milletli, çok dinli ve mezhepli yapısıyla karmaşaya açık bir alan olduğunu söyleyebiliriz. Ortadoğu üç büyük dinin Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlığın doğduğu yerdir. Din açısından yaşanan bu zenginlik mezhepsel anlamda da Orta Doğu’da hissedilmektedir.
Din zenginliğinin yanı sıra Orta Doğu etnik anlamda da çoklu bir kimlik sergilemiştir. Türkler, Araplar, Farslar bu anlamda baskın olan halklardır. Kürtlerin devlet halinde sürekli başka hakim devlet ve ideolojilerin içinde yaşaması Kürtlerin mezhepsel siyasal hatta dil ve kültür anlamında farklılaşmasına neden olmuştur. Süryaniler, Ezidiler, Dürziler, Berberiler, Filistinliler, Keldaniler ve Orta Doğu’da yaşayan diğer halklardır.
Hangi açıdan, hangi değer ve bilimle bakarsanız bakın Orta Doğu yer kürenin en kıymetli bölgesidir. Bu nedenle uluslararası hesaplaşmanın Orta Doğu’da görülmesi çatışmaların ve savaşların hiç bitmemesi ve Orta Doğu’da yaşanması hiçte tesadüfi değildir.
1991 yılında başlayan I. Körfez Savaşı ve 20 Mart 2003’te başlayan II. Körfez Savaşı ile Irak’ta kaotik bir ortam oluştu. Irak adeta üçe bölündü ve istikrarsızlaştı. 2011’de başlayan Suriye İç Savaşı hem bölgesel hem de küresel anlamda sorunları beraberinde getirdi. Bu sorunlar yelpazesinde; sınır güvenliğinden enerji güvenliğine bölgesel vekalet savaşlardan sosyal sorunlara kadar uzandı. Günümüzde de Orta Doğu halen kanayan bir yara durumundadır. Savaşların jeopolitik sonuçlarının yanında çoğu kez ikinci bir planda kalan sosyal ve demografik sorunları da bulunmaktadır. Bu durum ise özellikle göç olgusu ve onun insan bileşeni olan mülteci kavramını yaratmaktadır. Bu kadar önemli bir coğrafyanın kaderi ise hep kanla, acıyla, gözyaşıyla ve savaşla yazılmıştır. Son yıllarda bölge ülkeleri arasında gelişen dostluk ve iş birliği antlaşmaları Orta Doğu’daki akan kanı durduracak gelişmelerdir diye değerlendiriyorum.
Kelime Ara
Konular
- Uluslararası İlişkiler
- Savunma-Güvenlik
- Teknoloji-Siber Güvenlik
- Enerji
- Ekonomi
- İklim-Çevre
- Sağlık
- Toplum
- İnsan Hakları
- Çatışma
Bölgeler
- Asya
- Afrika
- Avrupa
- Amerika
- Okyanusya
- Orta Doğu ve Mağrib
- Türkiye
- Rusya
- Körfez Ülkeleri
- Avustralya
- Kuzey Amerika
- Batı Afrika
- Batı Avrupa
- Kafkasya
- Merkez Asya
- Doğu Avrupa
- Doğu Afrika
- Latin Amerika ve Karayipler
- Yeni Zelanda
- Levant Bölgesi
- Kuzey Afrika (Mağrib)
- Diğer Okyanusya Ülkeleri
- Orta Afrika
- Balkanlar
- Doğu Asya
- Güney Afrika
- Çin
- Güney Asya
- İskandinav-Baltık Ülkeleri
- Güney Doğu Asya