Adres :
Aşağı Öveçler Çetin Emeç Bul. 1330. Cad. No:12, 06460 Çankaya - Ankara Telefon : +90 312 473 80 41 - +90 530 926 41 13 Faks : +90 312 473 80 46 E-Posta : sde@sde.org.tr

Fransa Libya'da Ne Yapmak İstiyor? Liberte-Egalite-Fraternite

Güray ALPAR
12 Temmuz 2019 09:40
A-
A+

“Adalet” kavramı; hak ve hukuku gözetme, doğruluk ve adil olma durumunu ifade eder. Fransız ihtilali sırasında ortaya atılan “Liberte-Egalite-Fraternite” kavramı ise “Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik” anlamına geliyordu. Fransa’nın bugünlerde yaptıklarına bakınca bu sloganın epey değişikliğe uğrayarak “Köleleştirme- Adaletsizlik ve Düşmanlık” kavramına dönüştüğü görülüyor. Bu haliyle de artık Fransa’nın dünya sistemine kan, gözyaşı ve acıdan başka verecek olumlu bir mesajının kalmadığı görülüyor. Maalesef bundan en fazla nasibini alanlar ise Müslümanların yaşadığı ülkeler.

Birleşmiş Milletler destekli meşru Trablus yönetimi tarafından geçen ay sonunda, Trablus’un yaklaşık 100 kilometre güneyinde, meşru yönetime karşı savaşan Halife Hafter güçlerine ait bir kampta ABD yapımı Javelin tanksavar füzeleri ele geçirildi. Tank ve zırhlı araçlara karşı kullanılan ve tanesi 170 bin dolar olan böylesi önemli silahların kontrolsüz olarak ortada dolaşması doğal olarak bütün dünyanın dikkatini çekti. Konu biraz araştırıldığında ise olayın arkasından Fransa çıktı. Fransa Savunma Bakanı da, bu tanksavar füzelerinin ABD’den alındığını ve Libya’da savaşan Fransız askerleri tarafından kullanıldığını doğrulamak zorunda kaldı. Bundan daha garip ve komik olanı ise bu silahların nasıl olup da kontrolsüz güçlerin eline geçtiğiydi. Her nasılsa “hasarlı ve kullanım dışı olduğundan Fransız askerleri bu silahların izini kaybetmiş” ve Hafter güçlerinin eline geçmişti! Eğer Fransız askerleri kendilerine verilen silahları böyle kaybediyorsa önce Fransızların, sonra da bütün dünyanın bundan endişe duyması gerekiyor. Herhalde Fransızlar da böylesi becerikli askerlere sahip oldukları için gurur duyacaklar ve yöneticilerini takdir edeceklerdir!

Gerçeğe bakılırsa son 200 yıldır Akdeniz çevresindeki her kirli olayın arkasından Fransa çıkıyor. Fransa nereye girerse orası birbirine düşüyor, yakılıp yıkılıyor.

1827 yılında Fransız, İngiliz ve Rus donanmalarının Osmanlı donanmasını Navarin’de yok etmesinden sonra, Fransızlar 1830 yılında Cezayir’i ele geçirdiler. Cezayir 1519 yılından itibaren yüzlerce yıl Osmanlı idaresinde dilini, dinini ve kültürünü muhafaza ederek yaşamıştı. Bundan sonra huzur yüzü görmeyecek olan Cezayir’de sadece 1954-1962 yılları arasında 1 milyon Cezayir’li hayatını kaybetti.

Fransızların karıştırdığı ülkelerden birisi de Suriye. Suriye tarihin her döneminde etnik, dini ve mezhepsel açıdan çeşitlik gösteren zengin bir kültürel yapıya sahipti. Osmanlı 16. yüzyıldan beri birbirinden çok farklı bu etnik unsurları, kendine has iç dinamikleriyle bir arada barış ve huzur içerisinde yönetmeyi başarmıştı. Oysa Fransızlar gelir gelmez bu kültürel çeşitliliği kendi çıkarları için kötüye kullanmaya karar verdiler. Bölecek, birbirine düşürecek ve bundan istifade ile yöneteceklerdi. Bu amaçla Suriye’yi dört parçaya bölmeyi planladılar. Düşündükleri; Şam merkezli bir Sünni Devleti, denize kıyısı olan bölgelerde bir Alevi Devleti, Güneyde bir Dürzi Devleti ve Kuzeyde Sünni Kürt bir Halep Devletiydi. Ancak Suriye halkı Sünnisi, Alevisi, Türk’ü ve Kürt’üyle bu etnik ve mezhepsel bölünmeyi hep birlikte reddettiler ve Fransızlara karşı direndiler. İşte bu direniş Fransızların hayallerini suya düşürdü ve başaramadılar.

Suriye’ye ve bunun çevresindeki Doğu Akdeniz’deki ekonomik kaynaklara ilgisini kaybetmeyen Fransa halen bölgeyi karıştırmaya devam ediyor. Geçmişte kendi çıkarları doğrultusunda ASALA Terör Örgütünü destekleyen ve kendisine zarar vermeye başlayınca da ortadan kaldıran Fransa, günümüzde YPG/PKK terör örgütlerine desteğini sürdürüyor. 2016 yılında Hatay’da yakalanan Fransız ajanının ifadeleri bu ülkenin hangi kirli oyunların peşinde olduğunu açıkça göstermiştir. Üzerinde çatışma bölgelerinden fotoğraflar, saldırı ve savunma planları, uzaktan kumandalı patlayıcı devre şemaları, el yapımı patlayıcılar ve kimyasal madde görüntüleri ile yakalanan Ermeni asıllı Fransız vatandaşı ajan Arthium Aloyan inanması güç ama Suriye’de El Nusra adına savaşıyordu.

Son olarak Fransa’nın YPG ile muhalif Kürtler arasında arabuluculuk rolünü üslendiği görülüyor. Bu örgütlerin kontrol ettiği alanda 5 askeri noktada yaklaşık 200’den fazla Fransız askeri var. Suriye’de içlerin çocukların ve kadınların da olduğu yüzbinlerce insan ölürken ve milyonlarca kişi yerlerinden edilmişken, Fransız petrol şirketleri Doğu Akdeniz’de hiçbir haklarının olmadığı kaynaklardan pay alabilmek için yapmadıklarını bırakmıyor. Bugünlerde Türkiye’ye karşı Avrupa Birliği uygulamalarının arkasında Fransa’nın aktif çabaları da bu yüzden.

Diğer taraftan, Yemen’de sivilleri katleden Fransız silahlarını konu yapan gazeteciye soruşturma açılırken Fransa bu bölgedeki ülkelere milyarlarca dolarlık silah satışından elde ettiği gelirin keyfini çıkarmaya devam ediyor. Dünyanın 3. büyük silah satıcısı olan Fransa bu satışın çoğunluğunu Ortadoğu ülkelerine yapıyor ve silah satışını artırmak için bölgede karışıklıklar çıkarmakla suçlanıyor (2018, Uluslararası Af Örgütü, ACAT France ve Silahlanma Gözlemevi ortak açıklaması).

Libya konusuna gelince, bilindiği gibi Fransa 2011 yılında Libya saldırısında en istekli ve en başta olan ülkeydi. Stratejik konumu, petrol ve doğal zenginliklerinden pay almakta sabırsızlanan Fransa, Libya’nın Afrika petrol rezervlerinin yüzde 40’ına ve zengin doğal gaz rezervlerine sahip olduğunu önceden beri biliyordu. Libya’ya yardım bahanesiyle ülkeye giren dış güçler, 150 milyar dolarlık ulusal fona el koydular ve asrın en büyük ganimetini aralarında paylaştılar. Şimdi ise üç parçaya bölünmüş bir Libya’nın kendileri çıkarlarına uygun olduğunu düşünüyor ve bu yüzden BM tarafından tanınan meşru Libya hükümetine karşı Hafter güçlerini destekliyorlar. Bu yüzden de Libya’da insanlar ölmeye devam ediyor.

Ruanda’da yaşanan ve bir milyona yakın insanın ölümü ile sonuçlanan katliamlardaki Fransa’nın rolünü de unutmamak gerekir. Belçika’dan sonra bölgeyi kontrol eden Fransa’nın ayırımcı politikaları ve silah desteği bu katliamın asıl nedeni olmuş, ardından Ruanda halkını korumak için BM tarafından görevlendirilen Fransız askerleri ise yüzbinlerce kişinin katledilmesine seyirci kalmıştı.

Fransa daha önce sömürgeleri olan Afrika ülkelerini bağımsızlıklarını kazandıktan sonra da sömürmeye devam ediyor. “Silicon Africa” isimli yayında yer alan habere göre; Fransa bu ülkelerden değişik isimler altında topladığı kaynakları kendi merkez bankasında topluyor ve ihtiyacı olan ülkelere kendi parasını borç olarak veriyor. Bu parayı ödemeyen ülke liderleri ise ya darbeye ya da suikast olayına kurban gidiyor. Afrika ülkelerindeki darbelerin neredeyse yüzde 70’i eski Fransız sömürgelerinde meydana geliyor.

Bugüne kadar Fransa’nın girdiği yerlerde mutlu olan bir halk olmadı. Duyarlı Fransızların bu gerçeği artık görmesi ve dünyaya sunduğu değerleri tekrar gözden geçirmesi gerekir. Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik kavramlarına sadece Fransızların değil, bütün insanlığın ihtiyacı var ve Fransa’nın adaletsiz uygulamaları insanlara acı vermeye devam ediyor. Bu kavramları oluşturan Diderot, Montesquieu, Voltaire, J.J. Rousseau gibi filozofların ise mezarlarında kemikleri sızlamaya devam ediyor.