Türkiye-Rusya ve Çin işbirliği gelişiyor.
Son dönemde Türkiye ile Rusya ve Çin arasında işbirliği giderek gelişiyor. Şüphesiz bunlara Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları da dâhil. Türkiye Petrollerinin bu konuda Çin ve Rus şirketleri ile görüşmeler yaptığı biliniyor. Bu açıdan Rusya Enerji Bakanı’nın Türkiye ile Doğu Akdeniz’de işbirliğine yönelik sinyaller veren açıklaması oldukça önemli.
Türkiye ve Rusya’nın müşterek projeleri artıyor.
Türkiye olmadan Doğu Akdeniz’deki kaynakların kullanılması mümkün gözükmüyor. Bilimsel olarak yapılan incelemelerin sonuçları da bu kaynakların Türkiye üzerinden naklinin daha ekonomik olduğu üzerinde birleşiyor. Rusya Enerji Bakanı da buna işaret ederek “Ticari açıdan tüm tarafların yararına projeler olursa Rus şirketleri Türkiye ile işbirliği yapabilir.” diyor. Türkiye’nin içinde olmadığı, ekonomik olmaktan uzak, gerçeğe aykırı, hatta gerçekleşmesi mümkün olmayan projelerin üretildiği bir ortamda Rusya’nın bu yaklaşımının oldukça mantıklı olduğu görülüyor. Türk Akımı, Akkuyu Nükleer Güç Santrali gibi projelerin yanında; S-400 ve ortak mühendislik projelerinden, ortak uçak üretimine kadar birçok alandaki askeri ve teknik işbirliği iki ülkeyi birbirine giderek daha da yakınlaştırıyor. Rusya’nın hususi ve hizmet pasaportuna sahip Türk vatandaşlarına, Rusya’ya giriş için vize ve görevlendirme şartını kaldırması ise bu kapsamda güzel bir jest gibi gözüküyor.
Doğu Akdeniz’de Türk-Rus-Çin işbirliğinin daha da artacağı görülüyor.
Doğu Akdeniz’de Türk, Rus ve Çin işbirliği daha da gelişecek gibi görülüyor. Doğu Akdeniz’de 25 milyar metreküp civarında doğalgaz ve 12 milyar varilden fazla petrol rezervinin bulunduğunun anlaşılmasından beri sadece bölge ülkelerinin değil, bölge dışı ülkelerin de bu bölgeye ilgisi artmış durumda. Bunun sonucunda bölge hidrokarbon kaynakları yanında, dünya enerji kaynaklarını da kontrol eden stratejik konumuyla da bir anda dünya stratejik güç dengesinde en önemli yerlerden birisi durumuna geldi. Coğrafi açıdan bölgeye sınırı olan ülkelerle birlikte, bölgeye sınırı olmamasına rağmen ABD, Rusya, İngiltere, Çin, Fransa ve İtalya gibi ülkelerin de Akdeniz’deki enerji mücadelesinde yer aldığı görülüyor.
Çin ve Rusya gelecekleri için Doğu Akdeniz’in ne kadar önemli olduğunun farkında.
Süveyş Kanalı ve Ortadoğu’yu da kontrol eden bu bölge, Çin ve Rusya’nın da uzaktan kontrolünü elinde tutan bir coğrafyada yer alıyor. Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz’in kontrol edilmesi; Çin’in uzun vadede enerji kaynaklarına erişimini engelleyeceği gibi, Rus enerji kaynaklarına da alternatif bir alan yaratarak “Rusya’nın gelecekte enerji denklemindeki konumunu sarsacaktır”. Bu nedenle “Doğu Akdeniz Enerji Mücadelesi” olarak isimlendirdiğimiz bu mücadelenin daha uzun süre gündemi meşgul edeceği kesin.
Türkiye ve KKTC’nin bölge dengelerinde dikkate alınmaması tarihi bir hata.
İşin garip tarafı sadece bölgeden değil, bölge dışından birçok ülke de bu kaynaklardan pay alabilmek için bölgeye doluşurken, Doğu Akdeniz’e en uzun kıyısı bulunan ülkelerden birisi olan ve uluslararası hukuka göre kaynaklardan en fazla pay sahibi olması gereken Türkiye; bir takım uydurma haritalar, gerekçeler ve tehditlerle neredeyse bu kaynakların tamamen dışında tutulmak isteniyor, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ise hiç dikkate alınmıyor.
Bölgedeki kaynaklara haksız bir şekilde sahip olmak isteyen taraflar kolay bir zafer kazanacaklarını mı düşünüyorlar?
Gelişmelerden en fazla memnun olan taraf İsrail gibi gözüküyor. Çevresinde kendisine uzun süre tehdit olabilecek bir devlet bırakmadığı gibi; Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile kurduğu ittifaklarla bu bölgedeki kaynakları kolayca kontrol edebileceğini düşünüyor. Bu ülkeler düzenledikleri toplantılarda kendilerinden emin bir şekilde Türkiye’yi açıkça tehdit etmekten de çekinmiyorlar.
Yeni Büyük Oyun tersine dönüyor.
Birinci Dünya Savaşından sonra Türkler “Büyük Oyun”la Ortadoğu petrollerinin dışında tutulmuştu. Günümüz ortamında da aynı oyun tekrar gündemde. Ancak şartların o dönemle aynı olmadığı da ortada. Nitekim başlangıçta bu işin kolayca halledilebileceğini düşünen ve zafer sarhoşluğuna kapılan ülkeler de bunun o kadar kolay olmadığını çok geçmeden anladılar. Bölgenin en güçlü ülkelerinden birisi olan Türkiye’nin güçlü duruşu yanında, Rusya ve Çin gibi devletlerin de bölgenin kendi açısından önemini anlamalarıyla, durumun daha karmaşık bir hal aldığı görülüyor. Kısaca bölgede oynanan “Yeni Büyük Oyun” tersine dönüyor.
Yunanistan ve GKRY sorumsuz uygulamalarının kendilerini ateşe attığının yeni yeni farkına varıyor.
Zafer sarhoşluğu içinde Türkiye’yi dışarıda bırakarak kaynakları kendine mal etmek isteyen ve bu nedenle önüne gelen ülkeye üsler vererek ve onları bölgeye davet ederek bölgeyi bir savaş alanına çeviren GKRY ve Yunanistan ise kaynaklara tek başına sahip olmanın o kadar da kolay olmadığını ve ateşin içine düştüklerini yeni yeni anlıyorlar. Yunanistan ve GKRY bölgede çıkabilecek bir yangından en fazla etkilenecek ülkeler olacak gibi görülüyor.
Gelişmeler ardı ardına geldi. GKRY’ne ambargoyu kaldırmayı düşünen ABD, Rumlara “Rusları bölgeye sokmamak” şartını koyunca Rumlar iki büyük devlet arasında sıkıştı. Yunanistan ve Rumların AB’yi işin içine sokarak Türkiye’yi baskı altına alma çalışmaları ise Türkiye’yi durdurmak bir yana Türkiye’nin bölgeye daha kuvvetli girmesine neden oldu. Bazı ülkelerin savaşması için yanlarına aldıkları GKRY’nin eski Dışişleri Bakanı “Akdeniz’de kim bizim için savaşacak.” diyor. Sahi, bölgede kim kimin için savaşacak ve ölecek? Bölgeye barışın bu şekilde gelmesi mümkün gözükmüyor.
Yunanistan ise Girit çevresindeki kaynaklarını kendi alacağı çok küçük bir pay karşılığı başka ülkelere neredeyse bedavaya verdi. Şimdi daha tek bir kuruş almadan alacağı şüpheli olan paraların kat kat fazlasını silahlanma için harcamak ve Yunanlılar ekonomik sıkıntı içerisinde kıvranırken savunma harcamalarını artırmak zorunda.
Çin ve Rusya bölgedeki kendilerine karşı oynanan oyunlara karşı tedbirler geliştiriyor.
Gelişmeler bununla da bitmiyor. Washington- Moskova ve Pekin arasındaki stratejik rekabet ister istemez Doğu Akdeniz’de de etkisini gösteriyor. Bu kapsamda, Çin zaten bu bölgeden başlayarak kuşatılmaya çalışıldığını önceden beri biliyor. 2017 yılı temmuz ayında Çin Savunma Bakanlığının Rusya ile Akdeniz’de ortak tatbikat yaptığını açıklaması zaten bu stratejik arayışların farkında olduklarına dair ilk emarelerdi. Sessiz sedasız gerçekleştirilen bu tatbikatın görüntüleri internet sitesinde paylaşılırken, dünyanın en büyük ordularından birisine sahip Çin’in Akdeniz’deki askeri faaliyetlerinin giderek arttığı görülüyor. Çin bunun dışında Kızıldeniz’deki kuşatmayı da aşmak için de girişimlerde bulunuyor.
Rusya’nın da Doğu Akdeniz’e ilgisi oldukça fazla. Çin gibi Rusya’da “aynı kuşatılmışlığı aşmak” için girişimlerde bulunuyor. Suriye’de aldığı üsler, bu bölgeye yerleştirdiği stratejik silahlar yanında, birkaç yıldır Doğu Akdeniz’deki askeri tatbikatlarını artırmış durumda. Bu tatbikatlara onlarca gemi ve uçak katılıyor. Rusya ve Çin’in son dönemde geliştirdikleri askeri teknoloji ile kendilerinden önde olan ülkeleri yakaladıkları ve hatta bazı konularda onların üstüne çıktıkları açıkça görülüyor.
İngiltere, Fransa ve Almanya aynı hataları tekrarlayacak mı?
Daha önce Dünya Savaşları esnasında olduğu gibi birbirlerine düşerek ve ellerindeki gücü gereksiz kullanarak hâkimiyetlerini ABD’ye kaptıran; İngiltere, Fransa ve Almanya gibi devletlerin, aynı hatayı yapmamak için, her ne kadar yanında gibi gözükse de bu sefer ABD’ye karşı daha mesafeli durdukları görülüyor. Almanya ve Fransa, ABD’nin Avrupa’daki faaliyetlerinden rahatsızlar ve ona karşı mümkün olan en verimli politikayı geliştirme çabasındalar. Avrupa Ordusu kurma çalışmaları, F-35 projesine dâhil olmama, Almanya’nın Suriye’ye asker göndermeme kararı ve Fransa’nın bazı Amerikan şirketlerine karşı vergi kararı buna dair bazı emareleri oluşturuyor.
ABD aldığı hatalı kararlarla Türkiye’yi kaybediyor.
Bunlar olurken ABD aldığı akıl almaz hatalı kararlarıyla Türkiye’yi karşısına almak ve onu kaybetmekle meşgul. ABD Başkanının bir yandan “Biz Amerika’yı yeniden büyük yapacağız.” derken bunu Türkiye gibi müttefiklerini kaybederek nasıl yapacağı da merak konusu. NATO’da ikinci büyük askeri güç olan Türkiye’nin dışarıda tutulması, sonuçta bölgedeki güç dengelerini epey etkileyecek gibi görülüyor.