200 Yıl Sonra Fransızların Akdeniz ve Çevresini Tekrar Değerlendirmesi ve Yeni Dengelerin İşaretleri
Le Figaro, Fransa’da günlük yayınlanan ve uluslararası etkinliğe sahip muhafazakâr çizgide bir gazete. Kuruluş tarihi ise oldukça eskiye dayanıyor: 1826. Akdeniz ve civarında Fransa’nın etkinliğinin artmaya başladığı, Osmanlı ve Mısır Donanmalarının 1827 yılında Navarin’de yakılmasının ve Osmanlının bir anda bu denizde donanmasından yoksun bir İmparatorluğa dönüşmesine sebep olan olayla hemen hemen aynı tarih. Bu tarihten başlayarak Fransa, Akdeniz ve çevresinde çok etkin ve bu bölgeleri kontrol altında tutuyor.
Bu gazetede Delphine Minoui (İran ve Ortadoğu üzerine uzmanlaşmış ödüllü Fransız gazeteci olup annesi Fransız, babası İranlıdır) ismiyle 26 Eylül 2021 tarihinde çıkan, “Türk diplomasisinin yeni ufukları nelerdir?” isimli bir haber ise gazetenin kuruluşundan neredeyse 200 yıl sonra Fransa’nın bölgeyi tekrar değerlendirişini içermesi açısından oldukça ilginç gözüküyor (Le Figaro, 26.09.2021). Haber ayrıntılı olarak analiz edildiğinde ise Fransa’nın Türkiye’yi ne kadar yakından takip ettiğini de açıkça gösteriyor. Aslında bu bir yerde İngiltere, ABD ve Avustralya’nın kendi aralarında oluşturdukları AUKUS Paktı ile Atlantik ve Hint Okyanuslarından dışlanan Fransa’nın, Afrika ve Akdeniz civarından da uzaklaştığının ortaya konulması anlamına geliyor.
Haberin başlığı; “Türk diplomasisinin yeni ufuklarının neler olduğu” ile ilgili. Bundan sonra ise sırasıyla;
-Türkiye Batıyla yüzleşmesi sonucu dış politikasını yeniden yapılandırmaya gitti.
-Türkiye Afganistan’da hangi rolü oynamak istiyor?
-Türkiye ve Mısır yeni bir döneme mi başlamak istiyor?
-Ermenistan’a uzatılan el ne anlama geliyor?
-Batılılaştırmamak mı? Hesap stratejisi mi?
-Türk Ordusu kendisini küresel aktör gibi görüyor.
-Türkiye’nin yeni politik çerçevesi, başlıklarıyla konuya açıklık getirilmeye çalışılıyor.
Bu doğrultuda yapılan yoruma göre, Türk Cumhurbaşkanı hem stratejik hem de ekonomik çıkarlarını savunmak ve bağlarını hem Batı hem de Doğu ile her yerde sağlamlaştırmak için, Batı ile açık bir çatışma döneminden sonra dış politikasını yeniden şekillendirdi ve bölgesel varlığını güçlendirdi.
Diğer taraftan Afganistan’da Taliban hızlı ilerleyişi ile uluslararası toplumu şaşırttı. Türkiye’nin Afganistan’daki konumu onu yeni dönemde, Katar ile koordineli olarak, Libya ve Karabağ’dan sonra bölgesel bir kilit oyuncu olarak konumlandırıyor ve ABD ve NATO için de vazgeçilmez kılıyor.
Türkiye’nin tarihten gelen konumu, kültürel yakınlığı yanında, Afganistan modernleşmesine katkısı ve NATO içinde tek Müslüman ülke olarak bu ülkede son 20 yılda savaşa katılmayarak, misyonunu lojistik destek (okul, hastahane, işyerlerinin kurulması vb.) ve yeniden yapılanma ile sınırlı tutması da lehine işleyen bir avantaj sağlıyor.
Bunun yanında; Türkiye, Mısır ve BAE arasında yıllarca süren sürtüşmenin ardından Türk Dışişleri Bakanı’nın “"Uluslararası ilişkilerde kalıcı bir dostluk veya düşmanlık yoktur." demesiyle bu ülkeler arasında bakanlar düzeyinde görüşmeler devam ediyor ve Türkiye bölgede gerçeklik ilkesine yeniden dönüyor. Bu kapsamda Türkiye ile Libya arasında imzalanan münhasır ekonomik bölgelerin sınırlandırılmasına yönelik bir anlaşmanın Mısır ile imzalanması bile gündemde.
Aynı şekilde Türkiye Ermenistan ile ilişkilerini hızla düzeltme yoluna gidiyor ve şimdiden Ermenistan’da birçok Türk mağazası açılmış durumda.
Kısacası Türkiye artık Batı normları, değerleri ve ilkelerine göre hareket etmiyor. Türk SİHA’ları Suriye’de, Dağlık Karabağ’da ve Libya’da başarılı oldu ve Türkiye’ye puan kazandırdı. Ancak gelişmeleri sadece Türk hırsları ve dini anlama indirgemek de hatalı olacaktır. Çünkü artık Türkiye’nin sadece Müslümanları korumanın ötesinde, aynı zamanda bir küresel güç olduğu da iddia ediliyor.
Sonuç olarak Fransa’nın en etkili gazetelerinden birisi olan Le Figaro’da yayınlanan değerlendirme, Fransa’nın son 200 yıldır etkili olduğu ve kendisine ait olduğu algısını taşıdığı coğrafyalardaki sıkışması ve çaresizliğini de göstermesi açısından ilginç ve incelenmeye değer. Bölgede uzun yıllar ülkeleri birbirine düşürerek egemenlik kurmak isteyen Fransa, bu ülkelere sattığı silahlardan dolayı sağladığı ekonomik çıkarlardan son derece memnundu. Bu açıdan yıllarca kışkırttığı Ermenistan ile Türkiye’nin arasının düzelmesinden oldukça rahatsız gözükürken, “Yunanistan Osmanlıya karşı mücadele ederek Avrupa’nın kalbinde yer aldı” diyen Macron, yıl başında 2048 yılına kadar borçlarını ödeme derdindeki bu ülkeye sattığı 18 adet eski Rafale savaş uçağından sonra üç fırkateyn daha satmanın keyfini çıkarıyor. Bu anlamda Yunanistan, Fransa’nın hala kullanabildiği ülkelerden birisi olarak dikkat çekiyor. Ancak Fransa artık bu bölgelerde zorlanıyor ve gücünü kaybettiğinin farkına varıyor. Türkiye ise son dönemdeki dış politikası ve başarısı ile yabancı kaynaklarda giderek daha fazla yer alıyor ve izleniyor. Artık yeni bir dengenin işaretleri açıkça ortada.