Kıbrıs’ta Suriye’den atılan S-200 füzesi Lefkoşa ve Girne arasındaki Taşkent bölgesine düştü. Suriye askeri kaynakları bunun İsrail uçaklarına karşı atılan bir S-200 füzesi olduğunu öne sürdü. Daha önce 2018 yılında da yine bir S-200 füzesi Türkiye’de Nurdağı bölgesine düşmüştü. Bölge sürekli bir tehdit altında ve ne yazık ki bölgede hava savunma sistemleri bakımından en zayıf durumda olan Türkler. Her durumda bu son olay bölgenin geldiği durumu göstermesi açısından oldukça önemli ve geleceğe dair emareleri bünyesinde barındırıyor. Aynı zamanda bölgedeki hemen hemen her ülkenin hava savunma füzeleri varken ve bölge tarihinde hiç olmadığı kadar tehlikeli bir hale gelmişken, bugüne kadar NATO ve müttefiklerinin neden bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin hava savunma sistemini geliştirmediği ve bu konuda ihmal gösterdiği sorusu da gündeme geliyor. Bu açıdan NATO’nun tehdit öngörü yeteneğini yeniden sorgulamasında yarar var.
Diğer bir önemli konu ise Güney Kıbrıs Rum Kesimi yöneticilerinin sorumsuzca bölgeyi askeri faaliyetlerin odak noktası haline getirme çalışmaları. Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının keşfedilmesinden beri Güney Kıbrıs Rum kesimi yetkilileri, bu kaynakları Türklerle hakça paylaşmak yerine bölgeyi ateşin içine atan garip oyunlar oynuyorlar. Adadaki İngilizlerin deniz ve kara üslerine ilaveten Fransızlar’a da bir deniz üssü hediye edildi. Sırada ABD ve diğer ülkeler de var. Bu arada Rum Kesimi İsrail ile de ortak tatbikatlar geliştirmekten geri durmadılar. Bu haliyle adayı ve çevresini kontrolsüz ve sonunu düşünmez bir şekilde askeri faaliyetler açısından önüne gelen ülkeye açtıkları görülüyor. Kıbrıs açıklarındaki savaş gemisi sayısı daha şimdilerde 200’ün üstüne çıktı. Yığınaklanmanın her geçen gün arttığı açıkça görülüyor. Bunun yıkıcı sonuçlarını herhalde tahmin etmek güç olmasa gerek.
Gerek Güney Kıbrıs Rum Kesimi gerekse Yunanistan bölge kaynaklarını bölge dışından gelen ülkelere adeta peşkeş çekerken, kendilerine kalan payın oldukça düşük olduğu görülüyor. Örneğin; Yunanistan Girit adası güneyindeki petrol ve doğal gaz arama çalışmaları için ExxonMobil ve Total şirketlerine izin verirken bundan alacağı payın %20’den daha az olduğu açıklandı. Güney Kıbrıs Rum Kesimi yöneticilerinin kendi vatandaşlarının bilgisi dışında daha hangi gizli anlaşmaları yaptıkları ise merak konusu.
Olayın başka boyutları da var. Güney Kıbrıs Rum kesiminin bölgeyi birçok ülkenin silahlı unsurlarına açması karşısında Rus Dışişleri Bakanlığı geçtiğimiz yıl sonunda “Bu yığınaklanmanın amacının Rusya’nın bölgedeki etkinliğini kırmaya yönelik olduğu” uyarısına da Rum Bakan “insani amaçlarla kendi kontrollerindeki liman ve hava üslerini birçok ülkeye açtıkları” gibi komik bir gerekçe uydurmuştu. Bölgede Allah göstermesin bir savaş çıkarsa ve kan akmaya başlarsa umarız bu insani gerekçeler işe yarar. Ancak yine de Ruslar böyle bir durumda karşı tedbirler alacaklarını ve Kıbrıs’ın askeri yoğun bir bölge olmasını istemediklerini açıkça ortaya koydular ve Rum Kesiminin uygulamalarının Adayı tehlike ve istikrarsızlığa attığını beyan ettiler. Rumların Kıbrıs çevresinde İsrail ile ortak operasyonlar yaptıkları da biliniyor. Zaten muhtemelen Kıbrıs’a düşen füze de İsrail uçaklarına karşı atılmıştı. Rumların bölgedeki arayışları gerçekten tehlikeli ve eski Rum Dışişleri Bakanı Nikos Rolandis’in mayıs ayında beyan ettiği “Bizim için hangi filo Türklerle savaşacak?” şeklindeki fantezi düzeyine varan saldırgan savaş arayışları anlaşılır gibi değil.
Asıl kıyamet 2019 Haziran ayı sonlarında koptu. ABD Dış İlişkiler Komitesi Güney Kıbrıs’a belli önkoşullarda silah ambargosunun kaldırılmasını öngören bir yasal düzenlemeyi onayladı. Tasarıyı sunanlardan ABD’li Senatör Robert Menendez zaten Türkiye karşıtı kampanyaların baş aktörü konumunda ve Ermeni lobisinin önde gelenlerinden birisi. Hakkında 2015 yılında ABD Adalet Bakanlığı tarafından rüşvetten sahtekarlığa kadar 14 ayrı suçlamayı içeren iddianame hazırlanan Menendez, Kübalı göçmen bir ailenin çocuğu. Tasarıya son anda ilave edilen “Rus savaş gemilerinin yakıt ikmali için Rum limanlarına girişinin yasaklanması” ifadesi ise doğrudan “Rusya’yı hedef alıyor” şeklinde yorumlandı.
Doğal olarak beklenen de oldu. Karar Rumların egemenlik haklarına sınır koyma yanında, bölgeyi iyice ateş altına alıyordu ve öncelikle Rum muhalefeti ve basını belki de ilk defa bu kadar sorumlu hareket ettiler ve seslerini yükselttiler. Rum Politis Gazetesi ise bütün partilerin bu karara sert tepki gösterdiklerini belirterek bu düzenleme konusunda herkesi düşünmeye davet etti. AKEL Partisi en sert tepkiyi gösteren taraftı ve Rum Hükümetinden gizli kapaklı anlaşmaları bırakarak halka gerçekleri söylemesini talep etti. AKEL yöneticileri Rum yöneticilerinin sorumsuz davranışlarının adayı felakete götürdüğünü farkında ve bölgede barışın korunması için mücadele ediyor. AKEL ayrıca ABD ile Kasım 2018 tarihinde gerçekleşen “Savunma ve Güvenlik alanındaki niyet beyanı” konusunda da analitik bilgi istedi ve AKEL Genel Sekreteri Moskova’ya giderek Rus Dışişleri Bakanı ile görüştü.
Gelen tepkiler üzerine açıklama yapmak zorunda kalan Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis, tasarıyı selamladıklarını ancak “silah ambargosu için Rus gemileri şartının konulmasının” talihsizlik olduğunu söylerken, hükümet sözcüsü “Güney Kıbrıs’ın stratejik öneminin ABD tarafından tanınmasının” önemli olduğunu beyan etti. Olayın ne manaya geldiğini en iyi yorumlayanlar biri de Rum Fileleftheros Gazetesi: “ABD Doğu Akdeniz’deki menfaatlerini garantiye alıyor ve Rusların bu bölgedeki nüfuzunu mümkün olan en az düzeye indirmeyi hedefliyor.”
Kıbrıs Rum Kesimi yöneticileri sorumsuz davranışlarıyla bölge ülkelerini birbirine düşürdüklerinin ve bunun sonuçları olacağının farkına daha yeni yeni varıyorlar. Rus Dışişleri Bakanlığının doğrudan Rusları hedef alan bu işbirliğine tepkisi sert oldu. Rus Dışişleri Bakanlığı yazılı bir açıklama yaparak; “tasarının kabul edilmesi durumunda sonuçlarını ciddi bir şekilde dış politikamızda göz önünde bulunduracağız” dedi. Zaten Rusların Suriye’de deniz ve hava üsleri var. Geçen yıldan beri Ruslar bölgede deniz ve hava tatbikatları gerçekleştiriyor. Sadece 2019 yılı ocak ayı içinde Kıbrıs çevresinde en az 5 tatbikat icra ettiler. Tartus ve Lazkiye Limanlarında çoğu 2.500 kilometre menzilli füzeler, donanma, denizaltılar, uçaklar ve hava savunma sistemleri mevcut.
Kıbrıs Adası Rusların Suriye’deki üslerine oldukça yakın. S-200 füzeleri uçaklara ve balistik füzelere karşı kullanılmak üzere hizmete girdi. 1966 ve 1970 ve 1976 yıllarında geliştirildi. Başlangıçta 180 kilometre olan menzili de daha sonraki modellerde sırasıyla 300 ve 400 kilometreye kadar çıktı. S-200’ler sesin 4 katına ulaşan bir hızda 40 kilometre yükseklikteki hedefleri vurabilecek kapasitede. Suriye’de ayrıca en az 6 adet S-300 bataryası ile son sistem S-400 hava savunma füze sistemleri de konuşlanmış durumda. Bütün bu sistemler rahatlıkla Kıbrıs adası ve civarını etki altına alabilecek kapasitededir. Nitekim geçtiğimiz hafta Kıbrıs’taki İngiliz Hava Üssünden kalkan F-35 uçakları Suriye’deki Rus radarları ve hava savunma sistemleri tarafından takip edildi.
Doğu Akdeniz’de olduğu kadar Kıbrıs adası ve civarında da barışa ve güvenliğe her zamankinden fazla ihtiyaç var. Kıbrıs küçük bir ada. Açıkça görülmektedir ki, Rum Kesimi yöneticilerinin geleceği göremeyen sorumsuz tutumları nedeniyle, bölge oldukça tehlikeli bir duruma geldi. Kıbrıs üzerinde patlayan S-200 füzesinin zehirli gazlar ihtiva edebileceği Suriyeli askeri yetkililerce açıklandı. Füze bir yerleşim yerinin oldukça yakınına düştü. Bu şekilde devam ettiği taktirde daha birçok füze ve silahın Kıbrıs üzerinde patlayacağı ve Kıbrıs adasındaki Rumların da olası bir gerginlik ve çatışma durumundan en fazla etkileneceği kesin. Nitekim düşen füze Türkler kadar Kıbrıs’taki Rumları da endişelendirdi ve olayın anlaşılması için yardım teklifini BM Kıbrıs Özel Temsilcisine ilettiler. Bölgede barışın sağlanabilmesi adına akil insanlara her zamankinden fazla ihtiyaç var. Bu konuda ise Rum ve Yunan muhalefeti ile düşün insanlarına çok iş düşüyor. Çıkacak bir savaşın kazananı olmayacağı kesin. Bölgede barış; bölge dışından askeri güçleri bölgeye davet etmekle değil, ancak bölge ülkelerinin bir araya gelmesi ve kaynakları hakça bölüşmesi ile sağlanacaktır.
Diğer taraftan düşen füze, “Türkiye’nin hava savunma sistemi temin etme arayışlarındaki haklılığını” bir kez daha göstermiştir. Hem kendi topraklarına hem de garantörlüğü altındaki bölgelere füzeler düşerken ve halkın güvenliği tehlikeye düşerken Türkiye’den elini kolunu bağlayıp öylece kalması beklenemez. Bölgede kalıcı istikrar ve barış mutlaka sağlanmalıdır. Kıbrıs Türkiye’nin garantörlüğü altında olan bir bölgedir ve Türkiye güvenliğini sağlamak durumundadır. Bu durumda Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ta üs talebi ve S-400 bataryalarından bir kısmını Kıbrıs’ın güvenliği için buraya yerleştirmesi de gündeme gelebilir. Böylece Kıbrıs’ta sadece Türklerin değil, Rumların da kalıcı güvenliği sağlanmış olacaktır.