Avrupa’nın büyük güçleri yüzlerce yıldır hedef aldıkları ülkelerin değer yargılarını yıkmış, parçalamış ve dahası bunu kendi çıkarları için kullanmışlardır. Ateş uzakta olduğu sürece de diğer ülkelerde yarattıkları sosyal olaylar umurlarında olmamıştır. Oysa şimdi ateş kendi evlerinin içinde, yanı başlarındadır. Belçika’da gösteri yapan sarı yeleklilerin olayları “Avrupa’ya Sosyal Kış Geldi.” olarak tarif etmeleri bir tesadüfün sonucu olmasa gerek. Fransa’da başlayan olaylar, Belçika’dan sonra Hollanda’ya da sıçradı. Önlem alınmadığı takdirde bütün Avrupa’yı da kapsayacak gibi görünüyor. Avrupa’da hem ekonomik hem de sosyal sorunlar giderek büyüyor.
Fransa bu açıdan olayların merkezi durumunda. 1789 Devrimi öncesi sosyal düzende soylular yanında bir de yasal boyut kazandırılmış “Üçüncü Sınıf” olarak nitelendirilen bir yapı söz konusuydu. Şimdi olaylar tırmanırken yapıdaki “Üçüncü Sınıf” daha da kemikleşmiş bir biçimde mevcudiyetini koruyor. Göstericilere karşı yapılan sert muamele ise şimdiye kadar başka ülkeleri eleştiren Fransa’nın samimiyetsizliğini gündeme getiriyor. 2015 yılında Paris’te düzenlenen terör saldırıları sonrasında ilan edilen “Olağanüstü Hal” sürecinde de askerler ellerinde uzun namlulu silahlarla Paris caddelerinde devriye dolaşmıştı.
Sorun yeni çıkmış değil. Fransız ekonomisi 1990’lardan beri; düşük büyüme, işsizlik, bütçe ve sosyal güvenlik sistemi açıklarıyla karşı karşıya. 1990-2000 yıllarındaki yıllık %2 olan büyüme hızı 2000’li yıllardan sonra bunun da altına düştü. İşsizlik ise neredeyse %11’leri geçmiş durumda.
Kenar mahallelerde hoşnutsuzluk 1980’lerden beri var. Buraların geliştirilmesi için bazı çalışmalar yapılıyor. 2005 yılında göçmenlerin yaşadığı kenar mahallelerde başlayan ve üç hafta kadar süren protesto eylemlerinden sonra kentsel dokunun değiştirilmesine yönelik çalışmalar hız kazansa da sorun sadece parayla çözülemeyecek kadar kalıcılaşmış durumda. Buralarda işsizlik oranı %50’nin üstüne çıkıyor. Suç oranları ise diğer bölgelere göre daha fazla. Kenar mahallelerde genellikle Afrika’dan gelmiş göçmenlerin durumu eskisinden de kötü. Bu mahalleler bakımsız, yoksul, tehlikeli ve en önemlisi toplumsal açıdan bölünmüş bir görünümde. Buralarda yerleşenler ayrımcılığa tabi tutulduğunu düşünüyor, damgalandıklarını düşünüyor, dahası aşağılandıklarını düşünüyor. Sorun Fransa’nın sömürge dönemine ilişkin kültürel sorunları ile ilişkili gibi duruyor ve ne yazık ki Fransa bunu bir türlü dillendiremiyor. Diğer yandan Fransa İslam dinine karşı olan tutumunu da hala çözebilmiş değil. Fransa’nın neredeyse %10’u Müslüman. Fransa’nın Afrika’daki sömürgelerinin çoğunun da Müslüman olduğu düşünüldüğünde sorun daha bariz bir biçimde ortaya çıkıyor ve bu toplulukların toplumsal yapı ile bütünleşmesini önlüyor. Böyle bir ortamda da artık isyanın ülkeyi bir iç savaşa doğru götürdüğü ifade edilmeye başlandı.
Terör yapısı gereği, bir yılan gibi, eninde sonunda kendisini besleyen güçlere zarar veriyor. Fransa uzun zamandan beri başka ülkelerde olan terör faaliyetlerine kendisine zarar vermediği sürece hoş görü ile baktı. Aynı durum Belçika gibi diğer Avrupa ülkeleri için de geçerliydi. Bu hoşgörü düzleminde özellikle Türkiye karşıtı terör örgütleri bu ülkelerde kendilerine büyük bir faaliyet alanı yarattılar ve ekonomik kaynak sağladılar. Yaratılan çirkin terör kültürünün içinde barındıkları ülkeleri kirletmemesi zaten mümkün değildi. Türkiye bu ülkeleri terör örgütlerini desteklememeleri konusunda şimdiye kadar defalarca uyardı ama bir sonuç alamadı. Fransa’da 1983 yılında Orly Saldırısı ve sonrasında Ermeni Terör Örgütü ASALA’nın, Fransız halkına zarar vermesinden sonra terörün farkına varılmıştı. Benzer bir şekilde şimdi de bu eylemlerde kendi beslediği PKK/PYD gibi örgütlerin saldırısıyla karşı karşıya olduğu açıkça görülüyor. Ancak bu sefer işin ASALA kadar kolay olmayacağı muhakkak çünkü bu örgütler ASALA’dan çok daha fazla bu ülkelerde kök salmış durumda.
Her ne kadar olaylar bir derece Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Avrupa Ordusu oluşturma düşüncesinin ardından başlasa da başta Fransa olmak üzere Avrupa’nın bazı yapısal sorunlarının bulunduğu muhakkak. Şimdiye kadar hedef ülkeleri bölerken, kendisini bütünleştirme gayreti içerisinde olan Avrupa’nın birlik hayalleri çökmüş gözüküyor. Göstericilerin yürüyüşlerde Avrupa Birliğine ait binaları hedef alması da bunun en önemli göstergesi. Avrupa’nın kendini merkeze alan ve kendinden başka kültür ve medeniyetleri dışlayan anlayışı da kendisini içten bölmeye devam ediyor. Başka yerlerdeki sözde baharları uzaktan sessizce seyreden Avrupa’nın aniden gelen bu sosyal kışı nasıl geçireceği ise merak konusu.
10.12.2018